ROMAN: MAİ ve SİYAH
YAZARI: Halit Ziya UŞAKLIGİL
KONUSU: Hayalleri olan bir gencin genç yaşta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı, beraberinde umutsuz bir aşk ve çok zor geçen bir hayat mücadelesi anlatılıyor.
KAHRAMANLAR: Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi, İkbal, Lamia, Vehbi Bey, Raci
KAHRAMANLARIN ÖZELLİKLERİ:
Ahmet Cemil: Romanın başkahramanıdır. Genç, yakışıklı, zeki, tuttuğunu koparan, aklına koyduğunu yapan, yeni edebiyat anlayışını temsil eden bir kişiliktir. Lise son sınıftayken babasını kaybetmesi ve bu yüzden hayat mücadelesine erken başlaması, kız kardeşinin ölümü ve sevdiği kız Lamia’nın başkasıyla evlenmesi onu karamsar, hayata küskün biri yapmıştır. Amacı şiire başka bir yön vermektir ama babasının ölümüyle her şeyi alt üst olur. Hayalleri olan bir gençtir.
Hüseyin Nazmi: Lamia’nın abisi, Ahmet Cemil’in en yakın dostudur. O da Ahmet Cemil gibi şiire düşkündür. Ahmet Cemil ile edebiyat tartışmalarına girer, onu hep kabullenir ve destekler.
İkbal: Ahmet Cemil’in kız kardeşidir. İyi kalpli, masum, güzel, hayattan çok acı çekmiş ve bahtı kara birisidir. Özellikle babasının ölümünden sonra annesine ve ağabeyine bağlılığı artmıştır.
Lamia: Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşidir. Güzel ve alımlı bir genç kızdır. Ahmet Cemil’in çocukluktan kalma en büyük aşkıdır. Ahmet Cemil’in kendisine olan aşkından habersizdir.
Vehbi Bey: İkbal’in kocasıdır. Kaba, bencil, boyuna içen, küstah, karısına kötü davranan, onun ölümüne sebep olan alçak bir heriftir.
Raci: Ahmet Cemil’in karşısında olan yani eski edebiyat anlayışını temsil eden, onunla zıt fikirlere sahip, onu çekemeyen ve onun yolunu kesmeye çalışan birisidir.
ROMANIN ÖZELLİKLERİ:
* Mai ve Siyah Batı roman tekniklerine uygun ilk modern Türk romanıdır.
* Mai ve Siyah romanı Halit Ziya Uşaklıgil’in 1896–1897 yıllarında yazdığı “İstanbul Dönemi” romanlarının ilkidir.
* Romanda “mai” hayalleri, “siyah” ise gerçekleri sembolize eder.
* Mai ve Siyah’ta yazar yaşanılan bir dönemin sosyo-kültürel durumunu gözler önüne sermiştir
* Eser aşırı duygusal ve romantik bir romandır.
* Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Türkiye’de nesli adına konuşan ilk eser” diye tanımladığı romandır.
* Eser Servet-i Fünun devrinin özelliklerini fazlaca ihtiva eder.
* Eser hayal -hakikat çatışmasını, yeni edebiyat ve eski edebiyat arasındaki çatışmaları konu alır.
* Eserde hakim olan ağır ve süslü dil, sonraları Halit Ziya tarafından sadeleştirilmiştir.
* Roman, Halit Ziya’nın sanatında olgunluğa giden yolda bir dönüm noktasıdır. Dilde söz dizimi açısından yenilikler ilk kez bu eserde görülmüş ve bu eser sayesinde Türkçede roman anlatımı oluşmuştur.
* Eser realist olmakla beraber asıl kahraman Ahmet Cemil tam bir romantiktir. Romanda gerek Ahmet Cemil’in karakterinde, gerek betimlemelerin şiirsel yapısında romantizmin etkisi görülür.
* Romanda kahramanların yaşadıkları çevre, giyim kuşamları, davranış biçimleri, ruhsal durumları, çoğu zaman birbiriyle ilişkili olarak ve ayrıntılı biçimde betimlenmiştir.
* 19. yüzyıl İstanbul’unun semtler, kişiler, gelenek ve görenekler bakımından kimi gerçek çizgileri ve görüntüleri, eserde başarılı bir biçimde yerini almıştır.
ROMANIN ÖZETİ:
Ahmet Cemil, doğruluktan ödün vermeyen, iyi kalpli bir avukatın oğludur. Annesi ise erdemli bir kadındır. Ahmet Cemil’in öğrenimi sırasında babası vefat eder. Okulu bin bir güçlükle bitirdikten sonra kız kardeşine ve annesine bakmak zorunda olduğu için çalışmak zorunda kalır. Fakat elinden çok da fazla bir iş gelmemektedir. Yabancı dil bildiği için sadece evlerde ders vermektedir. Bir de şiir yazmaktan başka bir becerisi yoktur. Ona kalsa, bütün zamanını şiir yazmaya harcayacak ve yazdığı bu şiirlerle edebiyatımızda yeni bir çığır açacak ve şiire başka yön verecektir. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşıladığı için çalışmak zorundadır. Ders verdiği öğrencilerin yaptığı şımarık tavırları onu bu işten bezdirmiştir. Böylelerinden para kabul etmeye mecbur kalmak ona pek ağır geldiğinden bu işi bırakır. Daha sonra ise kitapçılara Fransızca polis romanlar tercüme yapmış fakat geceler boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verdiklerinden bu işte de emeğinin karşılığını alamamıştır. Bu durum Ahmet Cemil’in gittikçe umutsuzluğa kapılmasına neden olmuştur. Bu arada Ahmet Cemil Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı sevmektedir. Tek amacı onunla evlenmek, ona layık bir yuva kurabilmektir. Fakat bu mümkün olabilir mi? Olabilecek mi? Hep bunu hayal eder. Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-ı Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı çok az da olsa düzene girer. Çalıştığı gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik, o zamanın evlenme şartları yüzünden başarılı olmaz. Vehbi Efendi ile İkbal daha önce birbirlerini tanımadıkları için bağdaşamazlar. Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen, küstah bir kimsedir. Öyle alçak bir heriftir ki, karısı hamile olduğu sıralarda beslemelerini okşayarak onlarla gönül eğlendirir. Ahmet Cemil Vehbi Efendi’nin bu adiliklere dayanamaz. Biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece, Vehbi Efendi, İkbal’i öyle hırpalar ki attığı tekme zavallı kadının çocuğunun düşmesine neden olur. Ahmet Cemil bu durum karşısında deliye döner. Maddi ve manevi ne yaptıysa da çabaları boşa gider ve İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz. Ahmet Cemil’in yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi, İstanbul’dan çok uzak bir yerde dış işlerindeki bir göreve tayin edilmiştir. Ahmet Cemil, yeni görev yerine gitmesine bir ay kalan arkadaşını bir gün ziyarete gider. Ziyaret esnasında Hüseyin Nazmi, Ahmet Cemil’in sevineceğini sanarak Lamia’yı evlendirmek üzere olduklarını haber verir. Ahmet Cemil bu habere çok şaşırır. Ne diyeceğini bilemez. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye tasarlar. Bir an Lama’ya karşı olan sevgisini itiraf etmeyi düşünür. Ama yoksulluğu, işsizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer. Genç yaşta babasını, daha sonra kız kardeşini kaybeden Ahmet Cemil şimdide hayata tutunduğu tek dal olan Lamia’sını kaybetmiştir. Bir anda boşluğa düşer. Çaresizdir. Elinde sadece yazmış olduğu eseri kalmıştır. O eserin de bir anlamı kalmamıştır artık Genç adam, bütün ömrünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. Yaşamı gözlerinde yaşlar, ağzında acı bir lezzetle seyreder. Ahmet Cemil bir gün Taksim bahçesinde otururken geleceğe ait planlarını hatırlar. O da tıpkı arkadaşı Hüseyin Nazmi gibi uzaklara hem de çok uzaklara gidecektir. Kendisine kırgınlıktan başka bir şey sağlamayan bu İstanbul’dan kaçacaktır. Anadolu’nun uzak bir köşesine vazife alıp gidecektir. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbul’u, Cihangiri seyreder. Bütün hayatı boyunca kurduğu masmavi hayalleri geride bırakarak simsiyah bir ufka doğru yola çıkarlar.