Dünyada Yaşanan En Büyük Kriz Olarak Bilinen ve Bütün Dünyayı Derinden Sarsan 1929 Büyük Ekonomik Krizi Anlatan en iyi kitap.
1929 Büyük Buhran’ın Nedenleri, Gelişme ve Sonuçları
Modern dünyanın en önemli olayı olan ve ABD’den tüm dünyaya veba gibi yayılan 1929 krizi tüm dünyayı derinden sarstı. Krizin ardından gelen büyük buhran yeryüzündeki toplam üretimin % 42 oranında düşmesine, dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına neden oldu ve insanlar aç kalma korkusu ile ayakta kalmaya çalıştı. Bunalımdan sonra birçok ülkede inşaat faaliyeti durdu. Birden fazla ailenin birlikte yaşamak zorunda kaldığı gettolar kuruldu. O dönem sık sık cinnet geçiren brokerların işyerlerinin yüksek katlarından atlayarak intihar ettikleri haberi yayılıyordu. İntiharlar öyle bir noktaya geldi ki, otel sahipleri, oda kiralamak isteyen müşterilerine ‘odayı geceyi geçirmek için mi, yoksa intihar için mi kullanacaksınız?` diye sorarak oda veriyorlardı…
1929 Krizi’nin etkileri o kadar geniş ve yaygındır ki dünyanın farklı yerlerinde farklı tarihlerde son bulmuş ve 1940’lara kadar etkisini sürdürerek II. Dünya Savaşı’na zemin hazırlamıştır.
Büyük Kriz 1929 dünyada ilk olarak 1955’te basıldı ve o tarihten beri sürekli yeni baskı yapıyor. Kitabın bunca yıl geçerliliğini korumasının nedenlerinden biri de kitabın baskıya girmesinden hemen önce ortaya çıkan yeni bir spekülatif dönem, bu büyük modern yükseliş ve çöküş hadisesinin tarihine olan ilgiyi artırıyor.
II. Dünya Savaşı sonrasında ABD ekonomisine ve siyasetine yön vermiş bir iktisatçı olan John Kenneth Galbraith bu krizi anlamamız için örneklerle size harika bir kaynak sunuyor… Bu kitaptan ve 1929’dan öğreneceğimiz çok şey var!
GİRİŞ
Doksanlardan Bir Bakış
Büyük Kriz 1929 ilk olarak 1955′te basıldı. O tarihten beri de, yani kırk yıldan uzun bir süredir, sürekli olarak baskı yapıyor. Yazarlar (ve yayıncılar) bir kenara, bu sürekliliği çalışmanın yetkinliğine bağlıyoruz. Bu kitabın değerli olduğu açık ama bunca yıl boyunca geçerliliğini korumasının başka bir nedeni var. Her seferinde, kitabın baskıya girmesinden ve kitapçılara dağıtılmasından hemen önce yeni bir spekülatif dönem (yeni bir yükselme ve onu takip eden bir afet dönemi) sonunda kaçınılmaz olarak bunalıma götüren bu büyük, modern yükseliş ve çöküş hadisesinin tarihine olan ilgiyi artırıyor.
Bu dönemlerden biri de aslında kitap baskıdan çıkarken yaşandı. 1955 ilkbaharında borsada küçük bir sarsıntı yaşanmıştı. O dönemde. Senato’ya geçmiş tecrübelere dayanan bir tanıklık yapmak üzere Washington’a çağırılmıştım. Tanıklığım süresinde, sabah saatlerinde borsa aniden çöktü. Özellikle de uzun süredir borsada bulunanlar, çöküşten beni sorumlu tuttular. Bu kişilerin önemli bir kısmı, beni fiziksel zarar vermekle tehdit ettiler. Daha dindar olanlar İse hastalığa tutulmam ya da genç yaşta ölmem için dua ettiklerini söylediler. Tanıklığımdan birkaç gün sonra Vermont’ta kayak yaparken ayağımı kırdım. Gazeteler bu konuyu gündeme taşıdılar. Dindar insanlardan dualarının kabul olduğuna dair mektuplar aldım. En azından din için bir şeyler yapmıştım. Indiana’dan bir senatör, dönemin şartlarına dayanarak bunun gizli Komünistlerin işi olduğunu söylemişti.
Oysa bu sadece başlangıçtı. Yetmişlerin offshore fon çılgınlığı, 1987′deki büyük iflas, daha az çarpıcı dönemler ya da korkular… Hepsi dikkatleri tekrar 1929a çekiyor ve kitabın
baskı yapmasını sağlıyordu. Ve şimdi 1997′de yeni bir baskı…
Bu satırlar yazılırken hepimizin tehlikeli bir savurganlık İçinde oluşu, saçma bir optimizm tarafından kuşatılmamış herkes İçin gözle görülebilir bir şeydir. Şu anda borsada, rehberlik edecek akıldan çok daha fazla para dönüyor. Finansal olarak güçlü, tarihsel olarak bunları yönetmeye vakıf insan sayısından çok daha fazla yatırım fonu mevcut. Kehanet meraklısı değilim; çünkü insanların öngörüleri unutulur ama hataları asla unutulmaz. Ama burada basit ve yinelenen bir durum var. Fiyatlarda, borsada, emlak piyasasında, sanat eserlerinde ve diğer şeylerde artış görünüyor. Ve bu artış yüksek fiyatları daha da etkileyen alıcıların dikkatini çekiyor. Yani beklentiler, tam da fiyatları yükselten bu hareket tarafından meşrulaştırılıyor. Süreç devam ediyor; piyasaya olan etkileriyle birlikte optimizm, günümüzün düzeni. Fiyatlar daha da artacak. Ardından, sonsuza dek tartışılabilecek sebeplerle sona gelinecek. Düşüş, her zaman yükselişten daha anidir. Bir balon patladığı zaman içindeki havayı düzenli bir şekilde boşaltmaz.
Tekrarlıyorum, kehanette bulunmuyorum; sadece Hollandalı spekülatörlerin lale soğanlarını kendileri için zenginliğe giden sihirli yol olarak gördüğü 1637′den ve John Law’ın Louisiana’da, bugüne kadar keşfedilememiş altının peşine düşerek Paris’e muhtemel zenginlik ve ani bir fakirlik getirdiği 1720′den beri tekrarlanan bu olguyu gözlemliyorum. Bu yıllarda ayrıca Güney Denizi yükselişi de İngiltere’deki finansal yıkımı hızlandırıyordu.
Sonraları daha büyükleri de yaşandı. On dokuzuncu yüzyılda Amerika’da her yirmi ya da otuz yılda spekülatif bir savurganlık yaşanıyordu. Kuzeydeki ve güneydeki koloniler, pek bir geçmişi olmayan para birimi değeri ile ilgili nihai bir bedel ödemedikleri için bu neredeyse bir gelenek halini almıştı. Orada hiçbir şey olmadığı ortaya sıkana kadar iyi iş çıkardılar. Devrimin bedeli, Avrupa’nın banknotlarıyla ödenmiş, “beş para etmez” deyimine kalıcılık kazandırmıştı. 1812 14 savaşlarını takip eden yıllarda büyük bir emlak patlaması yaşandı. 1830larda kanal ve otoyol yatırımlarıyla ilgili büyük bir spekülasyon ortaya atıldı; bunlara iç kalkınma deniyordu. Bir değeri olan hiçbir şey ve yerel bir demirci dükkanından biraz daha geniş bir binayı alabilecek hiç kimse tarafından desteklenmeyen banknot baskıları da bununla beraber gitti. Durum, 1837′de neredeyse tamamen sona ermişti. 1850′lerde ise yeni bir patlama ve düşüş yaşandı. Bu yıllarda New England bankalarından biri, ülkenin her zamankinden daha dikkatli başka bir bölgesinde iflas etti. 500.000 $’lık borcu ve sadece 86 48$’ı vardı.
İç Savaş’ın ardından demiryolu patlaması ile 1873′teki acı çöküş geldi. Bir başka yükselme dönemi de 1907′de hemen hemen aynı hızda bir çöküşle sonuçlandı. Ancak büyük New York bankaları bu sefer zararı hafifletmeyi başarmışlardı. Daha önce İngiliz hisselerinin önemli bir oranda piyasaya girişi, Amerikan spekülasyonlarına hız vermiş, bu durum ise özellikle demiryolları için vurgulanmıştı. Aynı 2amanda Güney Amerika’ya ve South Sea Bubble’a, şimdilerde çoktan unutulmuş olan, o dönemde bir kez daha yinelenen bir İngiliz müdahalesi gerçekleşmişti. Oldukça ünlü olan Baring Kardeşler, Arjantin’e verdikleri krediler nedeniyle iflas etmek üzere olan Bank of England tarafından kurtarılmak zorunda kalmıştı. Bu olay, Barings’in 1990′larda Singapur’daki küçük yardakçılarından birinin akıl almaz işlerlerinden geri kalır yanı olmadığı için özellikle önem kazanıyor. Bu sefer kurtuluş yoktu; Barings, kamu yararına İflas bayrağını çekti.
Eğer bugün yine (hesap günü adı verilen) bir çöküş İçindeysek, bir şeyler tahmin edilebilir demektir. Tahminlere göre, Amerikalıların yaklaşık dörtte biri, doğrudan ya da dolaylı olarak borsada. Hızlı bir düşüş, bu insanların harcamalarını kısıtlayacaktır; özellikle de dayanıklı mallara yapılan harcamaları. Ve yine bu düşüş sırasında, söz konusu insanların yüksek miktardaki kredi kartı borçları, sıkıntıya neden olacaktır. Tüm bunlar ise ekonomide genel olarak ters etki yapacaktır. 1929′un etkileri kadar acı verici olmayacak elbette. O zamanlar bankalar daha hassas bir durumdaydı. Sigortalan yoktu. Tarım piyasası önemliydi ve çok hassastı. İşsizlik tazminatının destekleyici unsurları yoktu. Sağlık ödemeleri, sosyal güvenlik, hiçbiri yoktu. Tüm bunlar, bugün iyi durumda. Ama yine de bir gerileme olabilir; bu normaldir. Ayrıca emin olabiliriz ki Washington’dan klasik yatıştırma cümleleri duyacağız. Piyasalar ne zaman zora düşse kullanılan cümleler aynıdır: “Ekonomik durum temel olarak güvenilir durumda,” ya da sadece “Temeller sağlam.” Bu sözleri duyan biri, bir şeylerin yolunda gitmediğini bilmeli.
Bir kez daha tekrarlıyorum, kehanette bulunmak niyetinde değilim. Sadece geçmişin bize canlı olarak gösterdiklerini dile getiriyorum. Bu kitap üzerine son birkaç söz daha edeceğim. Kitap 1955′in İlkbaharında kıymet bilen bir okur kitlesi için basıldı. Kısa bir süre çok satanlar listesinde bulundu. Kitapçıların vitrinlerinden içeriye bakarak memnuniyet duyardım. New York’a sık sık seyahat ettiğim bir dönemdi. Ancak eski La Guardia terminalindeki küçük kitapçıda kitabımdan hiçbir iz bulamayınca üzülmüştüm. Bir gece içeriye girip rafları incelemeye başladım. Görevli bayan sonunda beni fark ederek ne aradığımı sordu. Biraz utanmıştım. Yazarı es geçerek kitabın adının Büyük Kriz olduğunu söyledim. Kadın kısaca “Bir havaalanında satabileceğiniz tür bir kitap değil,” demişti.
BÖLÜM 1
“Vizyon, Sonsuz Umut ve Optimizm”
4 Aralık 1928′de, Başkan Coolidge, Kongre’nin State Of Union (Birliğin Durumu) üzerine yeniden toplanması için son mesajını göndermişti. En melankolik kongre üyesi bile, başkanın sözlerindeki telkini anlamış olmalıydı: “State of Union üzerine toplanan hiçbir Amerikan kongresi, günümüzde ortaya çıkan bu güzel beklentilerle karşılaşmamıştı. Yurt içinde sükunet, memnuniyet ve refah üst noktada. Yurt dışında ise barış ve karşılıklı anlayıştan doğan iyi niyet hakim…” Milletvekillerine kendilerinin ve ülkenin “bugünden memnuniyet duyması ve geleceğe iyimser bakması” gerektiğini söylemişti ve siyasi toplantıların en eski klasik sözlerinden biriyle bitirerek bu refahı, başım çektiği yönetimin mükemmelliğine mal etmişti. “Bu eşsiz güzelliklerin ana kaynağı ise Amerikan halkının birliğinde ve karakterinde yatmaktadır.”
Tarihçiler, bir nesil boyunca Coolidge’e, yurtta esmekte olan ve sonradan yurtdışına da yayılan büyük fırtınayı görmesini engelleyen temelsiz iyimserliğinden dolayı saldırmışlardı. Oysa bu durum hiç de adil değil. Bir felaketi öngörmek için ne cesaret ne de öngörü gerekir. Cesaret, işler iyi giderken böyle söyleyen insanlara gereklidir. Tarihçiler, milenyumun sahte peygamberlerini çarmıha germekten büyük bir sevinç duyarlar. Ama Armagedon’u yanlış öngören adamın hatası üzerinde hiç durmazlar.
Coolidge’in konuşması esnasında dünyada iyi giden çok daha fazla şey vardı. Evet, güvensiz liberallerin dediği gibi zenginler hızla zenginleşirken fakirler de hızla fakirleşiyordu. Çiftçiler mutsuzdu. Üstelik 1920 21 bunalımından beri ürünlerine biçilen fiyatlar hızla düşerken maliyetler yükselmeye devam ediyordu. Güney’deki zenciler ile Apalaşlardaki beyazlar umutsuz bir sefalet içinde yaşamaya devam ediyorlardı. İyi durumdaki yüksek duvarlı, cam kaplamalı ve ahşap eski İngiliz evleri, golf kulüplerinin etrafında yükseliyor, biraz ileride ise pis kokulu gecekondu mahalleri görülüyordu.
Tüm bunlara rağmen, Amerika’da yirmiler gayet iyi bir dönemdi. Üretim ve istihdam oranları yüksekti ve yükselmeye devam ediyordu. Maaşlar çok yükselmese de fiyatlar sabitti. Her ne kadar bazı insanlar hâlâ fakir olsa da çoğu kendi yağında kavrulan, hali vakti yerinde ya da eskisine göre daha zengindi. Sözün Özü, Amerikan kapitalizmi şüphesiz ki parlak dönemlerinden birini yaşıyordu. 1925 ile 1929 arasında, imalat kuruluşları 183.900′den 206.700′e yükselmiş; ürettikleri ürünlerin değeri ise 60.8 milyar dolardan 68 milyar dolara yükselmişti.’ 1921′de ortalaması sadece 67 (1923 25 = 100) olan Merkez Bankası endüstriyel üretim göstergeleri Temmuz 1928′de 110′a çıkmış, Haziran 1929′da ise 126′ya ulaşmıştı. 1926′da 4.301.000 otomobil üretilmişti. Üç yıl sonra, 1929′da bu sayı bir milyondan fazla artarak 5 358.000′a ulaştı. Bu rakam, bolluk yılı olarak bilinen 1953′teki 5.700.000 yeni araba…