Roman özetleri

Umutsuz Aşkın Gözyaşları Kitap Özeti

İngiltere’den gelen gemi, Virginia Kolonisi’ndeki çiftçiler için iyi haber demekti. İşledikleri suçlar nedeniyle sürgün edilen kadınlar, tarlalardan toplanan bir balya tütün karşılığında bekâr erkeklere eş olarak satılıyordu.

Drew O’Conner, bir gemi dolusu kadının geldiğini duyduğunda hiç heyecanlanmadı. Âşık olduğu kadını kaybetmenin verdiği kalp kırıklığıyla, sadece evin işini yapacak ve küçük kardeşiyle ilgilenecek bir hizmetçi arıyordu ama arayışı isteksizce yaptığı bir evlilikle sonuçlandı.

Amerika’ya zorla getirildiğini ve aslında bir Leydi olduğunu iddia eden dik başlı, zeki, namusuna düşkün ama inanılmaz derecede baştan çıkartıcı Constance için de bu evlilik sadece bir formaliteydi. Bir an önce ülkesine dönmekten başka bir şey düşünmüyor; üstelik yemek yapma konusunda fikri olmadığı gibi, zamanının çoğunu da ev işleri yerine matematik bulmacalarına harcıyordu. Nasıl bir kadındı bu böyle? Drew’un hoşgörüsü ciddi bir sınavla sınanmak üzereydi…

Deeanne Gist’in akıcı ve duygu yüklü üslubu, sayfaları birbiri ardına çevirmenizi sağlayacak ve kitabın bitmesini hiç istemeyeceksiniz…

“Ayaklarınızı yerden kesecek bir aşk romanı”

Love Romances

DEPTFORD, İNGİLTERE NİSAN 1643

 

“Göklerdeki azizler adına, kızım! Sen ne yapıyorsun burada?”

diye fısıldadı zincire vurulmuş adam.

Leydi Constance Morrow, üst güvertedeki o son birkaç basamağı aceleyle geçti. “Skelly Amca, bana kızmayın lütfen. Vedalaşmadan gitmenize izin veremezdim.”

“Sadece yedi yıl için. Bu lanet olası gemiden çık git hemen. ”

Genç kız şaşkınlıkla baktı yaşlı adama. Nasıl gidebilirdi ki? Adam onun için bir amcadan çok bir baba olmuştu. Belki de

el ve ayak bileklerini sıkıca saran prangalar nedeniyle utanıyordu.

Göğsünün içinde kalbi sıkıştı. Adam, üç ay önce gördüğü hâlinden on yaş daha yaslı görünüyordu şimdi. Konuşmasaydı onu tanıyamazdı bile.

 

Yanaklarında görmeye alışık olduğu pembe ışıltının yerini bir soluk beniz almıştı. Gururu ve neşesi,özenle kestiği ve bakımını yaptığı bembeyaz sakalı ve bıyığı,yüzünde büyük bir terk edişle uzamıştı.

Ancak yeşil gözleri halen cam gibi parlaktı ve şu anda büyük bir öfkeyle bakıyorlardı.

“Ama Amerika” diye haykırdı kız, “çok uzak, vahşi ve barbar.”

“Ölmekten iyidir” diye homurdandı yaşlı adam. “Kral aşkına, kızım, bu gemi sadece erkekler için değil. Bu sömürgecilerin üremek için kadına ihtiyaçları var. Kaptan bir ambar dolusu kadın suçluyu zincirleyerek bu iş için tutuyor. Bu gemi sana göre değil. Nerede senin hizmetçin?”

“Onu kolayca atlattım. Ayrıca, kaptan, mürettebatından birinin bir ingiliz hanımefendisine el sürmesine izin vermeye cesaret edemez.”

“Çok daha fazlasına cesaret eder, inan. İyi dileklerini sunanlar çok uzaklarda kaldı. Bu gemide onun kararlarını  sorgulayacak

kimse yok.” Geriye baktı. Tekrar kafasını çevirdiğinde gözlerinde korku vardı. “Çabuk ol!” diye bağırdı. “Seni gördü.”

Kim, diye düşündü kız. Kaptan mı? Eliyle eteğinin önünü topladı, kaçmaya hazır bir şekilde kımıldamadan bekledi. Pahalı ipekten eteğini bırakarak Skelly’nin elini yakaladı. Yaşlı adamın zincirleri şangırdadı.

“Ah Amca, bunu görmeye dayanamıyorum.” Gözleri yaşla doldu. “Günlüğünün sahipsiz kalmasına izin vermeyeceğim. Sen yokken, yayınlanması için hazırlıkları yapacağım. Dönüşünde basılmaya hazır olarak seni bekleyecek. Söz veriyorum.”

“Söylediklerimi anlamıyor musun? Buradan hemen kaçmalısın, kaptan, acımasız ve alçak adamın biri. Bizi beraber yakalarsa benim için daha beter olur. Beni kırbaçlamasını istemem. Bu yüzden, git buradan.”

 

Genç kızın benzi attı. “Ah, özür dilerim. Bunu düşünemedim.”

Üst güverteye bir göz attı. Kaptanın devasa silueti giderek yaklaşıyor, yaylanan uzun bacakları geminin sallanmasından hiç etkilenmiyordu. Kızın tüyleri diken diken oldu. “Seni seviyorum, Amca” diye fısıldadı çılgınca. “Dualarım seninle.”

Bir kez daha eteğini topladı ve aceleyle iskele köprüsüne doğru ilerledi.

O sırada kaptan ıslık çaldı. Hırpani kılıklı bir denizci iki uzun adımla genç kızın peşinden seğirtti ve onu kolundan yakaladı.

“Beni hemen bırak!” diye bağırdı kız.

Adamın güneşten kararmış yüzünde sahte bir gülümseme belirdi. “Yapamam, hanımefendi.”

Genç kızın direnişi artıyordu. Denizci kızın öbür kolunu da yakaladı. Silkinip kaçmaya çalışınca adam onu daha sıkı kavradı. Adamın çizmesinin burnuna doğru topuğuyla öyle hızlı vurdu ki ayakkabısının topuğu kırıldı.

Denizci kızgınlıkla söylendi ve kızı belinden sıkıca yakaladı. Kızın çırpınan ayaklarını kendinden uzak tutuyordu.

“Bu da nedir, Cooper?” Derinlerden gelen ses korkmuş zihnine zar zor ulaştı. Adamların bu kadar cüretkar olmalarına inanmıyordu.

Kıvrandı. Bir şey olmadı. Tekme attı. Bir şey olmadı. Adamın kolunu ısırdı, gömleğinin iğrenç tadı yüzünden öğürdü.

Adamın sıkıca kavrayan kolu biraz gevşedi. Bu küçük başarının verdiği cesaretle umutlandı ve daha bir şevkle tekme attı. Adam küfretti ve kızı öyle sıkı kavradı ki kızın ciğerlerindeki hava aniden boşaldı.

Gemi sallandı. Yelken direği gıcırdadı.

 

“Ne buldun?”

“Pek emin değilim, kaptan” diye yanıtladı adam. “Görünüşe bakılırsa küçük bir kus kafesinden kaçmaya çalışıyor.”

Kaptan kızın saçlarına dokundu. “Kızıl bir kuş, öyle mi?”

Kız adamın dokunmasına İzin vermemek için kafasını geriye doğru çekti. “Bu yaptıkların yüzünden asılacaksın!” Genç kızın tehditkâr sesi oldukça cılızdı. Nefes almak için uğraştı, “Nefes alamıyorum.”

Denizcinin kolu gevşemedi. Bilincini kaybetmemek için uğraşıyordu ama gözleri kararmaya başlamıştı,

“Arman!” diye bağırdı kaptan.

Kız gözlerini açık tutmak için uğraşıyordu,

“Buyurun efendim?” İskele köprüsünden gelen ses başkasına aitti.

“Rıhtımda araba var mı?”

Soluksuz kalan genç kızın ciğerleri yanıyordu. Nefes alabilmek için ağzını açtı. Azıcık bir hava girdi ciğerlerine. Oysa onun daha çok havaya ihtiyacı vardı. Çok daha fazla havaya…

Related Articles

ROMAN ÖZETİ

admin

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitabının Ana Fikri

YÜKSEK ÖKÇELER