Kitap ÖzetleriRoman özetleri

Hasbelkader

Arka Kapak Bilgisi

Bazen sadece gitmek istersin…
Şimdi geriye dönüp bakıyorum da annemin elini tutarak yürümeyi, elini tutarken yüreğine sarılmayı, babamla
geçirdiğim hafta sonlarını ve hiç kırılmayacak sandığım oyuncaklarımı… Dümdüz yol varken tümsekten yürümeyi özledim ben. Annemin “Oğlum düşeceksin.” derken sesindeki telaşını özledim. Taşlardan kaleler yaptığımız futbol maçlarını özledim. Herkesin oynadığı fakat kimsenin kaybetmediği oyunları… Körebe oynarken o an orada bulunan herkese güvenmeyi özledim. Şimdilerde gözlerim açıkken bile güvenemiyorum insanlara. Çocukluğumu özledim, menfaat gözetmeden düşünmeyi… Kötülük namına hiçbir şey bilmeyecek kadar cahil olduğum günleri özledim. Büyümek isteyecek kadar saf olduğum günleri…
“Umutları vardı, gerçekleşmek için can atan. Fakat umut dedikleri, gözlerimiz açıkken gördüğümüz rüyalardır. Hem de öyle rüyalar ki yanlarında kâbusların masum kaldığı. Zira kâbuslar, uyandığında kurtulduğun rüyalardır. Umutlar ise, uyandığında başlayan kâbuslar…”

Kitap Özeti

Fatih Yağcı Hasbelkader
“Üçümüz tanıştığımız günden beri başımızı kaldırmadan, bir karınca çalışkanlığıyla özgürlüğü arıyoruz. Aslında özgürlüğün çatık kaşlı, takım elbiseli bir İstanbul beyefendisi olduğunu nereden bilebilirdik ki?”

Hasbelkader (rastlantı sonucu) kitabı; daha çok genç okurları hedef alan, her biri birbiriyle bağımlı 24 bölümden oluşan bir kitaptır. Ana karakterden biri olan Taha’nın ağzından (kahraman bakış açısı) anlatılan günlükvâri bir yapıya sahip, içerisinde geri dönüşler barındıran; hem gelecek hem geçmiş düzleminde kurgulanan, mekân; okul – ev ile yola çıkıştan sonra karşılaştıkları doğa yaşamıydı.

Hasbelkader kitabının en sonunda Fatih Yağcı’nın hayatına dair kendi kaleminden doğaçlama dökülen, bir önsöz yer alır. Bu aslında bir nevi onun hayatında da dönüm noktası diyebileceğimiz bir an yaşadığını bize hissettirir.

Hasbelkader romanında bir ana karakter (Taha) olmak üzere, üç genç etrafında meydana gelen olaylar ele alınır. 18 yaşında olan üç genç arkadaş (Taha, Yaşar, Fuat), hapishane adı verdikleri liseden artık mezun olmuşlar ve üniversite sınavına girmiş, beklemektedirler.

Kişi tasviri ve çevre betimlemeleriyle başlayan roman, üç gencin okul bitimi ile kavuştukları, özgürlük duygusu ile bir deniz kıyısında dünyanın havasını ayrı bir alemdelermiş gibi içlerine çektikleri sırada, içlerinden birinin ayağına değen şişe ve içlerinde gördükleri, oldukça eski gözüken şişeye sıkıştırılmış not ile hayatları değişecektir.

Tam bu sırada bir geriye dönüş yaşıyoruz. 5 ay öncesi, gençlerin okul kapanmadan önceki yaşadıkları okul anılarına. Burada birbirlerine olan bağlılıkları, sadakatleri, iyi niyetleri, hakkı gözetmeleri ve dostluklarına; tipik bir lise öğrencisinin sosyal hayatının anlarına şahit oluyoruz. Sınıflarında derslerine giren Ekvator Kemal lakabı ile çağırdıkları üslubundan ve tavırlarından hoşlanmadıkları hocalarına yaptıkları; 1 Nisan öncesi, 1 Şubat şakası ile birkaç arkadaşı disipline gider. Yine bu sırada derslerine yeni bir felsefe hocası girecektir ve onunla da Taha arasında gergin anlar yaşanacaktır.

Bu konular anlatılırken;
Hak nedir?
Hakkını aramak nedir? gibi sorulara değinilirken; ölüm konusu ve her şeyin geçici olduğu vurgusu yapılır.
Akıl her şeyden üstün müdür?
Sevdiği bir insanın birgün yok olacağını düşünen bir insan, bulunduğu andan acı çekmeden ne kadar lezzet alabilir?
Bir akıl, duygu barındırmayan bir zeka insana ne verebilir?
Sevdiği birini kaybeden biri acılı iken böyle bir durumda nasıl yaklaşılmalı?

Taha; küçük yaşlarda babasını kaybetmiştir ve annesi başka biriyle evlenmiştir. O evinde pekte mutlu değildir ve hep baskılandığını ve özgürlüğünün kısıtlandığını düşünmektedir.
Yaşar; Duygulu, içli, günlük tutan bir çocuktur. Selin adında bir sevgilisi vardır ve bir gün onun kendisini aldattığını öğrenir. Yıkıntı içindedir.

Fuat; genç denebilecek yaşta olan ağabeyi Cem’i bir trafik kazasında kaybeder ve acı içinde, hayatın anlamsız olduğunu düşünürken bir gün odasında intihar eder.

Fuat hastanededir ve arkadaşları da her zamanki gibi onun yanındadır. Güzel haber gelir, Fuat yaşıyordur. Ve birkaç gün sonra bir sabah arkadaşlarının yanına gelir, bir rüya görmüştür bununla beraber hayata yeniden tutunabileceğini hissetmektedir.

Bu olaydan sonra kitap tekrar başa, gençlerin şişeyi buldukları ana döner.

Şişenin içindeki notta; “ Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir. – Paulo Coelho-”, yazmaktadır.

Bunun bir işaret olduğunu düşünerek, kendilerinin deyimiyle; üç seyyah, dertlerini geride bırakıp, bilmedikleri bir yere doğru yol alacaktı.

Özgürlük fikriyle çıktıkları 1 haftalık yolculukta yanlarına bir çadır, giyecek ve yiyecek alırlar. Ailelerinden izin almışlardır. Ve arabayı da Fuat kullanacaktır. Abisi Cem’in arabasıdır.

Yolda araç arıza verir. O geceyi orada ateş yakarak geçirirler ve bu sırada ateşi yakabilmek için odunlarla beraber gazeteye ihtiyaç duyarlar ve yakınlarda bir kulübedeki yaşlı kadından bir parça gazete alıp odunların içine attıklarında; gazetede bir gün sonra onlara yakın olan bir dağın tepesinde en sevdikleri rock grubunun konseri olduğunu görürler ve Taha hariç hepsi sevinecektir. Sonraki gün, yayan şekilde benzinciye ulaşırlar ama adam dağın çok yakında olduğunu eliyle işaret ederek gösterince arabayı benzincide bırakıp, macerada olsun diye dağa tırmanmaya karar verirler.

Tırmanış sırasında bir göl görürler. İçine girip yüzer ve yıkanırlar bu sırada havada kararmaya başlamıştır ve daha dağın yarısında bile değillerdir. Bu fikri saçma bulmaya başlarlar ve biraz aralarında atışırlar ancak mecburi orada geceyi geçirirler.

Ve sabah olduğunda Taha kıpırdayamadığını fark eder. Yıllar önce bir hastalık geçirmiştir ve soğuk hava ile bu tekrar nükseder. Vücuduna resmen felç inmiştir, kıpırdayamaz. O şaşkınlıkla Yaşar yardım bulmaya gidiyorum der ve Fuat başında bekler. Akşam olmuş, hava kararmıştır ancak Yaşar ortalıkta yoktur. Ümitleri tükenirken, Fuat, Taha’yı sırtına alır ve yavaşça dağdan indirmeye başlar. Ortalık daha da kararmıştır. Bir anlık dikkatsizlikle Fuat sendeler ve yere düşer ve sırtındaki Taha’da kıpırdayamadığından aşağı yuvarlanmaya başlar.

“Sıcak bir yatak ne kadar değerliymiş oysa. Vücudunu yönetebilmek ne kadar değerli.”

Son bir gayret Fuat, Taha’yı tekrar yüklenir ve ışığını gördüğü bir kulübeye onu götürmek için tekrar yola koyulur. Bin bir güçlük ve acı ile tam da pes edeceği sırada kulübeye varır ve Fuat kapıya hızlıca vurmaya başlar. İçeriden ses çıkmazken ve tamda ümidi kesmişken birden kapı açılır; saçı, siyah sakalı birbirine karışmış, heybetli bir adam kapıda belirir ve onlara tebessüm ederek; “Geldiniz demek” diyerek içeri davet eder.

“Ne kılıç gibi keskin olmak lazım ne de elmas gibi sert. Yaşadığınız olaylar hocanız olsun yoksa hayatınız boyunca talebe kalmaya devam edersiniz.”

Kitapta artık sonlara yaklaşırken; sizleri biraz merakta bırakayım. Eğer sıkıntılı bir süreçten geçtiğinizi ve her şeyin sizin üzerinize gelip, hep acının, kederin, aldatılmaların ve haksızlıkların sizi bulduğunu düşünüyorsanız bu kitabı okumak; vefayı, zor zamanda bir arada birbirine kenetlenmeyi, samimi arkadaşlığın sıcaklığını tattırarak, bir nebze olsun ruhunuzu hafifletecek ve size farklı bakış açıları sunacaktır.

Yazar: Gamze Çakar

Related Articles

İhtişam ve Sefalet

Manisa Atasözleri ve Deyimleri

admin

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört Kitap Özeti