1908 ihtilalinin tüm boyutlarının objektif bir açıdan öğrenilmesi ve bu kitabın dikkatlice okunması her Türk için bulunmaz bir fırsattır.
Yıkılmaya yüz tutmuş bir devleti 33 yıl boyunca ayakta tutmayı başaran Sultan II. Abdülhamid Hân’ı, devirmeye azmetmiş olan Genç Türkler ve onlarla sıkı dayanışmaya giren azınlık unsurları (Yunan ve Bulgar komitecileri Ermeni taşnak partileri, Arnavut milliyetçileri, İngiliz altınlarına satılmış Arap şeyhleri vs.) en sonunda çok istedikleri hedeflerine ulaştılar.
Hedefleri neydi ve ne elde etmek istiyorlardı?
Her ne kadar bu gruba dâhil olan gruplar/partiler ve şahıslar Sultan II. Abdülhamid’i devirme konusunda hemfikir iseler de hedefleri farklılık arz ediyordu. Mesela; Yunanlılar, Bulgarlar ve diğer Osmanlı tebaası olan azınlıklar, Avrupa’nın ve Rusya’nın teşviki ile kendi devletlerini kurmak istiyorlardı. Genç Türkler ise hürriyet, adalet ve eşitlik sloganları ile Sultan II. Abdülhamid’in yönetiminden şikâyet ederek, onun yerine daha pasif birini padişah olarak tahta çıkarmak istiyorlardı.
Peki, asıl maksatları bu muydu?
Yoksa “Mason Locaları”nın teşviki (para kesesinin korkunç yüzü) ile koskoca bir İmparatorluk (Devlet-i Aliyye) sona mı eriyordu?
TAKDİM
“Bu eserin, değişik ülkelerde ve uzun bir zaman dilimi içinde yazılmış olmasının nedenleri arasında; başlangıçta, onun bir doktora tezi olarak hatırlanmış olması yatmaktadır. Savaş başta olmak üzere bir takım sebeplerden ötürü de eserin tamamlanmasında gecikmeler olmuştur. Bu durumun, yazarın daha sonraları yapmış olduğu seyahatlerden, olumlu kazançlar sağladığı da bir gerçektir. 19481950 yıllarında İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğunda, yardımcı konsolos olarak çalışmış olan yazarın, 1908 ihtilalinde rol almış olan bazı kimselerle yapmış olduğu görüşmeler, bu kazançlar arasındadır.
Araya giren bir takım kesintilerle bitirilmesi uzun seneler almış olan eser, kusursuz olmaktan uzaksa da. söz konusu eksikliklerin tamir edilme imkânının, bu saatten sonra, kaçırılmış olduğu da, yazarın kanaatleri arasındadır.
Bunlara rağmen eserin belli bir boşluğu dolduracağından şüphe yoktur. Eleştirmenler ve özellikle de Türkler, şüphesiz bir takım eksiklikler, hatalar ve kusurlar bulacaklardır. Bu olumsuzluklara rağmen verilen bilgilerin tamamı, ilmi araştırmaların mahsulüdür Eserin bütününde dürüst ve tarafsız bir yol izlendiğinin ve hatalardan imkân nispetinde kaçınılmış olduğunun anlaşılması, yazarın en içten temennisidir.”
Eserin İngilizce basımından alınmış olan yukarıdaki iadelerden de anlaşılacağı gibi Sultan Abdülhamid’i devirmeye azmetmiş, olan Genç Türkler ve onlarla sıkı bir dayanışmaya girişmiş olan azınlık unsurları (Yunan Komitecileri, Bulgar Komitecileri, Ermeni Taşnak Partileri, Arnavut milliyetçileri, İngiliz altınla rina satılmış Arap şeyhleri, v.k.), sonunda muratlarına nail oldular!
Maksatları neydi ve ne elde etmek istemişlerdi? Her ne kadar bu gruba dâhil olan fırkalar ve şahıslar Sultan Abdülhamid’i devirme konusunda hemfikirseler de, ulaşmak İstedikleri hedefler, farklılıklar arz ediyordu: Mesela, Yunanlılar ve Bulgarlar ve diğer Osmanlı tebaası olan azınlıklar, Hıristiyanlık gayretiyle ve Osmanlı Imparatorluğu’nun mirasından pay kapmak isteyen batılı devletlerin ve Rusya’nın teşvik ve yardımlarıyla, isyan hareketleri başlattılar ve kendi devletlerini kurmaak istiyorlardı.
Ayaklananlar ve asırlardır birlikte yaşadıkları Türk asıllı komşularını öldürmeye ve mallarım yağmalamaya başladılar. Bunları yaparken öylesine korkunç bir vahşet sergilediler ki bu korkunç kinin sahiplerinden vahşi hayvanlar bile kaçmaya başladı.
Dört noktada savaşmak zorunda kalan Osmanlı orduları maddimanevi tükenme noktasına gelmişti. Ve bu durumu fırsat bilen batılı emperyalist güçler, azınlık meselelerini durmadan kurcalamışlar, pis çıkarları için Sultan Abdülhamid’i cendereye almışlar, Ruslarla yapılan savaşların ardı arkası kesilmemiş ve böyle bir ortam içinde O, dünyanın en büyük imparatorluğunu otuz üç sene ayakta tutabilmişti
Genç Türkler denilen ve pek çoğu Fransa ve İsviçre’ye sığınmış olan bir takım aydınlarsa, meşruti bir idare istiyorlardı. Kızıl Suftan’ın zulmünden, hafiyelerinden şikâyet ediyor ve herkes için “Hürriyet, Adalet, Eşitlik” talep ediyorlardı.
Halbuki, mason teşkilatının bayraklaştırmış olduğu bu kuşeleri batılı devletler bile uygulamıyordu çünkü hemen tamamı krallıklarla idare ediliyorlardı ve emperyalist emelleri doğrultusunda, aralarında kanlı bıçaklı bir kavga sürüyordu. Milliyetçilik rüzgârları her tarafta esiyordu.
İste böyle bir zamanda, Osmanlı Devletini kurtarma hayalleri kuran bazı aydınlar. Önce mason localarına sokulmuşlar ve buralarda beyinleri yıkanmış, hayalleri biraz daha zenginleştirilmiş olarak, bir takım planlar hazırladılar. ‘İttihat ve Terakki’ adı altında gizli bir cemiyet kuldular Öncelikle Makedonya’da üstlenmiş olan 3, Orduya çengel attılar. Ardından o zamanın yegâne okulları durumunda bulunan ve önemli bir gençlik kitlesini içinde barındıran askeri okullara, mülkiye mektebine ve baytar mektebine kadar ajanlarını soktular.
Tıpkı mason locaları gibi din karşın yoğun bir kampanya yürütüyor, mason localarından ve zamanın emperyalist devletlerinden maddi ve manevî destek alıyorlardı. Abdülhamid alaşağı edilebilirse, İttihat ve Terakki Cemiyeti hükümeti ele geçirecekti. Bu neticeyi elde edebilmek için Türklerin azılı düşmanları olan Ermeni, Rum ve Bulgar Komitecileri ile sıkı bir dayanışmaya giriştiler! Tabi onlara da istedikleri verilecekti!
Elinizdeki eserde olayların baş aktörleri, hadiselerin nasıl geliştiği ve hedefe nasıl ulaşıldığı yabancı bir tarihçinin kaleminden nakledilmektedir. Yakın tarihimizin pek Önemli bir parçası ve Cumhuriyetin hazırlık dönemi olan bu devir, fazla açıklığa kavuşturulmadan, geçiştirilmek istenmiştir. Böyle yapmış olan yetkililerin açığa çıkmaktan çekindikleri bir takım yanlış hesapların ortaya çıkma endişesinin etkisi büyük olmuş ve Türk Tarihinin çok önemli bir donemi unutulmaya itilmiştir!
Saygılarımla Hacasan Yüncü
ÖNSÖZ
Uzun zamanımı verdiğim bu doktora tezimi, farklı mekânlarda ve zor şartlar altında tamamlayabildim. Bir yandan, savaş da (I. Dünya Savaşı) dâhil olmak üzere, birçok nedenlerle yarıda kalan kitap, öte yandan benim göçebeliğimden de yararlanmıştır. Ancak, 19481950 yılları arasında İstanbul’da Amerikan konsolos yardımcısı olarak görev yaptığım sıralarda 1908 İhtilâline fiilen katılmış kişileri tanımam ve onlarla yüz yüze konuşmam eserin kitap halini alabilmesi açısından çok faydalı olmuştur.
Uzun zamanda ve çeşitli yerlerde tamamlayabildiğim bu çalışma, mükemmel olmaktan çok uzaktır. Görüşlerinden faydalandığım şahısların durumu açısından, kitabımdaki pürüzleri hiç bir zaman düzeltemeyeceğime karar vermiş bulunmaktayım. Kitabın belirli bir boşluğu doldurduğu kanaatindeyim.
Okuyucular, özellikle Türk eleştirmenler, kitabı eksik ya da taraflı olarak niteleyecekler ve birçok yanlış bulacaklardır. Ancak, kitabımda bilgilerin çok dikkatli bir araştırma sonucu elde edildiğine inanmalıdırlar. Özellikle Türk okuyucuların, bazı yorum ve analizlerde, özellikle kişiliklerle ilgili olarak, benim fikirlerimi paylaşmayacaklarını biliyorum. Umut ediyorum ki, benim tarafsız kalmak için olağanüstü bir çaba harcadığım ve sonra bu yargılara vardığım kabul edilsin.
Bu şekilde bir çalışmanın hazırlanması sırasında insanın bayağı kişiye borçlu kalmaması imkânsızdır, öncelikle en büyük teşekkür borcum, California Üniversitesi Profesörlerinden Robert J. Kemer’edir. Çünkü bu konuyu bana teklif eden Prof. Kemer’dir. Eserin çalışmaları 1939′da onun yönetimi altında başlamıştır. Prof. Kemer’e olan teşekkür borcumu kelimelerle ifade etmem de imkânsızdır. Zira diğer birçok atandaki kazanımlarımı da kendisinden öğrenmiş bulunmaktayım.
19401941 yılları arasında Widener kütüphanesinde çalışırken Harvard Üniversitesinden Prof. Vtfilliam L. Langer bana çok yardımcı olmuş ve çalışmamı sürdürmem için beni teşvik etmiştir.
İstanbul’dan Dr. John Kingley Birge de, teşekkür borçlu olduğum kişilerin başında gelenlerden. Dr. Birge, Dünya Savaşı başlangıcında toplamış olduğu birçok belgeyi ve çeşitli malzemeyi bana iletmiştir. Daha sonraları bu belgeleri ele geçirmek imkânı ortadan kalkmıştır. 1948′de, Türkiye’ye geri döndüğümde, Dr. Birge yardımcı ve ilham kaynağım olmaya devam etmiştir. 1952′de Dr. Bİrge’ün ölümüyle dünya, büyük bir ilim adamını kaybetti.
Türk dostlarımdan birçoğu 1950′de kitabımın müsveddesini okumak nezaketini gösterdiler. Bunların arasında Halide Edip Adıvar, Dr. Adnan Adıvar ve Dr. Nihat Reşat Belger de bulunmaktadır.
1950′de ölen Rıza Tevfik’i hayattayken tanımış olmaktan büyük mutluluk duymaktayım. Rıza Tevfik Beyin yazmış olduğu mektupları, ömrümün sonuna kadar birer hazine olarak saklayacağım.
Halen Columbia Üniversitesinde olan Dr. Ernst Jackh İle yaptığım her iki görüşme de çok yararlı olmuştur. Bard Kölejinde olan Prof. Marshll Dili Jr., bana bazı notlarından yararlanma imkânı tanımıştır.
Çeşitli öğretim bursları ve seyahat bursu veren Califonîa Üniversitesine, gösterdikleri çeşitli kolaylıklardan ötürü Amerikan Aydın Toplumlar Konseyine ve 10481950 yıllarında beni boş vakitlerimi nasıl geçirmek niyetinde olduğumu bile bilmemelerine rağmen İstanbul’a tayin eden Amerikan Dişişlerine de teşekkür borçluyum.
Ortaya çıkan çalışmanın bütün sorumluluğunun kendime ait olduğunu belirtmeyi de aynı şekilde borç bilmekteyim. Varılan sonuçlar ve bu çalışmada belirtilen fikirler tümüyle bana aittir.
Amerikan Dışişleriyle olan ilişkilerimden dolayı kitabımın herhangi bir biçimde Amerikan hariciyesinin görüşlerini yansıttığı anlamı çıkarılmamasına özellikle dikkat çekmek istiyorum.
Ernest Edmondsen Ramsour