Türkiye’de devlete egemen olmuş militer zihniyet çok ufak bir azınlık dışında herkesi bir şekilde ezmiş bir zihniyettir… Bu zihniyet Alevilerin mezhebini zorla Sünnileştirmeyi, Sünni-dindarların yaşam tarzını zorla laikleştirmeyi amaçlamıştır…
Bu zihniyet Kürtleri zorla Türkleştirmeyi hedeflemiş, Türklerin de dilini, müziğini ve kültürünü tasfiye edip, zorla Batılılaştırmak istemiştir…
Başörtülü kadınları okul kapılarından kovan da, sırf namaz kıldığı için dindar erkekleri ordudan atan da, Alevilerin kitlesel kıyıma uğradığı olayları tertipleyen de, Kürtlere JİTEM eliyle zulmeden de, hem ülkücü Türk milliyetçilerini hem devrimci solcuları hapishanelerde işkence tezgâhlarından geçiren de aynı zihniyettir… Bu ülkede Adnan Menderes’leri katleden de, Deniz Gezmiş’leri katleden de aynı alçak zihniyettir…
Bu zihniyetin en büyük başarısı bizleri birbirimize kırdırtabilmeyi başarmış olmasıdır…
Kürtlere zulmedildiğinde Türkler, Alevilere zulmedildiğinde Sünniler, dindarlara zulmedildiğinde solcular, solculara zulmedildiğinde dindarlar duyarlı olabilselerdi bu İttihatçı zihniyet galip gelemezdi… Fakat artık o günler geçti… Artık zulme ve zalime karşı bir vicdan ittifakı bu alçak zihniyetin egemenliğini sarsıyor…
Hepimiz Birimiz Birimiz Hepimiz İçin bir vicdan ortak zemininde buluşabildiğimiz gün bu zihniyetin saltanatı son bulacaktır… Zaten ya bu ülkenin vicdanlı insanları tek yürek olup bu zihniyeti tasfiye edecek ya da bu alçak zihniyet yine kazanacak ve bu toprakların vicdanlı insanlarını tasfiye edecek…
Hangi tarafta olacaksınız? Karar sizin…
TAKDİM
Rasim Ozan Kütahyalı’ya dair…
Rasim Ozan Kütahyalı ismini ilk kez internette dolaşan yazıları sebebiyle 2007 yılının Aralık ayında duymuştum… Bana da bir arkadaşım forwardlamıştı bir yazısını. Bir liberal internet sitesinde düzenli yazıyordu, ara ara da Star gazetesinin Açık Görüş ekinde gürünüyordu ve hiç akla gelmeyecek orijinal tespitler yapıyordu. Mesela “Türkler Türkiye’nin bölünmesini isteyecek” başlıklı yazısında bugünlerde yükselen Türkçü ayrılıkçı hareketin analizini 2007 yılından yapıyordu. Daha o zamandan, çok sınırlı bir kitleye ulaşmasına rağmen yazıları ses getiriyordu…
Fakat bir yazısı vardı ki Türk entelektüel camiasında bomba etkisi yarattı.O yazı 17 Mayıs 2008′de. bir cumartesi günü Taraf gazetesinde yayınlanan “Denizlerin yolu bizi nereye götürür?” adlı yazısıydı.O günün gazetesinde bu yazıyı okur okumaz hemen yanımdaki arkadaşıma “Böyle bir vurucu yazıyı uzun zamandır okumadın” diyerek gazeteyi uzatmıştım…Türkiye’nin 68 kuşağına dair çok sert analizler yapıyordu Kütahyalı o yazısında, o dönemin sözde solcularının özünde ulusalcı /nasyonalist zihniyete sahip olduğunu çok ikna edici ve kışkırtıcı bir dille ifade ediyordu. Kütahyalı’nın bu sert yazısına karşı eski eşliler de boş durmadı, onlar da aynı karşı sertlikte cevaplar yazdılar. Onlar da Kütahyalı’yı yerden yere vuruyordu, o hafta içi 5 tane cevap yazısı çıkmıştı. Hepsini dikkatle takip etmiştim. Sonrasında “Kütahyalı ne cevap verecek, acaba yumuşayacak mı?” diye beklerken daha da sert bir yazı çıktı karşıma.”Denizlerin yolu ve Ergenekon zihniyeti” başlıklı yazı tartışmayı daha da körükledi… Böyle olunca cevaplar da daha sertleşti, başka gazetelerden, dergilerden, özellikle de sosyalist camiadan olan yazarlar da tartışmaya dahil oldular. Henüz 27 yaşında olan bir genç ortalığı kırıp geçiriyordu.Bu arada Kütahyalı’ya destek yazıları da gelmeye başla di. Yasemin Çongar çok net bir dille Kütahyalı’ya destek verdi. Bu sebeple Çongar ve Taraf gazetesi de kendine sosyalist diyen kimi çevreler tarafından hedef tahtasına oturtuldu.Taraf gazetesi önünde toplanan bir grup “Bu gazete Deniz Gezmiş’e küfrediyor” diye gazeteyi protesto etti, yumurta fırlatma eylemi yaptı… Kütahyalı asla geri adım atmadı, Taraf gazetesi de bu genç yazarın ifade özgürlüğünü sonuna kadar savundu. Bu tartışmanın devamında bir başka değerli entelektüel Etyen Mahçupyan da Kütahyalı’ya tam destek verdi ve Mahçupyan da “Denizlerin yolu” vesilesiyle bu malum çevrelerle çok sıkı bir polemiğin içine girdi. Murat Belge ve Halil Berktay gibi önemli sol entelektüeller de Kütahyalıya eleştirel bir destek verdiler… Bu tartışma 1.5 ay sürdü. Profil yayıncılık olarak bu tartışmanın yazılarını da birarada toplamayı ve yayınlamayı düşünüyoruz…
Bu tartışmanın ardından Taraf gazetesinin yorum sayfalarında Kütahyalı her cumartesi yazmaya devam etti. Bu sefer Kütahyalı’nın sert eleştiri okları direkt mevcut sisteme ve askeri vesayet rejimine yönelmeye başladı… Kürt meselesi. Alevi meselesi, İslam meselesi. Ermeni meselesi, derin devlet meselesi gibi Türkiye’nin kronik sorunları noktasında radikal ve çok cesur tavırlara sahipti. Ulusalcı/laikçi çevrelere ve Genelkurmay’a ağır yükleniyordu. Kendi içinden geldiği LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) diye adlandırdığı “kendini Türkiye’nin sahibi sanan” kesimin ruh halini yine net ve sert bir dille analiz ediyordu. Yazılarını yine merakla okuyordum, Kütahyalı’nın fikirlerinden nefret edenler de bu genç yazara kayıtsız kalamıyordu, tüm çevremde bunu gözlemliyordum. Bu süreç sonunda beklenen oldu ve Taraf gazetesi Rasim Ozan Kütahyalı’yi köşe yazan olarak kadrosuna dahil etmeye karar verdi… 10 Ağustos 2008′den itibaren Kütahyalı “Özgürlüğün Çarpıntısı” kösesinde yazmaya başladı..
Sonrasında bu iki yıl içinde Türkiye’nin en çok okunan ve izlenen yazarlarından biri oldu Kütahyalı. Yazar olmasının yanında bir TV yorumcusu olarak da çok sivrildi. Cesur ve net tavırlarını ekranda da aynı dille sürdürdü.karşısındakiler ne derse desin boyun eğmeyen, gerektiğinde sesini yükselten bir tarzı vardı. Birçok insana da ters geliyordu bu tarz… Karşısında babası yaşında bir emekli general de olsa hiç tınlamıyordu, asla “sayın paşam, sayın bakanım, sayın büyükelçim” gibi hitaplar kullanmıyordu…”Yanlış konuşuyorsunuz general, sizin bu zihniyetini?, ülkeyi mahvetti” diyebiliyordu. “İtiraf edin general, sadece eşi başörtülü olduğu için insanları ordudan attınız, bu haksızlıklar yapılmadı mı, söyleyin!” diye ekranda haykırabiliyordu. Ekranlarda Genelkurmay Başkanından hesap sorabiliyordu. Taraf gazetesinin cesur ve antimilitarist tavrının ekrandaki temsilcisi gibiydi adeta Kütahyalı artık… Kendisine habire “TSK karşıtı”, “devlet düşmanı” gibi sözlerle saldırılıyordu, o da bunlara karşılık “Ordumu sevdiğim için bu eleştirileri yapıyorum, insan sevdiğini sert eleştirir, ordu kendi içindeki çürükleri ayıklamak zorunda, TSK’yı sevmeseydim yalakalık yapardım” diye ironikbir dille cevap veriyordu…
Türk medyasında ilk defa okurlarını sivil itaatsizliğe çağıran yazıyı da Kütahyalı yazdı… Genelkurmay Başkanı’na hitaben “Devlet adamı değilsin, devlet memurusun İlker Paşa!” başlıklı yazısından ötürü Başbuğ, Kütahyalı’ya hakaret davası açtı. Genelkurmay Başkam “devlet memuru’ olmayı, hakaret kabul ediyordu. Bunun üstüne Kütahyalı “Devlet adamı değilsin, devlet memurusun İlker Paşa (2)” diye bir yazı daha yazdı, bu yazı daha da sertti… O yazıda “Patagonya generali misin sen İlker Paşa? Başbakan’ın emrinde bir memur olmayı hakaret mi kabul ediyorsun?” diye Genelkurmay Başkanına hitap ediyordu. Sonra Başbuğ bu yazıya da dava açtırdı, Kütahyalı bir üçüncü yazı daha yazdı.
Kütahyalı’nın bu tavizsiz cesaretteki tavırları bazılarını çok rahatsız ediyor, bazıları bu dili nezaketsiz buluyor. Bir yönüyle haklı olabilirler ama bu tavrın milyonlarca sistem mağduru insanın da yüreğini soğuttuğu kesin. Yıllardır bu Ülkenin kimi yurttaşlarına çok mu “nezaketli” davranıldı? Kütahyalı’nın öfkesi kim ne derse desin çok içten bir öfke ve toplumda da karşılığını buluyor…
Kütahyalı Taraf gazetesi yazarlığının yanı sıra şu an her perşembe Kanaltürk’te, her cuma da Beyaz TVde karşıt görüşlerden isimlerle birlikte yorumculuk yapıyor. Özellikle Kanaltürk’teki “Ters Cephe” çok kısa zamanda bir TV fenomenine dönüştü, siyasetle hiç ilgilenmeyen Taraf gazetesini bir kere bile eline almamış insanların dahi izlediği bir program oldu Ters Cephe’… Yıllardır söylenmeyen şeylerin ekranda bu netlikte söylenebilmesi insanların özellikle ilgisini çekiyor sanırım.
İşte bu kitapta Rasim Ozan Kütahyalı’nın gündeme damgasını vurmuş yazılarından özenle seçilmiş bir derleme okuyacaksınız. Kütahyalı bize kitap başlığı olarak “Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” başlığını önerdi. Bizse “Hepimiz Birimiz, Birimiz Hepimiz İçin” başlığmı daha doğru bulduk, o da kabul etti… Kütahyalı’nın tüm sistem mağdurlarının haklarına aynı şekilde sahip çıkan ve herkesi, hepimizi topyekun yapılacak bir vicdan mücadelesine çağıran tavıma ve tarzına en uygun ismin bu olduğu kanaatindeyiz…
Bu kitap hangi toplumsal kesimden olursanız olun sizi de, Türkiye’nin bu zor dönemecinde vicdan saflarına davet ediyor… Özgürlük, adalet ve demokrasi mücadelesi birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için olmadıkça kazanılamaz… Bu kitap bunu anlatıyor.
Cem Küçük Münir Üstün
Ağustos 2010, İstanbul
Şu an yaşadığımız meselenin önce adını koyalım… BU ülkenin bir TSK meselesi vardır…
Aktütün felaketi bir vesile olmuştur… Esas mesele kurumsal bir çürümüşlük meselesidir… Bu ülkede şu arı TSK bağlamında sistemsizlik ve iç disiplinsizlik sahte milliyetçi bir söylemle kamufle edilmeye çalışılmaktadır…
Evet, milliyetçilik söylemi sadece bir kamuflaj aracıdır… TSK meselesi etrafında bence yaşadığımız felsefi bir çatışma da değil… Böyle düşünmek kesinlikle yanılsama olur. Özgürlükçü ve demokrat kalemler de bence bu yanılsamadan kaçınmalı…
Benzetmek gerekirse bu yaşadığımız, 1999′daki Kızılay, 2001 krizi sonrası bankalar ve finans sistemi hadisesine benzemektedir…
1999da yaşadığımı?, deprem sonrası bir devlet kurumu olan Kızılay’ın tamamen yozlaşıp çürüdüğünü fiilen görmüştük… Fakat o süreçte medya bu meselenin sürekli üzerinde durdu. Kurum sürekli ağır biçimde eleştirildi, denetlendi, eski defterler açıldı, birçok kişi yargılandı. Bunun üzerine Kızılay yeniden yapılanarak çok daha sağlam bir kurum haline geldi…
Aynı şekilde 2001 krizinde hepimiz gördük ki bu ülkenin finans sistemi tamamen yozlaşmış ve çürümüştü… Bankaların içi boşaltılmış, akıl almaz bir tezgâh kurulmuş… O dönemden sonra bu ülke finans sistemini de yeniledi, sağlam ayaklar üzerine yeniden inşa etti. Denetlenme ve hesap verme sistematik hale getirildi. Bugün herkes kabul ediyor ki Türkiye’nin güçlü bir finansal sistemi var. Küresel finans krizinden en az etkilenen bankacılık sistemlerinden biri bu ülkede…