Roman özetleri

Derviş ve Ölüm

Eser Hakkında:

Selimoviç’in 1962’de yazmaya başlayıp 1966’da ta­mamladığı eser, Türkçede ilk olarak 19732 yılında yayımlan­mıştır. Meşa Selimoviç‘in eserinin başına koyduğu açıklamaya göre3, 1942 yılında faşist Hırvat güçler tarafından kurşuna dizilen ağabeyinin ölümü, kendisi üzerinde büyük bir etki uyandır­mıştır. Daha o dönemden itibaren bu trajediyi yazmak iste­miştir. Ancak kişisel olduğu kadar evrensel boyutu da olan böyle bir konuya, olayın sıcaklığı geçmeden duygusal yakla­şabileceğini ve yeterli ifade kudretine sahip olmadığını dü­şünerek planını devamlı ertelemiştir. Ancak 1962’de bu ko­nuda yazabileceğine inanmış ve Derviş ve Ölüm‘ü yazmaya başlamıştır. 1962’de artık bu konudaki romanını yazabileceğine inanan yazar, eseri üzerinde çalışmaya başlamış ve dört yılda bitir­miştir.

Derviş ve Ölüm Kahramanları (Kişileri):

Şeyh Ahmet Nureddin: 40 yaşlarında bir Mevlevi şey­hidir, iyimser, insanları seven, hoşgörülü bir yapısı vardır. An­cak, tam bir şeyh olarak nitelemek de mümkün değildir. Kar­deşinin haksız yere öldürülmesi, onda çok büyük bir etki uyandırır. Değişim yaşayarak, sistemle mücadele etmeye başlar.

Derviş ve Ölüm Özeti:

Kalem ve hokkanın şahitliğe çağrılmasıyla başlayan eser, Mevlevî tekkesi şeyhi Ahmed Nuredddin’in hatıralarını içeren toplam 16 bölümden oluşmaktadır. Her bölümün başına Kur’an-ı Kerim’den ayetler veya mana değeri yüksek vecize­ler konulmuştur.
Yazarın, hayatında devrime inanan sadık bir vatandaş ol­masına rağmen, devrim tarafından cezalandırılması, duygu­larıyla politik fikirlerinin çatışmasına sebep olmuştur. Roman­da bu çatışma, birinci kahraman Mevlevi tekkesi şeyhi Ahmed Nureddin’in duyguları ile inancı arasında meydana gelir. Ahmed Nureddin bir derviştir ve temsil ettiği misyon ge­reği hoşgörülü olmalıdır. Ne var ki olaylar onu, her geçen gün, hoşgörüden uzaklaştırıp nefrete doğru götürmektedir. Roman, bir Hıdırellez gecesi başlar. İnsanların hayvanca eğlenceleriyle geceyi dahi kana buladıkları bu Hıdırellez ge­cesinde Ahmed Nuretddin’i, kendi iç muhasebesinde insan­lara acıyan ve gidişatı kötü gören; bununla beraber, kendi ko­numuyla da çok barışık olmayan bir şeyh olarak görürüz. Ah­med Nureddin’in kardeşi Harun, tam olarak belli olmayan bir suçtan dolayı kaleye4 hapsedilir. Ahmed Nureddin, kardeşini kurtarmaya çalışır. Ne var ki kısa zamanda acı gerçekle karşı­laşır: Kardeşi hapisteyken öldürülmüştür. Olayın peşini bırak­mayınca yönetimdeki gizli güçlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kendi düzenlerini kuran ve insanlar üzerinden çıkar sağlayan dönemin yöneticileri, Ahmed Nureddin’in kardeşi­nin ölümünü fazlaca kurcalaması sebebiyle, onu da hapse atarlar.

Şeyh Ahmed Nureddin hapiste çok sıkıntılı bir dönem geçirir. Gerek hapsedilme süreci, gerekse hapisteyken yaşa­dıkları, onda dervişlikten gelme hoşgörü ve itaat duygularını yok eder. Hapisten çıktıktan sonra düzene karşı isyan bay­rağını açar. Hem vicdanını hem hayatını kurtarma mücade­lesine soyunur. Bütün bu değişimleri yaşarken nefret duygu­ları da olabildiğince gelişir. Tekkeyi terk eder. Şeyhlikten u-zaklaşır. Ancak Ahmed Nureddin, güçsüz olması sebebiyle, kendine ve kardeşine eziyet edenlere karşı koyamaz. Yine kendisi zarar görür. Ahmed Nureddin’i isyana zorlayan, tek­keyi terk ettiren siyasi durum ve kişiler en sonunda onun da ölüm fermanını hazırlarlar.
Romanda olay fazlaca yoktur. Daha ziyade, dervişliği ile dönemin siyasi ve sosyal şartlan arasında sıkışan bir şeyhin dramı anlatılır. Onun dile getirdiği şu düşünceler, Ahmet Nu­reddin’in içinde bulunduğu sıkıntıyı özetler:
“Şimdi ben neyim? Ödlek bir kardeş mi, yoksa inançsız bir derviş miyim? insanlara olan sevgimi mi yitirdim, yoksa inancım mı zayıfladı? İnsan şeklini mi, inancımı mı yoksa iki­sini birden mi yitirdim ben?”

Related Articles

Atatürk’ün Milliyetçilik İlkesi İle İlgili Sözleri

admin

Gizli Sırlar Öğretisi Kitap Özeti

Akşam Güneşi Özeti