Bu kitap, Türkiye Bilimler Akademisinin kurucusu, bilim adamı, siyasetçi Erdal İnönü’nün Akademi de peş peşe verdiği iki konferansı kapsıyor.
İnönü konferanslannda, bilimin, bilimsel buluşların ve bilimsel düşüncenin toplumlar üzerindeki değiştirici gücünü anlatıyor. Bilginin, bilgi üretiminin büyük bir toplumsal/siyasal güç olduğunu söylüyor, bu gerçeğin toplum ve siyasetçiler tarafından yeterince kavranamadığını vurguluyor.
Orhan Bursalı’nın “Yazı Adamı Olarak Erdal İnönü” başlıklı kapsamlı incelemesiyle genişletilen kitap, İnönü’yü siyasetçi, bilim adamı ve yazar olarak yeni kuşaklara tanıtıyor.
Gençler, babalar-analar, öğrenciler, öğretmenler, dahası siyasetçiler, bu kitapla İnönü’nün kılavuzluğunda bilim tarihinde kısa bir geziye çıkacaklar; bilim-siyaset ve toplum ilişkilerinin nirengi noktalarıyla buluşacaklar; en önemlisi Türkiye üzerinde düşünecekler.
***
Önsöz Yerine
İnönü: Bilim, Bilgi Üretimi Ülkemiz İçin Stratejik Önceliktir
Prof. Dr. Erdal İnönü, özellikle aktif politika hayatından çekildikten sonra, çok önemli iki alana yöneldi:
İlki, yaşadığı zamanın “özel siyasal tarihini” yazdı. “Anılar” kitapları, İsmet İnönü’nün oğlu olarak “içeriden” bir gözlemcinin salt zengin anılarıyla değil, aynı zamanda keskin ve ilginç yorumlarla doluydu. “Bilim insanı” niteliği ile İnönü, Anılar’ını aynı zamanda büyük bir düşünce zenginliği ile donatmıştı. “Bir yazı insanı olarak Erdal İnönü”yü araştırır ve Anılar kitaplarını okurken, bir bilim insanının siyasal tarihi değerlendirmesindeki büyük farklılığı görmüştüm. Kitaplarında, eğitim-öğretim bağlamında bilim tarihimiz de vardı, bir “bilim düşünürü”nün siyasetin nasıl olması gerektiği konusundaki ufuk açan saptama ve değerlendirmeleri de…
İkincisi, İnönü bilim tarihi’ne yöneldi. Bilime katkısını, bilim tarihini araştırarak ve yeniden öğrenerek, öğrendiklerini öğrencilere ve halka anlatarak sürdürdü. İnönü, bilim tarihi alanında salt “anlatıcı”, “nakledici” konumda değildi. Burada en önemli katkısı, dünya bilim tarihini sürekli olarak Osmanlı ve Türkiye açısından ele alması, ilişkiler kurmasıydı. Üçyüz Yıllık Gecikme kitabı, bu çabanın yankı yaratan ürünü olarak doğdu. İnönü Cumhuriyetin ilk dönem bilim insanlarını, düşünce ve katkılarını da inceledi.
İnönü’nün ülkemiz bilimine yaptığı çok büyük bir katkı, siyasetçi olarak, 1993 ydında Türkiye Bilimler Akademisi’nin kuruluşunu gerçekleştirmesidir. O sırada başbakan yardımcısıydı. Matbaa ile Türk toplumu 300 yıllık gecikmeyle tanışmıştı. Ancak Türkiye’nin Bilimler Akademisi ile tanışması konusunda ise, Avrupa ülkelerindeki akademilerin kuruluş tarihlerinin 17.yy’a uzandığını dikkate alırsak, 400 yıllık gecikmeden bahsetmemiz gerekir!
Elinizdeki bu kitap Erdal İnönü’nün, bilim tarihçisi olarak, siyasetçi olarak kurucusu onurunu taşıdığı Türkiye Bilimler Akademisi’nde peş peşe verdiği iki konferansı kapsıyor.
İnönü bu konferanslarında, bilimin, bilimsel buluşların ve bilimsel düşüncenin toplumlar üzerindeki büyük değiştirici gücünü vurguluyor. Bilimsel buluşlar sadece ekonomide değil, siyasette ve toplumların yaşamlarında da büyük devrimci değişiklikleri başlatıyor ve dönüşümlere yol açıyor, İnönü, kendi öğrencilik dönemlerine bakıyor ve “bilimsel devrimler” kavramıyla hiç tanışmadığını, tanıştırılmadığını anımsıyor! Bugünün kitaplarını da inceliyor ve sadece tarih kitabında bölük pörçük bilgilerle karşılaşıyor…
Saptaması önemli: Bölük pörçük bilgiler, öğrencilerin, buluşlar ve bilimsel gelişmelerle toplumların gelişmesi arasında neden sonuç ilişkilerini görmesi ve kavraması için çok yetersiz… Bilim tarihi ve bilim insanlarının oynadıkları roller, ayrı bir kitap/ders olarak okullarda okutulmalıdır.
İkinci vurgusu/ bulgusu da çok önemli. Bilginin, bilgi üretiminin büyük bir toplumsal/siyasal güç olduğu, toplumca ve siyasetçilerce yeterince kavranmış değil.
İnönü, Francis Bacon örneğini veriyor. Bacon “Bilgi güçtür” sözüyle tanınır bizde de. Sözünün aslı şöyle: İnsan bilgisiyle insan gücü birbiriyle örtüşür… Bilimin ve bilgi üretiminin toplumsal gücünü fark eden bu İngiliz bilgini, “bir araştırma programı hazırlıyor. 130 kadar konu buluyor re bu konuların araştırılması için krala bir öneri götürüyor, bunu yaparsak İngiltere’nin gücü artar, diyor. Kral bu öneriyi ciddiye almıyor, bir şey yapmıyor, ama önerinin doğruluğuna inanan başkaları bir araya gelip I660′ta Royal Society’yi kuruyorlar.”
Şüphesiz bu kurumsal yapılanma Kıta Avrupası’nda da yayılıyor. Bilim ve teknoloji, insanoğlunu dünyayı ve evreni fethe çıkartıyor. Sanayi Devrimi ve izleyen yıllarda Bilimsel Teknolojik Devrim dünyayı değiştirdi. Ve bu devrim, bugün genetikte, biyoteknolojide, nano teknolojide, enerji teknolojilerinde, elektronik ve bilgisayar teknolojilerinde, fizik ve kimyanın bir dizi alt dallarında devam eden sarsıntılarıyla, toplumları ve ekonomiyi daha derinden değiştirmeyi sürdürüyor. Bilgi Toplumu, Bilgi Toplumu Ekonomisi, bilimin bu büyük değiştirici gücünün ifadeleridir…
Ama İnönü, dünyanın yaşadığı bu büyük değişikliğin özü konusunda, bizim toplumda ve siyasette doğru bir algılama/kavrama olmadığını da saptıyor. Ne kamuoyu, ne basın ne de siyaset, bilgi üretimi ile insan (ulus-ülke) gücünün özdeş olduğu konusunda yeterli bir inanışa sahip değil, İnönü şu saptamayı yapıyor: “Bu bir stratejik önceliktir. Bilgi üretme stratejik önemi olan bir süreçtir… Konuştuğumuz siyasetçilerin, belki bir iki istisna ile böyle algılamadığını fark ediyorsunuz. Onlar, bilgi üretmeyi bilim insanlarının … adeta boş vakitlerini değerlendirdikleri bir uğraş olarak görüyorlar.. ama gücümüz artıyor diye gibi bir şey düşünmüyorlar… Düşünseler o zaman başka türlü davranırlar.”
Sayın Erdal İnönü ile çeşitli toplantılarda birlikte oldum. Hem bir bilim gazetecisi olarak İnönü ile görüşmelerim oldu, hem de ortak panellerde konuşmacı olduk. İstanbul Kültür Üniversitesi 2007 yılında İnönü’ye onursal doktora vermişti. Orada yaptığı konuşmanın tadını unutmam. Nc yazık ki Erdal Bey’i izleyen aylarda kaybettik. Bu defa 2008′de yine aynı üniversite Erdal İnönü anısına toplantı düzenledi. Bana da “Yazı Adamı Olarak Erdal İnönü” konusu verildi… Sayın İnönü’nün kitaplarına daldım, çok keyifli 10 gün geçirdim İnönü’yü araştırırken… İnönü ailesi “Yazı Adamı Olarak Erdal İnönü” başlıklı bu araştırmanın kitaba eklenmesine onay verdiği için çok teşekkür ederim, bu benim için bir onurdur…
Sayın İnönü’nün ilk olarak Türkiye Bilimler Akademisi’nce yayınlanan bu konuşmaları şimdi Cumhuriyet Kitapları’nda yayımlanıyor. Böylece İnönü’nün güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bu değerli kitabının daha büyük bir okur kitlesi ile buluşma fırsatı yaratılmış oldu.
Gençler, babalar-analar, öğrenciler, öğretmenler, dahası siyasetçiler… İnönü’nün kılavuzluğunda bilim tarihinde kısa bir geziye çıkacaklar; bilim-siyaset ve toplum ilişkilerinin nirengi noktalarıyla buluşacaklar; en önemlisi Türkiye üzerinde düşünecekler.
Erdal İnönü, bu kitabının yarattığı etkiyi görecek ve mutlu mutlu bize gülümseyecek… Türkiye’ye katkıları için şükran duygularımızı iletiyoruz.
Orhan Bursalı, Kasım 2009
Sunu
Prof. Dr. Erdal İnönü Türkiye Bilimler Akademisi Akademi Konferansları Programı çerçevesinde 17 Şubat 2003 günü İstanbul’da “Bilimsel Devrim Üzerine Düşünceler” ve 27 Mart 2003 günü Ankara’da “Bilim Tarihinden İzlenimler” başlıklı iki konferans vermiştir.
Prof. İnönü konferanslarında 16. yüzyılda Orta ve Batı Avrupa’da başlayan ve dünyamızda her alandaki gelişmeleri etkileyerek günümüze kadar süregelen bilimsel devrimi ele almıştır. Gözlem, deney ve matematiksel gösterime dayalı araştırma yöntemiyle yeni, nesnel bilgi üretimi bilimsel devrimin özünü oluşturmaktadır Doğanın bu şekilde araştırılmasıyla ortaya çıkan bilgiler yalnızca fiziksel dünyanın belirlenmesiyle sınırlı kalmamış, düşünceye yeni açılım ve özgürlük getirmiş, toplumların davranış biçimini değiştirmiş, toplum bilimleri üzerindeki etkileri ise Aydınlanma Çağı’na ve toplumların demokratikleşmesine yol açmıştır.
Her süreç ortaya çıkışını bazı özel koşullara borçludur. Sayın İnönü’nün açıkladığı gibi, Orta ve Batı Avrupa’nın 16. yüzyılda sunduğu özgün ortam da bilimsel devrimin ortaya çıkışınca belirleyici olmuştur. 14. yüzyıldan başlayarak, Rönesans doğayı üç boyutluluğuyla nesnel biçimde betimleme, resmetme beceresini kazandırmış, Reform sürecinde ortaya çıkan akımlar insanların daha özgürce düşünmelerine olanak yaratmış, açık deniz ticareti ise insanların yalnızca dünya görüşünü, ufku değiştirmek ve genişletmekle kalmamış, açık deniz yolculuğunun getirdiği teknik zorluklar, onları aşmaya yönelik bilimsel araştırmalara gerekli destek ve teşviğin bulunmasını sağlamıştır. Avrupa’nın siyasal haritasındaki çeşitliliğinin mümkün kıldığı çok seslilik bilimsel devriminin ortaya çıkışına katkı sağlayan bir diğer etmen olmuştur.
Prof. İnönü, 16. yüzyılda görünüşte Avrupa ile yaklaşık aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan Osmanlı’nın bu sürecin dışında kalış nedenlerini irdelemiştir. Aşırı merkeziyetçi yapısı, özgür düşünceye kapalılığı, doğayı nesnel biçimde inceleyerek anlama dürtüsünü, yani bilimsel merakı baskılayan ortamının etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu yakınında gerçekleşen bilimsel devrimin dışında kalmıştır. Bilimsel devrimin getirdiği kazanımların Batı’ya sağladığı teknolojik üstünlük, özellikle askeri alanda belirginleştiği ölçüde Osmanlı’da açılan arayı kapatmaya yönelik arayışlar başlamıştır. Ne yazık ki, bu arayışlar Batı’nın üstünlüğünün kaynağı olan bilimsel devrimin özümsenmesi yönünde olmamıştır. Osmanlı bilimsel atılımların ürünlerinin edinimi ile açığı kapayabileceği yanılgısıyla hareket etmiş, kurduğu eğitim kurumları da bilgi üretme yöntemi yerine bilgiyi almak ve öğretmekle yetinmiştir. Bu davranış şekli, hiç kuşkusuz Japonya gibi istisnalar bir yana, gelişmişlik düzeyi yetersiz tüm ülkelerde ortaktır.
Prof. İnönü bilimsel devrimin başından itibaren dışında kalmakla yitirilmiş olan yaklaşık üç yüz yıllık bir süreye de işaret etmiştir. Bu sürede Batı bilimsel devrimi yaşamakla kalmamış, diğer bir kazanım olarak, toplumun bilime karşı davranışını da belirleyen özgün bir kültürü (bilim kültürünü) geliştirmiştir. Bilim kültürünün eksikliği, gelişmekte olan ülkelerde günümüzde de hissedilen önemli bir açmazı oluşturmaktadır. Bu durum, sözü geçen ülke toplumlarının gelişmeleri için bilimin taşıdığı önemi kavramadaki güçlüklerini açıklamaktadır. Bu açmazın aşılmasının başlıca yolu, eğitime yapılacak yatırım ve Prof. İnönü’nün işaret ettiği gibi, bilimin topluma anlatılmasında bilim insanlarının üstlenmesi gereken aktif görevdir.
Prof. İnönü’ye konferansları için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Engin Bermek