Kitap Özetleri

Benim Gözümle

benim-gozumle-mehmet-azimli Rehberimizin başından geçen ilginç bir olay şu şekildedir; bir otobüs yolculuğu molasında içki içen yaşlı bir amcaya ne için içtiğini sorar. İspanyol amca, rahatlamak için içtiğini, ancak dedesinin küçüklükte öğrettiği bir şarkının onu içkiden daha fazla rahatlattığını söyler. Şarkının ne olduğunu soran rehberimize yaşlı amca şarkı olarak bildiği, “Fatiha” suresini okur. Şaşkına dönen rehberimiz, Fatiha’nın ne olduğunu anlatınca, şaşkınlık sırası bu sefer yaşlı amcadadır. Dinleri zorla değiştirilen Morisko’ların (Müslümanlığı gizlice yaşayan Endülüslüler) direnme başarılarından biri de bu olmalıdır. Derin kodlara ince ince işlenmiş belki de bir gün ortaya çıkacağı düşünülen işaretler…

Dünyanın gündemine oturmuş olan Srebrenica katliamı sonrası cesetler bilinemesin diye parçalara ayrılıp değişik yerlere gömülmüş. Sırplar bununla olayı sakladıklarını düşünmüşler. Fakat “Mavi Kelebek” olayı hesapları alt üst etmiş. Mavi bir kelebek sadece toplu mezarların olduğu yerde çıkan ve yetişen mavi bir çiçeğe konuyormuş ve sadece bu mavi çiçeği takip ediyormuş. Böylece mavi kelebeği takip eden Bosnalılar mavi çiçeklere, dolayısıyla toplu mezarlara ulaşıyorlarmış…

***

İÇİNDEKİLER

Önsöz 11

ENDÜLÜS 15
“Al” veya “El” 16
Temeli Derinlere Atılmış Kodlar 17
Cibra’l-Altar-Cebel-i Tarık 18
Granada-Gırnata 19
Acının Şiiri 22
Cortoba-Kurtuba 25
Medinetu’z-Zehra 27
Sevilla-İşbiliye 28

FAS 31
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak )) 32
Su olunca teyemmüm bozulmuyor )) 32
Müslüman İşi Olmasın (( 33
Arapça Out, Fransızca İn (( 33
Berbericilik (( 34
Fena Meydanı 34
Camiler 35
Şehirler 35
Görülmeye değer yerler 36

BALKANLAR 39
Saraybosna 39
Mostar 42
Arnavutluk 42
Makedonya 43
Kosova 44
Üsküp 45

ÖZBEKİSTAN 47
Taşkent 47
Buhara 49
Sen Küs, Ben Satış Yapıyım 50
Bizimkiler Minyatürk 51
Semerkant 52
Özbekçe 53

AZERBAYCAN 55
Baku 55
Pazartesi (Bazarertəsi) 55
Salı (Çərşənbəaxşamı) 56
Çarşamba (Çərşənbə) 57
İçeri Şehir 57
Perşembe (Cümə Axşamı) 58
Cuma (Cümə) 58
Cumartesi (Şənbə) 58
Din Politikası 59
Para 60
Azerice 60

KIBRIS 63
Girne 64
Yakın Doğu İlahiyat 64
Lefkoşe 65
Magosa 66

AMERİKA 69
Texas 69
Koşer (Helal) 71
Din 72
Amerikan Tarihi 73
Kızıldereliler 74
Kennedy 75
Müslüman Algısı 76
Türkiye Sağlık Devrimi 77
Amerikan Ailesi 78
Dönüş 80

BATI AVRUPA 81

İSVİÇRE 83
Zürih 83
Basel 84

FRANSA 85
Strazburg 85
Paris 86

BELÇİKA 89
Brüksel 89
HOLLANDA 91
Rotterdam 91
Amsterdam 94
Ultrech 94

ALMANYA 95
Düsseldorf 95
Köln 96
Frankfurt 96
Mainz 97

ORTADOĞU 99
IRAK 101
Bağdat 102
Kerbela 103
Erbil 104
SURİYE 107
Halep 108
Hama 109
Humus 109
Şam 110
Malula 112
ÜRDÜN 115
Amman 115

SUUDİ ARABİSTAN 117
Ravza 118
Uhut 119
Bedir 120
Hayber 121
Mekke 121
Taif 122
Arafat 123
Sevr 123
Cidde 124
Cirane 124
Gözlem 125

-EK- RESİMLER 127

***

ÖNSÖZ

“Ben, eskiden beri hayat hikayelerine, biyografilere merak duyarım. Küçüklüğümde de biyografi türü romanları çok severdim. Bu sebeple klasik romanların neredeyse tamamını okumuştum. Bir müddet sonra roman türü şeylerden zevk almaz oldum. Romanlar da nihayetinde bir kısım yaşanmış olaylar çerçevesinde oluşturulmuş da olsa çoğunlukla kurgulanmış eserlerdi. Bu nedenle gerçeğe dayalı şeyler okumak istiyordum.

Üniversiteye gittiğim yıllarda ilmi kitaplara yönelsem de insan tanıma merkezli öğrenme tutkum bitmedi. Belki de bu sebepten dolayı hayatımı böyle bir mesleğe verdim. Mesleğim, “Hz. Peygamberi tanıma” demek olan siyer ilmiydi ve yine bir şahsın hayatıydı. Esasen bu mesleğe daha lise yıllarında belki bu içgüdü ile girdim. Mesela lise birinci sınıfta M. Asım Köksal’ın 11 ciltlik Hz. Peygamber’i anlatan eserini okumuştum. O yıllarda arkadaşlarla her hafta oturur sohbet ederken ben siyer anlatırdım. Bu insan tanıma merakı bununla da bitmedi; sahabeyi tanıma çabasına girdim. Artık o günkü bilgilerimle sahabilerin neseplerini sayıyor, kimin kiminle akraba olduğunu aktarıyordum.

Sonraki yıllar bu tutku beni gerçek ve yaşanmış anılar olan otobiyografileri ve hatıraları okumaya yöneltti. Zamanla kütüphanemde gezi notları ve otobiyografi türü kitaplardan bir bölüm oluşturmaya başladım. Anı, gezi ve tarihe not düşen bu tür eserlerin hâlâ tutkunuyumdur ve mutlaka kütüphanem için bunlardan bir adet edinirim.

Belki bu tutkunun sonucudur ki; akademik hayatımın formatlarına uymadığı halde, bu kitabı (Son Müderris Musa Kazım Efendi) yazmak gibi bir işe giriştim ve ben de bir hatıratın peşine düşüp adeta iğne ile kuyu kazarcasına bir şahsın hayatını öğrenip aktarmaya çalıştım.”
Bu uzun alıntıyı “Son Müderris Musa Kazım Efendi” adlı kitabımın girişinden aldım. Burada ifade ettiğim gibi kitaplığımın en önemli kısmı bu bölümdür. Seyahatnameler, hatıralar, savaş günlükleri, yolculuk anıları, haçlı hatıraları, biyografiler, otobiyografiler ne varsa tarihine bakmaksızın okumak ve kitaplığımda bulundurmak isterim.

Daha da ötesi burası benim kitaplığımın en kıymetli bölümüdür. Alanımla ilgili kaynak kitaplardan fazla bu bölüme itina gösteririm ve kıskanırım. Alanımla ilgili kitapların genelini kaybolsalar da tekrar satın alabilirken, hatıratları bir daha bulmak zor oduğu için böyle bir kitap kıskançlığına düçar olmuşumdur. (1)

Sonuçta bu kitaplar bizim için hoş vakitler geçirme aracı olması yanında, tarihi belgeler de sunmaktadır. O tarih diliminde olayı gözlemleyen bir şahidin verdiği bilgilerdir. Bazen tarihi bilgiler sadece bu hatıratlardaki bilgiler üzerinden kurgulanır.(2) Bu mana da da çok önem arzettikleri kanaatindeyim. Ancak şunu hemen itiraf edeyim ki; benim bu tür kitaplara olan tutkum tarihsel belge olmasından öte edebi bir zevk duymamdandır.

Gezi notlarında herşeyin anlatılmasını gereksiz görürüm. Bunlar gezi anılarındaki esas vurucu noktaları da gölgede bırakır. Gerek de yoktur. Tarihin çöplüğüne atılmasına sebep olur. Ancak bazı ayrıntılar vardır ki bir kitaba bedeldir. Bu yazarın ustalığına bağlıdır. Herkesin yazabildiği şeyleri değil, herkesin göremediği, farkedemediği noktaları farkedip okuyucuya aktarsa işte o kitap klasik olmayı hak etmiş bir seyahatnamedir. Ancak bu konuda iddialı değilim. Yapabildiğim oranda “BENİM GÖZÜMLE” farklı gördüğüm ve izlediğim gözlemlerimi benim yorumumla vermeye çalıştım. Gerekli gördüğüm, eğlenceli bulduğum ve aklımda kalanları paylaştım.

Favori seyyahlarım var; Süleyman et-Tacir, İbn Batuta, İbn Cübeyr, Seyid Ali Reis, Sami Çölgeçen, Karçınzade Süleyman Şükrü, Abdürreşit İbrahim, Arminius Vambery, Sadık el-Müeyyed, Afife Rezzemaza, Muhammed Esed, Zahide Ay…. ve daha niceleri. Bunlardan çok şeyler öğrendim. Konuşmalarımda bu okuduklarımdan büyük bir zevkle bazı aktarımlar yaparım. Onlardan aldıklarım hayata, dine, insana, topluma, doğaya daha düzgün bakmamı sağladı. Beni benden aldı, hayal ve sloganlardan sıyırıp gerçeklik alemine düşürdü.

Gerek yurt içi gerek yurt dışı bir çok gezilerim oldu. Ancak hiç biri için not tutmamıştım. İlk yazımı Hicaz dönüşü istek üzerine bir rapor halinde yazmıştım. Son yıllardaki bazı yurt dışı gezileri için notlarımı isteyenler olduğu için yaklaşık 10 kadar gezimin notlarını sosyal medyadan paylaşmıştım. Bu notlar içimden geldiği gibi yazılan doğaçlama satırlardan oluşturdu. Aslında bir kitap amacıyla yazılmamışken sonuçta bunların birleşimi bu kitabı oluşturdu.

Esasen kitap haline getirilmesi teklifini Mana yayınları sahibi Latif Bey yapınca olumlu buldum ve gözden geçirdim. Notlar değişik tarih aralıklarında yazılmıştı. Bu sebeple insicamını bozmadan, o günkü halet-i ruhiyemin aynen yansımasını arzuladığım için eklemek istediğim ve sonradan hatırladığım bilgileri dipnotlar atarak verdim. Daha önce gittiğim ancak not tutmadığım bazı gezilerden aklımda kalanları ise arada paylaştım. Sonunda 20 kadar ülke, 50’den fazla şehri “BENİM GÖZÜMLE” tanımış olacaksınız. Bunlar benim gözlemlerim, yorumlarım…

Hayırlı yolculuklar efendim…
Mehmet Azimli
Çorum 2015

(1) Mehmet Akif’in en yakın dostu Ali Şevki Hoca kimseye ödüç kitap vermezdi ve kitap isteyenlere şu beyti okurdu;
Dest-i gadr-i musta’ıradan ziyanım bîhisap
Tövbe ettim ariyet hiç kimseye vermem kitap.
(ödünç kitap vermekten dolayı zararım çoktur
Tevbe ettim artık kimseye ödünç kitap vermem)

(2) Örnek verirsek İbn Cübeyr adlı Endülüslü seyyahımızın Er-Rıhle adlı seyahatnamesi Türkçe’ye İsmail Güler tarafından enfes bir çevirisi yapıldı. Burada verdiği Harran ile ilgili bilgileri başka bir yerde bulmak pek mümkün gözükmüyor. Bkz. Mehmet Azimli, Bir Emevi Başkenti; Harran, I. Uluslararası Harran Okulu Sempozyumu, 28-30 Nisan 2006, Şanlıurfa.

***

ENDÜLÜS (3)

-El-Firdevsu’l-Mefgût-Yitirilmiş Cennet-

“Hıristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldı. Sonra bizi İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktı. Temelde bize Grek ve Roma’dan daha yakın olan, doğrudan duyu ve zevklerimize hitap eden İspanya’nın Mağribi kültürü ayaklar altında çiğnendi. Neden? Çünkü soyluydu, köklerini insanca içgüdülerden alıyordu.” (4)

Küçüklüğümüzden beri duyardık, “bir zamanlar İspanya’da Müslümanlar yaşarmış” diye. Sonradan öğrendik ki İslam Medeniyeti’nin Avrupa’yı etkilediği üç ana damardan -Endülüs, Sicilya, Balkanlar- birisi de Endülüs imiş. İslam’ın Avrupa’daki topraklarından ilk ikisi (Endülüs ve Sicilya) hiçbir Müslüman kalmamacasına kanlı ve dramlı bir şekilde tasfiye edilmişti. Yitirdiğimiz bu topraklardan birini görmek üzere yollara düştük. Endülüs denince içimizde oluşan sızıyı oluşturan coğrafyaya yöneldik.

İstanbul’dan 4 saatlik yolculuk sonucu Sevilla’ya inerken ışıklar içinde gördüğümüz Ulu Camii minaresi bizi heyecanlandırıyor. Havaalanında kuyruk sırasında çektiğimiz sıkıntı, ülkemizdeki uygulamaların değerini ancak başka yerlerdeki kötü tecrübelerle anlayabildiğimizin göstergesiydi. İnsan bazen her olayı ülkemizi eleştirmek için kullananların yurt dışı tecrübesi yapmasının ne kadar gerekli olduğu burada anlıyor.

Otelimize doğru yol alırken gözüme çarpan levhaları, yazıları okuyorum. Dört gün boyunca da okudukça anladığım şu oldu ki; İspanyollar her ne kadar İslam’ı ve Müslümanları kökten kazıdıklarını zannetseler de bazı şeyleri silmeleri mümkün olmamış. İşte bunlardan bazı anekdotlar;

“Al” veya “El”

Her yerde rahatlıkla kelime başlarında bu eki görebilirsiniz. Arapça’daki kelime başlarına gelen bu takı, halen İspanya’da yoğun şekilde kullanılıyor. İşte gördüklerim; Al-Gida (gıda), Al-Kasaba (kasaba), Al-Bayt (ev), el-Musical (muzik), Al-Quibla (Kıble), Leila (gece), Madina (şehir), Quadiaro (vadi), Al-Gecıras (Cezire-ada), Kevir (kebir-büyük), Urbanizaciones (Urban-şehrin kenarı sanayi bölgesi), Gibra’l-Altar (Cebel-i Tarık), Mezquita (Mescit), Nazari (Nasırî-Son granada hükümdarlarının lakabı), Restoran el-Hacı, Hamam, vs….

Temeli Derinlere Atılmış Kodlar

İspanyollar Müslüman kültürün getirdiği “Kaylule” uygulamasını bırakamıyorlar. Müslümanlığın yoğun yaşandığı bölgelerde hala öğle arası “Siesta” dedikleri uyku molası veriyorlar. (5)

Rehberimizin başından geçen ilginç bir olay şu şekildedir; bir otobüs yolculuğu molasında içki içen yaşlı bir amcaya ne için içtiğini sorar. İspanyol amca, rahatlamak için içtiğini, ancak dedesinin küçüklükte öğrettiği bir şarkının onu içkiden daha fazla rahatlattığını söyler. Şarkının ne olduğunu soran rehberimize yaşlı amca şarkı olarak bildiği, “Fatiha” suresini okur. Şaşkına dönen rehberimiz, Fatiha’nın ne olduğunu anlatınca, şaşkınlık sırası bu sefer yaşlı amcadadır.(6) Dinleri zorla değiştirilen Morisko’ların (Müslümanlığı gizlice yaşayan Endülüslüler) direnme başarılarından biri de bu olmalıdır.(8) Derin kodlara ince ince işlenmiş belki de bir gün ortaya çıkacağı düşünülen işaretler.

Rehberimiz İsmail’in(7) kırk yaşlarındaki bir komşusunun, sabah namazı vaktinde sürekli ışıkları yanmaktadır ve bir müddet sonra sönmektedir. Üç ay durumu gözleyen rehberimiz meseleyi sorunca komşuları; “bize bu vakitte kalkıp elimizi, yüzümüzü, ayaklarımızı yıkamayı ve bir müddet bekleyip uyumayı dedelerimiz öğretti” demişlerdir. Anlaşılan namaz kılmaları yasaklanan Moriskoların bir diğer direncinin göstergesi de bu olmalıdır.

Blass İnfante isimli Endülüs kökenli bir İspanyol, batılı değerlere karşı medeniyeti batıya öğreten Endülüs’e sahip çıkma adına birçok gayretlerde bulunmuş nihayet Sevilla’da Endülüs tarzı yaptırdığı evine Daru’l-İstirahat adını vermiştir. Halen Sevilla’da bulunan Muvahhitlerin yaptırdığı Altın Kule’nin yıkılması için emir verildiğinde, Sevilla halkı buna karşı gösterilerde bulunmuş, sonuçta yıkılmaktan kurtarılmıştır. Dahası Abbadilerin rengi olan yeşil-beyaz bayrak Endülüs eyaletinin de bayrak rengi olarak kabul edilmiştir. Yani derin kodlara sahip çıkma devam etmektedir.

Erkeklerin öldürülüp, ihtiyarlarının gözü önünde tecavüze uğrayan kadınlardan doğan çocukların torunları şimdi tekrar aslını araştırmaya yönelmiş bulunuyor. Avrupa’da en fazla İslamlaşma oranı İspanya’da olmaktadır. Bunun sebebi bilgisayar programları yoluyla nesil-şecere tablolarını izleyip asıllarına ulaşan ve asıllarının Morisko olduğunu öğrenen bu insanlardan ortalama her gün üç kişi yeniden atalarının dini olan İslam’ı seçmektedir.

(3) İslam Tarihçileri Derneği’nin gerçekleştirdiği bu ikinci gezi inceleme programı, ilk gezisi olan umre programı kadar başarılı ve heyecanlı geçti dersek abartılı olmaz zannederim. Bu başarının en önemli ve farklı kılan yönü hiç şüphesiz çok iyi bir rehber ile yolculuk yapmamızdı diyebiliriz. Ömrünü ve akademik hayatını Endülüs’ü anlama ve inceleme üzerine vermiş, Türkiye’de bu konudaki araştırmacıların zirvesindeki ve dünyadaki uzmanların en önemlilerinden sayabileceğimiz Prof. Dr. Mehmet Özdemir hocayı kastediyoruz. Mehmet hocamız, 4 gün boyunca otobüslerde, gezi esnasında verdiği harika bilgilerle bizi mest etti. Şunu rahatlıkla iddia edebiliriz ki; Endülüs’ü gezen İspanyollar dahil herkes bizim kadar şanslı olması mümkün değildi. Çünkü hocamız, yıllardır tecrübe ve bilgi edinmiş İspanyol rehberlerimizi bile gerektiğinde durdurup yanlışlarını düzeltiyor, doğrularına ilaveler yapıyordu. Gayet akıcı İspanyolcasıyla yaptığı nazik uyarılar sonucu, İspanyol rehberlerimiz yanlış bilgi vereceğiz korkusuyla neredeyse konuşamaz olmuşlardı.

(4) Friedrich Nietzsche, Aforizmalar, Çev; Sedat Umran, Ankara 2012, 167.

(5) Birkaç yıl evvel İspanya ekonomik krize girince Almanya başbakanı Merkel, krizden çıkış için İspanyolların öğle vakti uyumayı bırakmasını önerse de bu kabul görmemişti.

(6) Önce bu sözlere inanmayan İspanyol amcaya rehberimiz İspanyolca yazılmış fatiha suresini sununca şaşkınlıkla kalkıp gitmek zorunda kalmış.

(7) Rehberimiz aslen Türkiyeli olup İstanbul’da tanıştığı bir İspanyol kızın peşinden buralara düşmüş ve onunla evlenip buraya yerleşmiş.

(8) Bir arkadaş anlatmıştı; Peru’ya göç eden bir İspanyol göçmenin torunu olan bir bayan, 2005 yılındaki bir kitap fuarındaki standın arkasında namaz kılan Türkiye’li gencin ne yaptığını sorup öğrendikten sonra, dedesinin de bu şekilde hareketler yaptığını gözlemlediğini, ancak kendilerinin bunları bilmediğini söylemiş.

Related Articles

Gaziantep İle İlgili Atasözleri

admin

Yabancıların Nasreddin Hoca Hakkındaki Görüşleri

admin

How To Take Perfect Travel Photos With Your Film Camera

admin