Uluslararası bilim camiasında tanınmış siyaset bilimcilerimizden Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği adlı kitabıyla son derece önemli bir çalışmaya imza atıyor. Özgün baskısı İngiltere’de yayımlanmış olan bu kitapta, aşkın devlet geleneğinin Türk siyasal hayatını ne şekilde etkilediği incelenmektedir. Böylece okuyucuya, Türkiye’nin siyasal hayatının irdelenmesinde yaygın olarak kullanılan merkez çevre yaklaşımını tamamlayıcı bir bakış açısı sunulmaktadır.
İÇİNDEKİLER
Kitabın Türkçe Baskısına Önsöz
Kitabın İngilizce Özgün Baskısının Önsözü.
Birinci Bölüm
Giriş.
İkinci Bölüm
Osmanlı Mirası.
Üçüncü Bolüm
Geçici Askın Devlet
Dördüncü Bölüm
Bürokratik Aşkına İlk
Beşinci Bölüm
Devlet ve Toplum
Altıncı Bölüm
Yeni Aşkın Devlet
Yedinci Bölüm
Sonuç Gözlemler
Bibliyografya
Dizin
KİTABİN TÜRKÇE BASKISINA ÖNSÖZ
Ülkemizde, “devlet seçkinisiyasal seçkin”, “devlethükümet” ayrımlarına, “devlet adamlığı” ve “güçlü devlet” söylemlerine son on yıllarda sık sık rastlanır oldu. Bu ayrımlarım ve söylemlerin atıfta bulunduğu olguları, bu kitabın İngilizce özgün baskısı olan ve 1985 yılında İngiltere’de yayınlanmış olan The State Tradithn in Turkey adlı kitabımda ele almıştım.
Kitabın Türkçe baskısı için yazdığım bu yeni Önsöz’de üç hususa değinmek isterim. Birinci husus sudur: Kitapta irdelenen devlet olgusunun yine son zamanlarda çokça sözü edilen “derîn devlet” olgusu ile bîr ilişkisi yoktur. “Derin devlet’ten söz edenler, bir lakım devlet birimlerinin kapalı kapılar arkasında karanlık işler çevirdiklerini, bu birimlerin faaliyetlerinin genelde bazı grupların lehine, fakat toplumun geniş kesimlerinin aleyhinde olduğunu, hattâ o geni; kesimlerim üyelerine, zaman zaman cinayet dahil, fiili tecavüzde bulunduğunu imâ etmektedirler. Bu kitapta sözü edilen devlet olgusu ise genci çıkarın ön plana alındığı düşünülen faaliyetler ile İlgilidir. Söz konusu devletin temcilcileri, yani “devlet seçkinleri”, zaman zaman siyasal seçkinlerin toplumun uzun süreli menfaatlerine gerekli özenin göstermediğini düşünerek bu “işlevi” tamamen veya kısmen kendileri yerine getirmeye çalışırlar. Bunu yapmaya çalışırlarken de, genel çıkar ile özel çıkar arasında bir denge kurmaya gayret etmezler; hemen tüm vurguyu genel çıkara yaparlar.
Altını çizmek istediğim ikinci husus ise şudur: Kitapta devlet olgusu, deterministik veya normatif bir çerçevede ele alınmamaktadır. Ne Marksist yazında olduğu gibi, devletin muhakkak hâkim sosyal sınıfın bir aracı durumuna düşeceği düşüncesinden hareket edilmekte, ne de Hegelci bir yaklaşımla devletin her zaman en üst düzeyde rasyonalizmi temsil edeceği düşünülmekledir. Kitapta devlet, ampirik bir olgu olarak ele alınmaktadır; değişik mekân ve zamanlarda bir devlet olgusunun, yani devlet seçkinlerinin, ortaya çıkabileceği, değişik biçim ve oranlarda siyasal seçkinleri denetimleri altında tutabilecekleri ve böylece siyasal hayata büyük Ölçüde damgalarını vurabilecekleri varsayılmakta ve bu durumun sonuçlarının Türkiye’nin siyasi hayatı için neler olabileceği irdelenmektedir.
Son olarak belirtmek istediğim husus ise, şudur; Bu kitapta kullandığım devlet olgusuna, ilk defa ). P. Nettl’in 1979 yılında Word Politics adlı dergide yayımladığı bir makalede değinilmiş ve söz konusu devlet’ten “güçlü devlet” (strong seste) diye bahsedilmişti. Ben de bu nedenden bu kitabın Özgün İngilizce baskısında aynı ibareyi kullanmıştım. Kitapta “güçlü” sıfatı, siyasal seçkinleri denetimleri altında tutmaya çalışan ve bunu bîr ölçüde başaran devlet seçkinlerinin bu konumlarının altının çizilmesi İçin kullanılmıştı. Bu ibare, Türkiye’nin siyasal hayatı İle ilgili literatürde zaman zaman eleştirildi; “güçlü devlet” ibaresi ile “etkin devle t “den söz edildiği düşünüldü. “Türkiye’de vergisini dahi doğru dürüst toplayamayan devletten” “güçlü devlet” olarak bahsedilemeyeceği ileri sürüldü. Açıktır ki, söz konusu eleştiri isabetli olmamıştır; “güçlü” sözcüğüne yazarın vermediği bir anlam yüklenmiş ve sonra, sözcüğün yerinde olmadığı belirtilmiştir. Öte taraftan, bundan böyle bu tür yanlış anlamalara meydan vermemek için kitabın Türkçe baskısında “güçlü devlet” ibaresinin yerine, “aşkın devlet” ibaresi kullanılmaktadır. Herşeyi kapsayan anlamına da gelen “aşkın” (Irancendentat) sözcüğü ile de, genel çıkarın gözardı edilmesini önlemek isterken özel çıkarlara pek yaşam alanı bırakmayan bit devlet olgusuna atıf yapılmaktadır.
Bu Önsözü, bilirken Kitabın Türkçe baskısını yayınlamaya karar veren ve bu işi büyük bir ehliyetle ve de sabırla gerçekleştiren sayın Taşkın Takış’a ve kitabın çevirisini yapan Yrd. Doç. Dr. Nalan Soyarık’a teşekkür ediyorum.
Bilkent, Ankara, 2006
KİTABIN İNGİLİZCE ÖZGÜN BASKISININ ÖNSÖZÜ
8u kitabı kaleme almam konusunda beni teşvik eden İngiltere’de Hull Üniversitesinde öğretim üyesi olan Profesör Clement H. Dodd’a çok şey borçluyum. Kendisinin bana önerdiği konu daha sonra ortaya çıkan üründen bir bakıma farklı olmasına kargın, kitap ile İlgili tüm çalışmalarım süresince Profesör Dodd benden bilimsel ve dost desteğini hiçbir zaman esirgemedi. Kendisine teşekkür ediyorum.
Türkiye’deki kamu bürokrasisi üzerinde araştırmalar yaptığım donemde, söz konusu bürokrasinin siyasal hayatta oynadığı rolün yeterince anlaşılabilmesi İçin gelişmekte olan ülkelerdeki bürokratsiyasetçi ilişkisini İncelemek için geliştirilmiş kuramsal modellerin yetersiz kaldığı sonucuna vardım. Giderek, Türkiye örnek olayı ile ilgili olarak, tarihsel bir yaklaşımın benimsenmesinin ve bu çerçevede Türkiye’nin bu konudaki deneyiminin, AngloAmerikan ve Kara Avrupası bürokratik deneyimleri ile karşılaştırılmasının uygun olacağını düşündüm. Bu nedenle, son yıllarda (1980′li yılların başında] Boğaziçi Üniversitesi’nde verdiğim derslerde konuyu böyle bir yaklaşımla irdelemeye çalıştım. Sözünü ettiğim derslerimi alan öğrencilerime bu “arama süreci’ne iyi niyetle katlandıkları ve üstelik yaptıkları eleştiriler ve ileri sürdükleri düşüncelerle yolumu aydınlattıkları için şükran borçluyum.
Kitapla ilgili çalışmalarımın bir bölümünü, 19811982 akademik yılını Fulbright Bilimcisi ve Misafir Profesör olarak geçirdiğim Amerika’daki Connecticut Üniversitesi’nde yürüttüm. Bu üniversitede bir akademik yıl geçirmemi sağlayan Tarih Bölümünden Profesör Howard Reed ile orada bilimsel işbirliği yaptığım Siyaset Bilimi Profesörleri David E. Repassc, Rudolp Tökes ve Ramon Knaurhause ve diğer her hususta bana yardımcı olan Sîyascı Bilimi sekreteri Florence Selleck’e teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, bu kitap ile ilgili çalışmalarıma ‘American Research Instıtute in Turkey’nin yaptığı mali katkıyı da belirtmek isterim.
Clement Dodd, kitabın taslağının lamam mı ve Frank Tachau ve Andrew Mango İse bazı bölümlerini okudular. Kendilerinin dikkatimi çektikleri hususlar, taslak metni geliştirmemde çok yararlı oldu. Kaydetmeye gerek yok ki, yine de rastlanabilecek yanlışların ve isabetsiz yargıların tek sebebi benîm sergilemiş olduğum inat çil iğ imdir.
Bu kitapta yer yer, daha önce yayımlamış olduğum bazı çalışmalarımdan yararlandım. Bu konuda bana izin vermiş olan, International Journal of Turkish Studics, fournal of thc American Instilute for the Study of Middle Eastern Civilization, International Journal of Middle East Studİes, Orient. Comparativc Studics in Sockty and History, International Political Science Rev/ovvc Comparative Politics adlı dergilerin ve Atatürk and the Modernization of Turkey ve Modern Turkey: Continuity and Change adlı kitapların yayınevlerinin ilgililerine de teşekkürlerimi sunuyorum.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Fulya Ertek, kitap metnini büyük bir beceri ile daktilo etti. Ülker Özür kendisine yardım etti. Her ikisinin de gösterdiği sabrı burada zevk ile hatırlıyorum.
En büyük teşekkürü eşime ve kızıma borçluyum; bu kitabı yazmak İçin gerek eşim gerekse kızım, kendilerinden çaldığım büyük bir zaman dilimini hiçbir zaman mesele yapmadılar.
Bebek, İstanbul, 1985
GİRİŞ
1
Türkiye’nin siyasal hayatı üzerine yapılan bir çalışmada, çok partili dönemde Türkiye’nin, otoriteryen bürokratik tek parti rejiminden çevre güçlerinin önemli bir rol oynamaya başladığı çok partili sisteme geçtiğine ve Türkiye’nin kültürel, bölünmeler yerine sosyo ekonomik bölünmelere dayanan yeni bir parti sistemi geliştirdiğine dair İşaretler bulunduğu belirtilmişti.1 Bir başka çalışma da, Türkiye’deki siyasal rejimin vesayet sisteminden daha açık ve rekabetçi bir sisteme dönüştüğünü ileri sürülmüş ve etkin ama demokratik bir siyasal hayatın tesis edilebilmesi dünyada bir ülkede başarılı olacaksa bu ülkenin ancak Türkiye olabileceği ifade edilmişti.
Ancak Türkiye’de demokrasi sorunlu olmaya devam etmiştir. İyi bilindiği gibi, Türkiye’de 1960′tan sonra çeşitli askerî müdahaleler yapılmıştır. Özellikle 1970′lcrden itibaren, siyasal bölünme ve İdeolojik kutuplanma giderek artmıştır. 1973 yılı sonrasında, politikacılar arasında artan sürtüşmeye ve ciddi bir noktaya ulasan silahlı sokak çatışmalarına o zaman hükümette bulunan koalisyon ortaklarının ardı arkası kesilmeyen çekişmeleri de eşlik etmiştir. Bu durumun sonucu olarak, ülkede siyasal sistem sık sık tıkanmıştır. Bu gelişmeler, yukarıda değinilen Türkiye’nin siyasal hayatının dönüşümü ile ilgili değerlendirmelerin fazla iyimser olduğunu göstermiştir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki demokratikleşme olgusunun seyri hakkında öne sürütmüş bazı genel kuramsal modeller de Türkiye örnek olayını açıklamakta yetersiz kalmıştır. Örneğin, siyasal istikrarsızlığı, “büyüme sancılan”, kişisel hiziplerin ve cemaat benzerî gruplar arasındaki ihtilafların hükümet politikaları üzerindeki olumsuz etkisi ve/veya siyasal kültür yaklaşımları ile açıklama çabaları Türkiye bakımından geçerli görünmemektedir.1
Osmanlı İmparatorluğunun ilk kurumsallaşma örüntüsüne baktığımız zaman, mali kaynakları kolayca çevreden merkeze aktarabilen ve başarılı savaşlar yapabilen İyi örgütlenmiş bir yönetim ile karşılaşıyoruz. Bu erken dönem kurumlaşma biçiminin yozlaşmasını takiben Osmanlı, bürokratik ve siyasal kuramlarını iyileştirmeye çalışmıştır. Bu çabalar özellikle 18391876 Tanzimat Dönemi’nde yoğunluk kazanmış ve daha sonraki dönemlerde de belirli aralıklar ile devam etmiştir.
….