Psikanaliz Nedir, Ne Demektir, Psikanaliz Nasıl Yapılır, Özellikleri Nelerdir
Psikanalizin çağdaş düşünce akımlarının arasında ayrıcalıklı bir yeri vardır: Basın ve yazında her an sözü edilir; eğitimi, sanatı, insan bilimlerini bir anda değiştirir; düşüncede devrim yaratır. Ama nedense yine de, geniş kitleler tarafından iyi bilinmez; kuşku ve tepkiyle karşılanır. Bunun başlıca nedeni, psikanalizin kuram olarak, geleneksel mantıklı, bilinçli ve sorumlu insan kavramını sarsmış olması, uygulama olarak da, Batı uygarlığının yadsıdığı ya da saklamaya çalıştığı hastaları, yani akıl ve ruh hastalarını, iyileştireceğini iddia etmesidir.
Psikanaliz, çağının büyük tıp buluşlarından yararlanmayı bilen ve içinden çıktığı yahudi ve burjuva çevresinin olduğu kadar, kendini adadığı üniversitenin de önyargılarına göğüs germiş Viyanalı hekim Sigmund Freud (18561939) tarafından ortaya konmuştur. Freud’un ruh hekimliğine yönelmesi, sinir sistemi ve kokainin uyuşturucu özellikleri üstünde yaptığı araştırmalardan sonraki döneme rastlar.
• 1880′de Viyana’da isteri nöbeti geçiren bir genç kızı konuşarak tedavi eden İ. Breuer (1842-1923) ile çalıştıktan sonra, Fransa da uyutum (ipnoz) ve telkin olgularını incelemek için önce Salpetriere akıl hastanesinde ders veren Charcot’nun yanma (1883), daha sonra da Nancy kentinde Bernheim’in yanma giden (1889) Freud, içe bastırılan anıların yardımıyla ruh hastalıklarının tedavisinde başarı kazanıldığına tanık olunca Breuer’le birlikte yazdığı Studien über Hysterie’de (İsteri Üstüne İncelemeler) 11895), nevroz ve tedavisinde bilinçaltı etkenlerin ne kadar önemli olduğunu kanıtladı.
Freud’un kendi de bir ara ipnoz uyguladıysa da, İsviçreli meslektaşı C.G. Jung’un bulduğu bir yöntem olan özgür çağrışımı öğrendikten sonra, bu uygulamayı bıraktı (özgür çağrışım, hastanın düşünce çağrışmayla aklına gelen her şeyi hekime söylemesidir). Bu yöntemle bir kadın hastaya bakan Freud, isterinin nedenleri, ruhsal yapı ve tedavi yöntemleri konularında önemli buluşlar yaptı; o tarihten başlayarak artık resmen doğmuş olan psikanaliz, 1900 ve 1920 yılları arasında büyük aşama gösterdi.
Klinik deneyimlere (nevrozların tedavisi) ve Freud’un kendi kendini çözümlemesine dayanan psikanaliz kuramı, ruhsal olayları oluşturan nedenselliği açığa çıkarmaktadır. İnsan davranışları, tıpkı doğal olaylar gibi, yasalara uyan Bu (iç) yasalar karanlık ve zor kavranır niteliktedir; çünkü gerginliklerimizin çoğu bilinçsizdir.
Ancak, bilinçaltı her zaman erişilmez bir alan değildir: Düşler (Die Traumdeutung I Düşlerin Yorumu! 1900), dil sürçmeleri ve bellek boşlukları, sanat ve çeşitli toplumsal etkinlikler, en az nevroz kadar, bilinçaltının kendini ele vermesi için fırsat oluşturur. Psikanaliz, değişik yön ve şiddette güçlerin çarpıştığı ruhsal aygıt»ın işleyişini irdelemeyi amaçlar.
Freud’un çözümlemeleri şu gözlemleri doğurmuştur: Çocukluktaki olaylar, bilinçaltına yoğun biçimde yansır; «en başta cinsel» bir nitelik taşıyan bu olaylar, ergenlikte bile, bastırıldıkları ve her an su yüzüne çıkabilecekleri ölçüde acı veren «yaralanmalara» (travmalara) neden olur. Birey, çocukluktan erginliğe giden yolda, Freud’un «cinsel haz veren bölgeler» dediği bedensel bölgelerden birine ya da ötekine ilgi beslediği evrelerden geçecektir; bu bölgeler, ağız (birinci yaş), anüs ve dışkı (ikinci ve üçüncü yaş) ve üreme organları bölgeleridir (dört ve altıncı yaş arası ile ergenlik dönemi). Sapıklık, gelişmenin bu üç döneminden birine saplanıp kalmakla tanımlanır
Kişilik, dış gerçekle etkileşerek yapı kazanmaktadır. Birey, içgüdüsel etkiler ile töresel yasaklar, istek ile isteğin geri tepilmesi, «haz ilkesi» ile «gerçek ilkesi» arasında bocalar; içimizde iki temel içgüdü çatışır: Freud’un «Eros» dediği yaşam ilkesi; «Thanatos» adını verdiği ölüm ilkesi.
Dengeyi korumak ve iç sıkıntısına karşı kendini savunmak için Ben’in elinde birtakım korunma mekanizmaları vardır; ruhsal yapının doğru işleyişi, belli bir ruhsal enerjinin sürekli hareketini ve gerilimlerin durmadan ayarlanmasını gerektirir. Nevrozları oluşturan neden, savunmaların çalışmaz duruma gelmesi ya da yanlış kullanılmasıdır: Artık gerilimleriyle başa çıkamayan birey, çocukluğa dönüş yapar.
Birer ruhsal bozukluk olan nevrozların belirtileri, kökleri bireyin çocukluk yaşamına inen ve istekle korunma arasında bir ödünlemeden oluşan ruhsal karşıtlığın simgesel anlatımlarıdır. Bu belirtiler hem ruhsal (korkular, saplantılar iktidarsızlık) , hem de psikosomatiktir (ürperti, kasılma, çarpıntı) .
Freud’un ilk öğrencileriyle (Steckel, Rank, Ferenczi, Jones, Abraham) birlikte geliştirdiği şey, belirtiler altında yatan bilinçaltı (saklı) karşıtlıkların bilince (açığa) çıkmasını sağlayan ve böylece hastayı «tıkayan», ona endişe veren, onu engelleyen şeyi açığa çıkaran bir ruhsal tedavi yöntemidir.
Tedavi, öncelikle geçmişe yönelik (unutulmuş anılar, duygusal sarsıntılar, bastırılmış istekler) uzun bir soruşturma biçiminde gelişir; hem çözümlenen için, hem de çözümleyici için bu, zorlu bir sınavdır; bu yüzden, çözümleme işleminin ilke ve koşullarım saptamak gerekmiştir.
İyileşme, hastanın şu iki temel kurala uymasına bağlıdır: Özgür anımsama; atlama yapmama («düşüncelerin istemli yönlendirilmesini ve eleştirilmesini askıya alma»). Hekim içinse şu kural geçerlidir: Karışmama (yargı ya da kanı beliriememek; «hoşgörülü bir yansızlık» gütmek; uygun anlarda yorum yapmak).
• Hasta genellikle, geçmiş olayların yeniden yaşanmasına karşı koyar; bu direnmeyi yıkmak için, çözümleyicinin, duygusal boşalımları yaratma ve denetleme yoluna başvurması gerekir. Tedavinin belli bir devresinde hasta, ana-ba-basına karşı beslediği duyguları çözümleyiciye aktararak, yeniden yaşamaya başlayabilir («aktarma» olayı). Bunlar, iyileşmenin açık kapısı olan bilinçlenmeye götüren dönüm noktalarıdır.
• Freud’un psikanalizin kurucusu olmasına karşın, birçok öğrencisi onun öne sürdüğü kavramları eleştirerek, bu yeni bilim dalının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bazıları Freud’un herşeye cinsel bir yorum getirmesini kınayarak, daha başlangıçta ondan ayrılmışlardır. Sözgelimi Adler, nevrozlarda görülen ilk biçimleri inceleyerek, bir «toplu bilinçaltı»nın varlığını açığa çıkarmıştır.
Psikanaliz Nedir, Hakkında Bilgi