17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbula getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venediki ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliçe bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar.
Hikâyeleri ve serüvenleri, onları, veba salgınının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultanın düşsel bahçelerine ve hayvanlarına, inanılmaz bir sillahın yapımına, ben neden benim sorusuna götürecektir. Hikâyelerin günden geceye doğru ilermesiyle, gölgeler yavaş yavaş yer değiştirirler.
önceki yazı
sonraki yazı