Kitap Özetleri

Kırmızı Minare

Bu kitap, “Merkez ez-Zeytüne li’d-Dirasat ve’l-İstişarat/Beyrut” tarafından yayınlanan “El-Mi’zenetü’l-Hamra” adlı eserin Türkçe yayın hakkı alınarak tercüme edilmiştir.

İÇİNDEKİLER
Sunuş 9
Birinci Bölüm 13
Doğumdan 1948 Yılına Kadar Çocukluk Hatıraları 13
Dünyaya Gelip Büyüdüğüm O Güzel Diyar 13
Çocukluk Anıları 20
Filistin Savaşından Anılar 23
Hıristiyanlarla İlişkiler 26
Kudüs Pazarları 27
Yahudilerle İlişkiler 28
Eğitim 29
İktisadi Hayat 30
İkinci Bölüm 33
1948 Savaşı ve Ondan Sonra 1954’e Kadar Olan Olaylar 33
1948 Savaşından Anılar 33
Eriha’ya Göç 35
Kudüs’e Dönüş 39
İhvan-ı Müslimin’e Katılma 40
Hizbu’t Tahrir’in Ortaya çıkışı 42
Kral Abdullah’a Yönelik Suikast 45
İhvan-ı Müslimin’in Bazı Etkinlikleri 46
Üçüncü Bölüm 55
Ellili Yıllar 55
Kudüs Şehrinden Bazı Anılar 55
Münşiye Olayı 58
Genel Lise Sınavı ve Mısır Yolculuğu 61
Mısır’da Filistinli ve Ürdünlü İhvan’la İlişkiler 64
Fetih Hareketinin Ortaya Çıkışı ve İhvan-ı Müslimin 71
1956 Yılındaki Üçlü Düşman 75
Ürdün’deki Durumlar 78
Abdunnasır Üzerine Bir Değerlendirme 81
Başka Etkinlikler 86
Dördüncü Bölüm 89
Atmışlı Yıllar 89
Kuzey Gavr Kanalı’ndaki Yeni İşim 89
Suriye’nin Mısır’dan Ayrılması 93
Kuveyt Belediye’sindeki İşim 95
Kurtuluş Hareketinin Oluşması ve el-Fetih’le İlişkiler 96
Hânî Besîsû 98
Beşinci Bölüm 103
Atmışlı Yıllar ve Yetmişli Yılların Başları 103
Ürdün’de Halid b. Velid Barajı’ndaki İşim 103
1967 Savaşı 107
İhvan İçindeki Çalışmalar ve Islah Hareketi 113
Kerame Savaşı 116
1970 Eylül Olayları 118
Altıncı Bölüm 125
Yetmişli Yıllar 125
Ürdün’e Dönüş ve Kral Tellâl Barajı’ndaki İşim 125
1973 Ekim Savaşı 129
Mühendisler Sendikası 131
Lübnan’daki Gelişmeler 137
İran Devrimi 139
Yedinci Bölüm 143
Seksenli Yıllar 143
Özel Sektördeki İşim 143
Geziler 144
Ürdün’deki İhvan-ı Müslimin’in Etkinlikleri 150
Sekizinci Bölüm 155
1990 – 1991 Yılları 155
Hamas ve el-Fetih’le İlişkiler 155
Irak’ın Kuveyt’i İşgali ve Neticesi 159
Ürdün’deki Durumlar ve İhvan’ın Rolü 170
Hamas’a Resmi Bir Sözcünün Atanması 176
Halk ve Demokrat Cepheleriyle Diyaloglar 176
İslam ve Millet Sempozyumu 177
Hamas ve el-Fetih Arasındaki İkinci Görüşme 179
Tahran’da İntifada’yı Destek Sempozyumu 180
On Filistinli Direniş Grubunun Görüşmesi 182
Dokuzuncu Bölüm 187
1992 – 1993 Yılları 187
İslami Çalışmalar Birliği Hazırlık Heyeti 187
Gazze’de el-Fetih’le Çatışmalar 188
Mercu Zuhûr Olayı 190
Arafat’la Görüşme ve el-Fetih’le İlişkiler 191
El-Fetih’le Hartum Görüşmesi 1993 196
Ürdün Hamas Görüşmesi 197
Hamas’ın Dışarıyla İletişim Kurması 198
Oslo Antlaşması 202
On Farklı Gruptan Oluşan Filistin Koalisyonunun Ortaya Çıkması 203
Onuncu Bölüm 205
1994 – 1996 Yılları 205
Oslo Antlaşması’na Tepkiler 205
Harem-i İbrahim Katliamının İntikamı ve Yansımaları 210
Musa Ebu Merzûk ve İmâd İlmî’nin Ürdün’den Ayrılmaları 216
El-Fetih ve Hamas Arasındaki Görüşmeler 219
Yahyâ Ayyaş’ın Şehadeti ve Yansımaları 221
Türkiye Ziyareti 225
On Birinci Bölüm 229
1997 – 1998 Yılları 229
1997 Yılı Olayları 229
İstihbaratla İlişkiler 230
Halid Meşal’e Suikast Girişimi 233
1998 Yılında Ürdün’de Yaşanan Gelişmeler 238
Şeyh Ahmed Yasin’in Gezisi 246
On İkinci Bölüm 249
1999 Yılında Ürdün’de Bazı Hamas Liderlerinin Tutuklanmaları 249
Ürdün’de Hamas Liderlerinin Tutuklanması 249
Katar’a Sürgün 265
On Üçüncü Bölüm 271
2000 – 2001 Dönemleri 271
Suriye’yle İlişkilerin Gelişmesi 271
Cezayir Ziyareti 273
Ürdün’le İlişkiler 274
Tahran Ziyareti 275
Suudi Arabistan’dan Umre Daveti 276
Hamas İçinde Bazı Düzenlemeler 276
2000 Yılında Olan Bazı Olaylar 277
2001 Yılında Yaşanan Gelişmeler 279
Ürdün’e Dönüş 281
11 Eylül 2001 Olayı 293
On Dördüncü Bölüm 297
2002 – 2004 Yılları 297
2002 Yılında Olan Bazı Olaylar 297
2003 Yılında Olan Olaylar 300
2004 Olayları 303
On Beşinci Bölüm 307
2005 – 2007 Yılları 307
2005 Yılında Olan Olaylar 307
2006 Yılında Olan Olaylar 311
2007 Yılında Olan Olaylar 321

Sunuş
Yetmiş yaşını geçmiş olmama rağmen bu kitabı tamamlamamı sağlayan Rabbime hamdolsun. Verdiği nimetlerden dolayı Rabbe ne kadar şükretsem azdır. Onun nimetiyle; iman nuru, Kur’an’ın bereketi ve insan fıtratına uygun olan hayatı en güzel şekilde yaşayan, dünya hayatını bir ağacın gölgesi altında dinlenmeye benzetip hayatına bu doğrultuda yön veren Rasûlullah (sav)’a tabi olmanın şerefine ulaştım. Rabbimden dileğim, hiçbir gölgenin olmadığı bir günde beni kendi gölgesiyle gölgelendirmesidir.
Bu kitabı, İsra ve Miraç topraklarını savunmak adına mücadele eden, bu uğurda hayatlarını feda etmekten kaçınmayan şehitlere hediye ediyorum. Allah’tan dileğim beni onlara katmasıdır. Şüphesiz Allah çokça duyan ve kullarının duasını çokça kabul edendir.
Aynı şekilde bu kitabı, kendisiyle beraber çalıştığım ve kendilerini Allah rızası için sevdiğim dava arkadaşlarıma hediye ediyorum. Onlar Filistin’i özgürlüğüne kavuşturmak, Rabbani bir hayat düzeni kurmak için var güçleriyle çalıştılar ve çalışmaya devam etmektedirler. Onların hedefi, yıllarca süren zulüm ve fesat düzeninden sonra bu diyarlarda toplumsal adaleti, hürriyeti ve insana saygıyı gerçekleştirmektir.
Yine bu kitabı aileme hediye ediyorum. Tehlike, hapis, sürgün, gözaltıları vb. tüm sıkıntılarda değerli eşim her zaman yanımda durdu. Aynı şekilde değerli çocuklarım, tüm sıkıntılara benimle beraber katlandılar. Allah onlardan razı olsun, onları bu dünyada ve ahirette mükâfatlandırsın. Ayrıca bu biyografiyi yazma konusunda beni teşvik eden, hazırlanma aşamasında yardımlarını esirgemeyen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Bu kitap, dünyaya gözlerimi açtığım günden beri yaşadığım ve gördüğüm gerçekleri anlatmaktadır. Ben gözlerimi Kudüs’te Kırmızı Minare’nin yanında olan Sa’diye Mahallesi’nde açtım. Kırmızı Minare küçükken görebildiğim en yüksek şeydi. Arkadaşlarımla oynamayı çok sevdiğim çocukluğumun o güzel günlerini, ilkokulu, ortaokulu ve liseyi, Kudüs’ün bu güzel yerinde geçirdim. Daha sonra altı yıllık bir süre için Mısır’a giderek orada çok sevdiğim mühendislik mesleğini okudum. Otuz yılımı Ürdün’de bu mesleği icra ederek geçirdim. Bu süreç içinde Gavr Barajı, Halid b. Velid Barajı, Kral Tellâl Barajı gibi büyük projelerde çalıştım. Bunlar Ürdün’deki en büyük projelerdendi. Daha sonra özel alana geçerek ev, bina, mescit, fabrika, okul gibi inşaatların yapımında işimi severek, ihlâsla çalıştım.
Mühendisler Odası Birliğine gelince; orada çok sevdiğim değerli arkadaşlarımla çalıştığım için gurur duyuyorum. Mühendisler Odası gerçekten çok güzel bir çalışmaydı; bu sayede hayır kapıları on binlerce mühendise açıldı. Orada insanlarla birlikte güzel şeyler yapmanın hazzını aldım. Böyle güzel bir çalışmanın, ifade özgürlüğünün, Ürdün’de ve tüm İslam dünyasında yayılmasını çok isterim.
Ürdün’ün birçok yerinde özellikle orta ve güney tarafında çalıştım. Oranın dağlarını, vadilerini tanıdım, orada yürüdüm. Tertemiz olduğu dönemlerde Zerkâ ve Yermuk sularından içtim. Bununla birlikte o diyarlarda zulüm ve haksızlık gördüm. Bunun tek sebebi Ürdün’ü, anavatanım Filistin’i çokça sevmem, mübarek toprakları işgal eden zalim siyonistlerden nefret etmemdi. Umarım Allah, ölmeden önce bana o kutsal diyarda bir daha namaz kılmayı nasip eder. Ben o diyarları kırk yıl önce terk ettim ve bir daha da geri dönemedim. Ben gidemesem bile umarım bir gün çocuklarımdan veya torunlarımdan biri oraya gider ve bu son dileğimi yerine getirebilme olanağına sahip olurlar.

Birinci Bölüm
Doğumdan 1948 Yılına Kadar Çocukluk Hatıraları
Dünyaya Gelip Büyüdüğüm O Güzel Diyar
Kudüs şehrinin tarihi altı bin yıl öncesine kadar uzanır. Onun yerlileri Araplardır. Ömer (ra) onu 7. yüzyılda fethedip özgürlüğüne kavuşturduktan sonra, Hıristiyanlarla anlaşma yaparak orada güven içinde kalmalarını sağladığı gibi, mukaddesatlarını da güvence altına aldı. Ömer (ra)’in, Hıristiyanların Doğuş Kilisesi’nde sadece onların ibadethanelerini güvence altına almak adına namaz kılmamaya özen göstermesi bilinen meşhur bir olaydır. Ömer (ra) bu kilisede namaz kılmak yerine bugün Ömer b. Hattab Mescidi olarak meşhur olan ve Doğuş Kilisesi’ne yüz metre mesafedeki bir yerde namaz kıldı. Hıristiyanlarla yapılan antlaşmanın maddelerinden biri de Yahudilerin hiçbir şekilde Kudüs’te kalmamasıydı ve bu karar bilfiil gerçekleştirildi.
Demin işaret ettiğimiz gibi Kudüs şehri her şeyden önce çok eski bir şehirdir. Kudüs’ün birçok kapısı var. Bunların en önemlileri şunlardır; Bab-u Amûd, Bab-u Cedid, Bab-u Halîl, Bab-u Meğâribe (siyonistler şu an/2007 bu kapının altında kazılar yapmaktadır), Bab-u Esbât (1967’de İshak Rabbin ve Moşe Dayan bu kapıdan girmiş, buradan Burak Kapısı’na yönelmişlerdi), Bab-u Sahira Kudüs’ün kuzey tarafına düşmektedir. Tüm bu kapılar, Kanuni Sultan Süleyman’ın on altıncı yüzyılın ortalarında yaptırdığı duvarda bulunmaktadır.
Bab-u Sahira’dan girip sağ taraftaki merdivenden tırmandığınızda Hintlilerin olduğu bölgeye gelirsiniz. Orası Kudüs’ü ziyaret etmek için gelen Hintlilerin barındığı bir yerdi. Oradan Sa’diye Mahallesine inersiniz. Sa’diye Mahallesi benim ve dedelerimin doğup büyüdüğü yerdir. Yolda ilerlerken yolun sağ tarafında Sa’diye spor sahası bulunmaktadır, orası daha önceleri çocukların oyun alanıydı. Oradan güneye yöneldiğinizde yolun sonunda Mescid-i Aksa’ya varırsınız. Yolda birkaç evi geçtikten sonra Semâl amcanın bakkalına varırsınız. Bakkalın yanında bir fırın ve fırının hemen karşısında bir çeşme bulunmaktadır. Küçükken o çeşmeden su alır eve taşırdık. Oradan güneye doğru devam ettiğinizde sağ tarafta bir merdivene varırsınız. Merdivenin hemen solunda Kırmızı Minare adında bir minare bulunmaktadır. Minarenin yanında ufak bir cami ve caminin sağında Hıristiyanlara ait bir manastır bulunmaktadır. Yolun üzerinde Kirşânî Bahçesi adında ufak bir bahçe var. O bahçede bilye oynamayı çok severdik. Yola devam ederken önünüze taş bir köprü çıkar, köprünün alt tarafında ufak bir alan gözünüze çarpar. Bu alanda birkaç tane ev bulunmaktadır. Sağdaki ilk ev Hacı Munîb’in evidir. Hacı Munîb, Kudüs’te çok iyi kahve yapmakla meşhur bir adamdır. Ondan sonraki ikinci ev dedelerimin yaşadığı yer olan Gûşe ailesinin evidir. Son dedemin ismi Şehâde Gûşe’dir. Evimizin karşısında Zabıt Necm’in evi bulunmaktadır. Sol tarafımızda ise Kurşeh ailesinin evi yer almaktadır.
Bunlar çocukluk döneminden aklıma ilk anda gelen manzaralardır. Benim içinde dünyaya geldiğim evde, daha önceleri dedem, babam ve kardeşleri yaşıyorlardı. Ailenin en büyük çocuğu olan babamın Musa, İbrahim, Cevad, Arafat, Lem’e, Lebibe adında altı çocuğu oldu. Musa daha sonra avukat oldu, ben mühendis, Cevat doktor ve Arafat benim gibi mühendis oldu. Önceleri Meymuniye okulunda öğretmen olan daha sonra da Kuveyt’te çalışan büyük kız kardeşim vefat etti. Onun küçüğü olan Lebibe aynı şekilde öğretmendi, annem ise ev hanımıydı ve ismi Uryân’dı.
Evimiz eski Kudüs evlerinin yapıldığı şekilde yapılmıştı. Eski Kudüs evleri kubbeler şeklindeydi ve genelde tüm aile fertleri aynı evde yaşıyorlardı. Evin bir avlusu bulunur ve tüm kapılar avluya açılırdı. Evde bir tuvalet bir de banyo bulunurdu. Evimizin avlusunda suyun birikmesi için bir kuyu vardı. Evin üzerine yağan tüm yağmurlar o kuyuda birikirdi. Genelde kuyuda biriken sular bize yeterdi. Kuyunun başında bir kova vardı. İhtiyacımız olan suyu o kovayla alırdık. Bu kuyu zor günlerde işimize çok yarardı; ancak normal zamanlarda daha önce değindiğim çeşmeye gider ve oradan büyük bidonlarla eve su getirirdik.
26 Kasım 1936 yılında ramazanın on birinci gününde bu evde dünyaya geldim. Annemin dediğine göre ben 1936 işgalinde yaşanan büyük ayaklanmadan bir ya da iki hafta sonra dünyaya gelmişim. Ayaklanma yaklaşık altı ay sürmüş. Söylendiğine göre bu ayaklanma tarihte yaşanan en büyük ayaklanmadır. Ayaklanma çok uzun sürdüğü için halk çok ciddi sıkıntılar yaşamış. Annem ve babamın anlattıklarına göre yiyecek bir şeyler bulmak bile çok zormuş. İnsanlar ortalıkta karpuz kabuğu arar ve onlarla açlıklarını bastırmaya çalışırlarmış.
Bu ayaklanma, İngiliz işgalini protesto etmek, 1935’de Şeyh İzzuddin Kassâm’ın başlattığı ve bu uğurda şehit olduğu Filistin direnişini desteklemek içindi. Ayaklanma 1936’dan 1939’a kadar devam etti. Ayaklanmanın asıl hedefi İngilizler ve Yahudilerdi. Çünkü İngilizler, topraklarını satmaları için Filistinli köylüleri zorluyor, yerine göre onları idam ediyor ve Yahudilerin Filistin’e göç etmeleri için ortam hazırlıyorlardı. Bana mücahitlerin lideri Behcet Ebu Ğarbiye’nin bildirdiğine göre (bu ayaklanmada onun büyük payı vardı) İngilizler bu ayaklanmada üç bin civarında Filistinliyi idam etmişler. İngilizler o kadar aşırıya gitmişler ki, cebinde tesadüfen bir kurşun bulunan insanları bile idam ediyorlarmış.
Şimdi biraz da Kırmızı Minare’ye değinmek istiyorum. Kırmızı Minare evimizin karşı tarafında ufak bir mescidin minaresiydi. Ona kırmızı minare denmesinin sebebi, belki de caminin minaresinin kırmızı taştan yapılmış olmasıydı. Filistin beyaz ve güzel kırmızı taşların diyarıdır. Tüm Ortadoğu’ya buradan taş ihraç edilir. Babamın bazı âlimlerden duyarak bize bildirdiğine göre, İsa (as) yeryüzüne ineceği zaman bu Kırmızı Minare’nin üzerine inecekmiş. Yine babamın dediğine göre İngilizler 1918’de Kudüs’e girdiklerinde halk onlara karşı var gücüyle direnmiş. Direniş esnasında bir mücahit minarenin üzerine çıkarak gelmekte olan İngilizlere ateş etmeye başlamış ve onlardan birçok kişiyi öldürmüş. Ancak İngilizler camiyi muhasara altına almışlar ve o mücahidi minarenin üzerinde şehit etmişler. Söylendiğine göre bu mücahidin kulakları sağır olduğu için duymuyormuş. Bunlar benim Kırmızı Minare’yle ilgili olarak hatırladığım birkaç olaydır. Belki de tarihçiler onunla ilgili çok daha fazla bilgi verebilirler.
Eski Kudüs’ün yolları büyük oranda taşlarla döşeliydi. Arabaların geçebileceği yol yok gibiydi, sadece bir cadde arabaların geçişi için asfaltlanmıştı. Bu yol Bab-u Esbat’tan Vad Caddesine kadardı. Evimiz, Mescid-i Aksa’ya oldukça yakındı. Yürüyerek beş dakika içinde oraya varabiliyorduk. Yolda geçerken Bezlemît ve Ebu Ferha’nın fırınlarının yanından geçerdik. O dönem fırınlar çoktu, çünkü herkes hamurunu evde yoğurur daha sonra pişirilmesi için fırına gönderirdi. Küçükken hamur dolu kapları başımızın üzerine alıp fırına götürür, hamuru fırına bıraktıktan sonra oradan Vadu Mevt yolundan karşıya geçer ve sol tarafta bulunan okula giderdik… Bu okul daha sonra İngiliz polislerin karargâhı olarak kullanıldı. 1948 sonlarında ise bu karargâh mücahitlerin eline geçti. Farklı yerlerden gelen gönüllü mücahitler orada barınıyorlardı. Bu mücahitlerin başında Iraklı Fadıl adında bir mücahit vardı. O dönemler başta Suriye’den Mustafa Sibai, Mısır’dan Said Ramazan, Irak’tan Savâf olmak üzere birçok mücahit Iraklı Fadıl’la beraber cihat ettiler.
Mescid-i Aksa’nın birçok kapısı bulunmaktadır. Onlardan biri, kuzeybatıdaki Bab-u Ğevanime’dir. Bu kapıdan girince önünüze Mescid-i Aksa’nın 144 dönüm olan, büyük sahası çıkar. Burada kılınan her namaz Mescid-i Aksa’nın içinde kılınan namazla eşdeğerdir. Biraz ilerlediğinizde vakıflar binası, Meclis-i İslami gibi binaları görürsünüz. Ve yine ileride üç tane kabir bulunmaktadır. Bunlar, Hintlilerin lideri Muhammed Ali, Abdulkadir el-Hüseynî ve Ürdün Kralı Hüseyin’in dedesi, Kral Abdullah’ın babası Şerif Hüseyin’in kabirleridir. Daha sonra Bab-u Silsile’ye, oradan da Meclis-i İslami binasına varırsınız. Burada Hacı Emin el-Hüseynî oturmaktaydı. 1953’te burada İslami toplantılar düzenlenirdi. Biraz daha ilerlediğinizde Bab-u Meğaribe karşınıza çıkar, bu kapının yanında bir müze bulunmaktadır. Bu kapı 1967’de Kudüs’ün işgali esnasında Yahudilerin anahtarını aldıkları tek kapıydı. Yahudiler tüm kinlerini bu kapıdan kusmaya, onu yıkmaya çalışmaktadırlar. Abdulmelik b. Mervan ve oğlu Velid b. Abdulmelik, Mescid-i Aksa’yla özellikle ilgilenmişlerdi. Mescid-i Aksa’nın mimarisi Şam’daki Emevi Camii’nin mimarisine benzemektedir. Mescid-i Aksa’nın sol tarafında uzunca bir cami bulunmaktadır. Bu camide namaz kılmayı çok seviyordum; gayet sade bir camiydi. Hz. Ömer, Kudüs’ü fethedip özgürlüğüne kavuşturunca burada namaz kılmış. Emeviler bu camiye hiç dokunmayıp olduğu gibi bırakmışlar. Bu cami güney tarafına düşmektedir.
1967’de Mescid-i Aksa’nın alt tarafında Mervânî Camii adında başka bir camii inşa edilmiştir. Şeyh Raid Salâh’ın başkanlığında tamiri yapılan bu camide İslami hareketin önemli bir rolü vardır. Kuzey tarafına yöneldiğinizde birçok merdiven tırmanmanız gerekir. Orada bazı dönemeçler bulunmaktadır, bu dönemeçlerde yolunuza devam edip ilerlediğinizde karşınızda Kubbetu’s-Sahra’yı bulursunuz. Daha önceleri Mescid-i Aksa’da erkekler, Kubbetu’s-Sahra’da ise kadınlar namaz kılıyorlardı. Kubbetü’s-Sahra’nın ortasında bir kaya bulunmaktadır. Kayanın etrafında namaz kılmak için boş yer bulunmaktadır. Rasûlullah (sav) bu kayanın üzerinden gökyüzüne yükseldi ve Mescid-i Aksa’da peygamberlerle beraber namaz kıldı. Kayanın altında ufak bir boşluk bulunmaktadır. Halktan bazı insanlar bu kayanın da Rasûlullah (sav)’la beraber yükseldiğini söylemektedirler; ancak bu hikâyenin aslı yoktur. Aynı şekilde bazı insanlar bu kayanın yanında namaz kılıyor ve ondan bereket umuyorlar, halbuki onun her tarafı değerlidir. Mescid-i Sahra başlıbaşına bir sanat eseridir. Sekizgen bir yapısı vardır. Bir duvarında Yasin Suresi yazılıdır. Emeviler, Abbasiler, Mamlûklar ve Haşimiler gibi birçok millet onun bakım, onarım ve korunmasına önem göstermişlerdir.
Kubbetü’s-Sahra’nın etrafında birçok oda bulunmaktadır. Müslümanlar ve âlimler ramazan ayının son on gününde buraya gelir ve itikâfa girerlerdi. Mescidin diğer alanlarında ise birçok kürsü bulunmaktadır. Rivayet edildiğine göre bir zamanlar bu kürsülerin her birinin üzerinde bir âlim ders vermekteydi. Onlarca kürsü… Onlarca âlim… Kur’an, hadis, fıkıh vb. gibi birçok ilim Mescid-i Aksa’da okutuluyormuş.
Mescid-i Aksa’nın geri kalan kısmı ağaçlar ve bitkilerle kaplıdır. Kudüs’ün eski halkı için Mescid-i Aksa tek teselli kaynağıydı. Halk Kudüs’ün her tarafından gelir, beş vakit namazlarını ve cuma namazını orada kılmaya özen gösterirdi. Bundan dolayı namaz vakitlerinde mescit çok kalabalık olurdu. Ancak şu an 48 yaşının üzerinde olan Kudüslüler dışında hiçbir Filistinlinin orada namaz kılmasına izin verilmiyor. Diğer bölgedeki insanlar Mescid-i Aksa’ya sadece kaçak yolarlarla girebilmekteler.

Related Articles

Why you should run your international company like a small business

admin

1984 Roman Özeti – George Orwell

admin

Yüzbaşının Kızı Özet

admin