“Seni nasıl mı seviyorum? İzin ver, anlatayım.” Elizabeth Barret Browning’in ünlü dizesi, elinizdeki kitabı nefis biçimde özetliyor. Her Şey Aşk İçin, tarihten günümüze kadar uzanan 37 gerçek aşk hikâyesini bizimle paylaşıyor.
HER ŞEY AŞK İÇİN
Bonnie ve Clyde’ın ünlü suç eğlenceleri, Şah Cihan’ın güzel Ercüment’e olan aşkının bir anıtı olarak gösterişli Tac Mahal’i yaptırması, Roman Polanski ve Sharon Tate’in talihsiz sevdası, Oscar Wilde ve Lord Alfred Douglas’ın şiirlere konu olan, ‘adını koymaya cesaret olmayan’ aşkı…
Masal gibi başlayan ancak trajediyle sonuçlanan Prens Rainier ve Grace Kelly aşkı, Isadora Duncan’ın genç şair Sergei Yesenin’le çalkantılı evliliği, Ted Hughes ve Vincente Minnelli’nin fazlasıyla kırılgan kadınlarla yaşadıkları hırpalayıcı ilişkiler… Sylvia Plath ve Judy Garland’ın kalplerini nasıl da kırmışlar. Gerçi tatlı sonla biten aşklar da var. Komedyen çift George Burns ve Gracie Allen, hayranlarını mutlu ettikleri kadar birbirlerini de mutlu etmiş bir çift. Gertrude Stein’ın Alice B. Toklas’la ilişkisi neredeyse kırk yıl sürmüş; pek çok engeli aşan Prens Charles ve Camilla Parker Bowles en sonunda birbirine kavuşmuş.
Coşku, tutku, macera ve trajedi, bu mükemmel toplamada başrolde.
Megan Gressor ve Kerry Cook, Sidneyli iki kızkardeş ve bu iki kardeş, aşkın tarihine çok uzun süredir hayran. Megan Gressor gazeteci, editör ve eleştirmen, aynı zamanda altı kitabı bulunuyor. Kerry Cook ise öğretmen, senaryo ve roman yazarı. İkilinin birlikte yazdığı Her Şey Aşk İçin ünlü ve tutkulu aşkların öykülerini biraraya getiriyor.
***
GİRİŞ
Kapılıp gitmek, altüst olmak, ilk görüşte çarpılmak;
hepsi de aşkın getirdiği sarhoşluğu ifade etmek için kullanılan kalıplar. Aşk, insanı insandan daha yüce bir varlığın etkisinde bırakan ve hayatın bir noktasında herkesi ele geçiren ilâhi bir çılgınlık değil de nedir ki?
Kelime anlamı olarak bir çeşit delilik halidir aşk. Yasaklarımızı bir kenara koyduğumuz ve hiçbir zaman yapmayacağımızı düşündüklerimizi yapmamıza sebep olan bir ruh bozumudur. Her ne varsa hepsini kaybetmeyi göze aldırabilecek bir duygudur. Şairin de dediği gibi, âşık olup kaybetmek, hiç âşık olmamaktan çok daha iyidir.
Aşk, yeğlendiği için de en güzel öyküler aşk öyküleridir. Ve aşk, içindeki -tıpkı bu kitaptaki 38 öyküde olduğu gibi- dram, macera ve entrika dozu arttığında daha da etkileyici bir hale bürünür. Okuyacağınız gerçek aşkların her birinde, karizmatik karakterler, sıradışı başarılar ve çalkantılı dönemler işleniyor. Aşkların öyküleri, yüzyılları ve kıtaları aşmışsa da, hepsinin ortak bir yönü var: Tamamen gerçekler ve tüm kurmacalardan çok daha vurucular.
İmparatorlar, krallar ve kraliçeler, başkanlar, beyaz perde efsaneleri ve sanatçılar, politikacılar ve özgürlük savaşçıları… Hayatta olduğu gibi aşkta da her biri kendine has bir iz bırakmış ve yaşadıkları da bu nedenle son derece çarpıcı. Onlar, büyük yaşamış ve sert sevmiş kadınlar ve erkekler. Görür görmez yakalanmışlar tutkuya; kendi arzularından başka hiçbir şeye boyun eğmemişler.
Anlatacağımız ilişkilerden bazıları, ki Mümtaz Mahal ve sevdiği kadın için Tac Mahal’i yaptıran Babür İmparatoru Şah Cihan’ın aşkı buna güzel bir örnektir, efsaneye dönüşmüş. Kimi aşk ilişkileri, kara gözlü Anne Boleyn için kiliseye başkaldırıp ülkesini Roma’dan koparan VIII. Henry’nin öyküsünde yaşandığı üzere, tarihin akışını değiştirmiş.
Bakire Kraliçe I. Elizabeth ile evlenme umuduyla karısı Amy Robsart’ı öldürdüğü iddia edilen Robert Dudley, ya da
faşist sevgilisi Oswald Mosley için gözünü kırpmadan ülkesine ihanet eden güzel aristokrat Diana Mitford gibi aşk uğruna büyük suçlar işleyenler de hep olmuş, hep olacak.
Kimi evlilikler adeta cennette yapılmış. Film yıldızı Grace Kelly ve Beyaz Atlı Prensi, Monakolu Rainier’ın kimseyi umursamadan yaşadığı, masalsı aşk bunlardan biri. Öyle evlilikler de var ki, mekanı cehennem adeta! Şehvetle beslenen suç eğlenceleri kurşun yağmuru altında sona eren Amerikalı gangsterler Bonnie ve Clyde, cehennem âşıklarının başını çeker.
Aşkı uğruna emir subayı Uriya’ya ihanet etmek durumunda kalan İsrail Kralı Davut ve Batşeba’nın yasak aşkında, ya da film yıldızı Lana Turner ve gangster sevgilisi Johnny Stompanato’nun, 20. Yüzyıl’ın en sansasyonel davasına konu olan karanlık tutkusunda olduğu gibi, tehlikeden beslenen birlikteliklerin de bambaşka bir tadı ve tonu olduğunu farketmemek mümkün değil.
Komedyen George Burns ve Grade Allen’ın aşkının hoş bir örnek kabul edileceği bazı aşk türlerinde ise sadece mutluluk var. Kraliyet görevi gereği, çocukluğundan itibaren âşık olduğu adamdan vazgeçmesi gereken İngiltere Prensesi Margaret’ın başı çektiği bir grupta kalpler maalesef kırgın kalmış. Hatta, Birmanya direnişinin kahramanı Aung San Suu Kyi, ülkesi için hayatından ve sevgilisi Michael Aris’den vazgeçmekten başka çare yaratamamış kendisine…
Aradaki durumun ‘adını söylemeye’ cesaret edilemeyen aşklar da var. İrlanda doğumlu oyun yazarı Oscar Wilde, Viktorya Dönemi İngilteresi’nde yasadışı olsa da, yakışıklı Lord Alfred Douglas’a tutkuyla âşık olmuştu. Bu kabul edilemezdi. Aşkın adını koymak mümkün değildi.
Amerikan halkının sevgilisi Mary Pickford ve Douglas Fairbanks’in aşkı ekrana, Sylvia Plath ile Ted Hughes’ın aşkı dizelere, Meksikalı Frida Kahlo ve Diego Rivera nm aşkı ise kanvaslara yansıyan, kahramanlarından en az birini hasta edip tüketen aşklardandı.
Aşkın skandal yaratmasına da şaşmamak lazım. Hem bazen de son derece tahrik edicidir. Tıpkı yazar Nora Ephron’ın, kendisini aldatan kocası Carl Bernstein’i çoksatan bir romanında acımasızca deşifre edişinde yaşandığı gibi.
Henüz 15 yaşındayken, yönetmen Roger Vadim’e tutulan Fransız seks ikonu Brigitte Bardot aşkı erken bulanlardandı. Aşkları, gelmiş geçmiş en büyük şiirlerden bir kısmına ilham kaynağı olan Elizabeth Barrett – Robert Browning ve ‘kader ortakları’ ise aşkla çok geç tanışmıştı. Aşkın değerini vaktinde anlayamayanlar da oldu tabii. Kendilerini gerçekten seven erkeklerle ilişkilerine üçüncü şahısların etkisiyle son veren, hayatları başkaları tarafından yönlendirilen yıldızlar Judy Garland ve Marilyn Monroe’nun yaşadıkları bu duruma güzel bir örnektir.
Kimilerinin aşkı kötü kaderin kurbanıdır. Roman Polanski’nin masaldan farksız aşkı, Manson ailesinin çılgınlığı ile vahşice sonlandırılmış ve yönetmen Peter Bogdanovich’in Playboy güzeli Dorothy Stratteın’a olan aşkı da trajediye boğulmuştur.
Tüm bu kadınlar ve erkekler aşk için yaşadı. Fakat bazı çiftler aşk için öldüler de… Dansçı sevgilisi Isadora Duncan’a son mektubunu kendi kanıyla yazan Rus şair Sergei Yesenin, ya da evlenmelerine izin verilmediği için intihar eden Avusturya Veliahtı Prens Rudolph ve sevgilisi Mary Vetsera gibi.
Öyle ya da böyle, herkes ne yaptıysa, her şey aşk için.
*
TARİHİ
AŞKLAR
DAVUT ve BATŞEBA
Davut ve sevgilisi Batşeba arasında tek bir engel vardı: Batşeba’nın kocası Uriya. Kralın Batşeba’ya tutkusu o kadar güçlüydü ki, aşkının karşısında duran bu masum engeli ortadan kaldırmak için elinden geleni yapacaktı.
İsrail Kralı, Yahuda’nın Aslanı Davut çok sıkıntılıydı. Saray odalarının mermer zeminini tek başına arşınlıyor, aklını kaçıracağını zannediyordu. Koskoca bir ülkenin kralıydı ancak kendini, başka bir erkeğin karısına âşık olmak konusunda dizginleyememişti.
İçinden bir ses “İatediğini alabilirsin, sen Kral’sın!” derken, başka bir ses karşı çıkıp “Sen Tanrı’nın huzurunda adaletin koruyucususun. Ne olursa olsun Tanrı’nın yasalarını çiğneyemezsin,” diyordu.
Aklına korkunç bir plan musallat oldu. Unutmaya çalışıyordu fakat düşünceler beyninde hastalık gibi yayılıyordu. Böyle bir şey yapabilir miydi? Aniden ürperdi, sanki odanın içinde buz gibi bir rüzgâr esmişti. İçten içe yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Daha fazla bu şekilde yaşamaya devam edemezdi. Yanında Batşeba olmadan yaşayamazdı. Ona duyduğu arzu, uyuşturucudan farksızdı, doğru ve yanlışı ayırt edemiyordu. Sıktığı yumruklarını beline koydu ve karamsar gözlerle saray bahçesine baktı.
Batşeba’nın güzelliği Davut’un aklından bir türlü çıkmıyordu. Onu istiyordu. Yanında olmasını istiyordu. Ama Batşeba başka bir erkekle evliydi. Davut’un gözleri kısıldı. İsrail Kralı, nasıl Batşeba’yı bir başkasıyla paylaşabilirdi?
Batşeba sadece onun olmalıydı. Davut’un ordusunda subay olan, Hititli Uriya’ya ne olacaktı? Uriya son derece güvenilir ve sadık bir insandı. Kralı’na ya da ülkesine karşı hiç suç işlememişti. Tabii, işlediğinden haberinin olmadığı tek suç hariç. Ve bu suçun cezasını hayatıyla ödeyecekti. Uriya’nın suçu, Kralı ve güzel Batşeba arasında engel oluşturmaktı.
Davut, kendini lekelemeden Uriya’yı ortadan nasıl kaldırabilirdi? Düşünceleri, beyninde farkında olmadan gelişen planın baskısı altında eziliyordu. Plan o kadar basitti ki, daha önce neden akıl edemediğini merak ediyordu. Uriya bir askerdi. Bir savaşta ölmesinden daha doğal ne olabilirdi? Uriya o günlerde, Rabbah kuşatmasında General Yoav’ın ordusunda savaşıyordu. Davut, General’i çok yakından tanıyordu. Yoav’ın, talimatlarını yerine getireceğine ve hiç soru sormayacağına güvenebilirdi.
Davut, Yoav’ın, Uriya’yı savaşın en zorlu bölgesine yerIeştirmesini sağlayacaktı. Sonra Yoav aniden birliklerini geri çekecek Uriya’nın birliğini de savunmasız bırakacaktı. Böylece Uriya bir kahraman gibi ölecekti.
Hemen yaverini çağırdı. “General Yoav’a bir mesaj göndermcni istiyorum…”
Şimdi tek yapması gereken beklemek ve Batşeba’yı düşünmekti.
Golyat’ı öldüren ve bir araya topladığı İsrailliler’i yöneten Kral Davut, Firavunların yönetimindeki görkemli Mısır’ın alacakaranlık yıllarında yaşamış, gerçek bir adamdı.
M.Ö. 1040 ve 1030 yılları arasında Beytüllahim’de sıradan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç Davut, şiddet ve batıl inançların egemen olduğu yıllarda büyüdü. Hitit ve Mısır arasındaki acımasız savaşlar, Filistin’in sıcaktan kavrulmuş tepe ve ovalarındaki şehir devletleriyle kabileler arasındaki çatışmalardan farksızdı. Kuzeyde İsrail, güneyde ise Yahuda bulunuyordu. Bu iki krallık arasında barış çok ender sağlanır, ufukta her zaman Filistin bölgesinin tamamını yutmaya hazır Filistinlilerin ordusunun tehditkâr görüntüsü olurdu.
Davut, Kral Saul’un komutası altındaki Yahudi asker gücü, Filistinlilerin ordusuna savaş açmak üzereyken adı sanı duyulmamış bir çobandı daha. Sapanıyla attığı tek bir taş ile dev Golyat’ı öldürmesiyle birlikte ulusal bir kahraman haline geldi. Kraliyet şehrine Kral Saul ile birlikte döndü ve Kral’ın himayesine girdi. Arp çalma becerisi de, savaşçı kralın o kadar hoşuna gitti ki, Davut’u ikinci oğlu yerine koydu. Saul’un gerçek oğlu Yonatan ise, Davut’un en yakın arkadaşı oldu.
Ne yazık ki, Davut’un saltanata karşı istek duyduğunu farkeden Saul, bir süre sonra Davut’a arkasını döndü. İlk başta meşru yollardan Davut’u öldürtmeyi denedi. En unutulmaz girişimlerinden biri de kızı Mikal ile gizlice evlenmesini önermesiydi. Bu birliktelik için koyduğu tek şart, Davut’un geline bedel olarak, 100 Filistinlinin sünnet derisini getirmesiydi. Davut’un, sünnet derisini vermek istemeyecek Filistinliler tarafından öldürüleceğini umuyordu muhtemelen. Genç savaşçı yola çıktı, istenilen rakamın iki katıyla döndü ve Saul’u mahcup etti. Ancak kısa bir süre sonra Saul, Davut’un hayatına daha aleni yollardan kast etmeye başladı ve genç adam çareyi çöle kaçmakta buldu.
Kaçarken yanında bir grup gözü pek genç de götürmüştü, bu gençlerin hepsi Davut’un komutası altında çetin savaşçılara dönüştü. Yıllarca, ta ki Kral Saul, Filistinliler’e karşı yapılan bir savaşta ölene kadar çölde yaşadılar. Kral’ın oğlu Yonatan da savaşta can vermişti. Davut, tepeleri aşarak küçük ordusuyla geri geldi ve Yahuda’nın kabile merkezi Hebron’da kral seçildi.
Kral Davut, başarılı bir askeri lider oldu. Savaş meydanlarındaki zaferleri ve yendiği düşmanlara gösterdiği merhameti sayesinde güçlü bir krallığın tohumlarını attı. Ya- huda ve İsrail’in birleşik bölgelerini yönetti ve Filistin belasını uzak tuttu. Kenanlı’lardan Kudüs’ü aldığında bu şehri, birleşik İsrail’in yeni başkenti yapmaya karar verdi. Sonra, şehre Ahit Sandığı’nı getirerek Kudüs’ü dini merkez de yaptı.
Davut, her bakımdan çok güçlü ve çok yönlü bir adamdı. Savaşçı, devlet adamı, müzisyen ve şairdi. Ayrıca âşıktı. O çok eski dönemlerde, poligami istisna değil, kaideydi. Davut da güçlü bir kral olduğundan pek çok eşi vardı. Ama Batşeba’yı ilk gördüğü günden itibaren bütün eşleri aklından çıkmıştı…