Roman özetleri

Evrensel İnsan Mimar Sinan Kitap Özeti

Mimar Sinan, uzun hayatı boyunca ülkesi için savaşmış ve sonunda ülkesine gazi olarak dönmüş büyük bir askerdir. Yaptığı muhteşem eserlerle dünyanın kabul ettiği ve karşısında saygıyla eğildiği Evrensel bir insan ve Koca Mimar Sinan olmuştur.

Bu kitapta onun hayatı, ailesi, devşirilmesi, asker olarak katıldığı savaşlar sonrasında mimar ve başmimar olarak yaptığı eserler çıraklık, kalfalık ve ustalık olarak nitelediği camileri, kendi yaptığı mescidi, evi, çeşmesi ile türbesi, mimar, mühendis ve hakanların hocası Evrensel Mimar Sinan hakkında bilgi vardır.
Koca Mimar Sinan’ın ölümünden sonra insanlıktan beklentisi şudur:

“Kıyamet kopuncaya ve kâinat yıkılıncaya kadar, sarf ettiğim ciddi gayretler dost olanlarla görüldükçe, onlara insaf gözü ile bakarak beni hayır dua ile anacaklarını umarım inşallah Te’alâ.”

Bütün dünya 422 yıldır onu hayır duaları ile anmaktadır ve kıyamet kopuncaya kadar da anmaya devam edecektir.

***

Me’mûldur ki ilâ intıhâ-yı zaman ve inkırâzı devran nazar eden, hulân-ı safâya cidd ü cehdim ma’lûm oldukta insaf ile mezar eyleyüp bani du’â-yı hayr ile yâd ideler inşallâ-hü Te’alâ.

Kıyamet kopuncaya ve kâinat yıkılıncaya kadar, sarf ettiğim ciddi gayretler dost olanlarla görüldükçe, onlara insaf gözü ile bakarak beni hayır dua ile anacaklarını umarım inşallah Te’alâ.
Mimar Sinan

GİRİŞ

Yaşadığı devirde olduğu gibi bu günde, bütün insanlık onu Osmanlı İmparatorluğunun ve dünyanın en büyük mimarı olarak kabul eder. Eserleri karşısında her insanın saygı ile eğildiği bu büyük mimar hakkında henüz her şey bütün açıklığı ile bilinmemektedir. Bilinen kadarı ile bile, bütün dünyada saygı gören, yeri bir daha doldurulamayacak, bütün mimarların Ustası’nın başka yönleri de araştırılıp bulundukça hayranlığımız bir kat daha artacaktır.

Sinan, Osmanlı imparatorluğunun en parlak döneminde büyük eserler vermiştir. Beş hükümdar zamanında yaşamış ve Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566), ll’nci Selim (1566-1574) ve lll’ncü Murat (1574-1595) saltanatında Baş Mimar olarak, Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarında çok büyük projeler gerçekleştirmiştir.

1538 yılında hassa Baş mimarı olan Sinan, baş mimarlık görevini Kanuni Sultan Süleyman, ll’nci Selim ve lll’ncü Murat zamanında elli yıl süre ile sadakatle yaparken verdiği eserlerin üç tanesi hakkında bilgi sunacağım.

Başarabildiğim kadar hakkındaki bilgileri geniş aramaya çalıştım. Her gün bir bilgi daha ekledim sayfalara. Araştırdıkça ve eserlerinin bir kısmını yerinde görüp inceledikçe hayranlığım bir kat daha arttı. Onun hakkında yazılmış çok eser var, okumak ve incelemek doyumsuz oldu. Onu yaşatmak için yazılan bunca güzel ve ölümsüz eserin yanında belki bir küçük ışık’ta bu kitapla yanar.

Bu büyük ustanın ve sanatkârın daha iyi anlaşılması ve tanınması için yapılan bütün çalışmalar çok iyi bir yoldadır ancak yeterli değildir. Kurulacak çok kapsamlı ve yetkili büyük bir heyet, tam donanım ve özveri ile çalışarak onu daha derinlerde araştırmalı, arşivlerdeki ve dünyanın değişik yerlerindeki bütün dokümanları yerinde ve mümkün olanları da bir yerde toplayarak gerçek bilgilere ulaşılmalıdır. Ancak bu sayede bilinmeyenler gün ışığına çıkacak ve Sinan daha çok aydınlanarak onu okuyan, eserlerini gezen ve inceleyenler daha çok bilgilenecektir.

Sinan’ın eserlerini gezmek isteyenler, o mekâna gitmeden önce küçük bir araştırma yapmalı, Sinan hakkında yazılmış en az bir kitap okumalı ve sonra ziyaret etmelidir. Ancak bu şekilde yapılan geziler daha anlam kazanacak onu anlamak ve büyüklüğünü kavramak mümkün olacaktır. Eserlerini kısa bir sürede dolaşarak sadece görmekle yetinmek, onun ustalığını, mimari dehasını, mühendislik bilgisini, 500 yıl önceki teknik ve yapı malzemeleriyle yapılan çalışmayı, matematik ve geometriye olan hâkimiyetini tam anlayamadan sadece hayranlıkla seyrederek ama tam olarak tanımadan oradan ayrılmak demektir. Eminim ki Sinan böyle bir ziyaret karşısında çok memnun olmayacak ve istediği gibi anlaşılmadığı için belki de üzülecektir.

Eserlerinin dünya var oldukça yaşaması için, olması gereken her türlü maddi ve manevi destek sağlanmalı ve bir kısmı eskimeye yüz tutmuş, büyük çoğunluğu yüzyıllara rağmen hala ayakta duran bu mükemmel yapılar süratle onarılarak insanlığa ve gelecek kuşaklara kazandırılmalıdır.

Yüzyıllar boyunca verilen bu eserler, ülkemizin tapuları olup, kitabelerinde yazılanlar aynı zamanda çok değerli birer belgedir. O kitabelerde ecdadımızın nerelerde, ne zaman yaşadığı, hangi devirlerde var olduğu belgelenir. İnsanlar ve yaşanan mekânlar, hayatayken ve öldükten sonrada birbiri ile bütünleşir. l’nci Murat Bursa’da ki türbesinden daha çok Kosova’da savaş alanını gezerken Sırp kralının damadı tarafından haince hançerlenerek şehit düştüğü yerdeki türbesi ile hâlâ yaşamaya devam eder.

Mimar Sinan İmparatorluğun geniş topraklarında her köşeye ismini ve Osmanlı’nın büyüklüğünü taşımıştır. Dünya onu saygıyla anarak, eserlerini hayranlıkla izleyerek bu güne kadar yaşatarak gelmiştir. Dünya durdukça Mimar Sinan adı ve onun temsil ettiği büyük ülkenin adı her geçen gün biraz daha artan hayranlık ve takdir duyguları ile yücelerek geleceğe taşınacaktır.

Kıyamet kopuncaya ve kâinat yıkılıncaya kadar, sarf ettiği ciddi gayretler dost olanlarla görülecek, onlara insaf gözü ile bakarak Sinan’ı hayır duaları ile anacaklardır.

EVRENSEL İNSAN
MİMAR SİNAN
1490

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYATI

Koca Mimar Sinan’ın hayatını anlatmaya başlarken yukarıda olduğu gibi yalnız doğum tarihini yıl olarak yazdım. Kitabın sonunda vefat tarihini, türbesini ve türbesinde yazılı olan sözlerini yazacağım. Doğum ve ölüm tarihini yan yana yazmak, bu büyük mimarın ve bu dünya İnsanı’nın başarılarla dolu hayatını aynı satırda başlatmak ve aynı satırda bitirmek bana Sinan’ın başarılarla dolu uzun hayatına yapılacak büyük bir haksızlık gibi geldi.

Bu iki tarih arasında onun Hayatı’nın çeşitli evrelerini, devşirildikten sonraki yaşamını, bildiğimiz kadarı ile evlilik hayatını ki Koca Sinan hakkında en az bilgi bu konuda vardır, askerlik hayatını, mimarlık dönemini, baş mimarlık dönemini, mühendis Sinan’ın konularına olan hâkimiyetini anlatmaya çalışacağım.

Şimdi onun kendi sözleri ile başlayalım hayatını anlatmaya;

“Bu değersiz kul, Sultan Selim Han’ın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, Kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbul’a dönerek zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım.”

Sinan beş hükümdarın saltanatı boyunca değişik yaşlarda, değişik görevlerde hizmet vermiştir. II’nci Beyazıt’ın saltanatının sona erdiği tarihte (1481-1512) Sinan henüz daha 22 yaşındadır.

Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) saltanatının sona erdiği tarihte Sinan 30 yaşındadır. Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) salatanatının sona erdiği tarihte 76 yaşındadır. II’nci Selim’in (1566-1574) salatanatının sona erdiği tarihte Sinan 84 yaşındadır ve III’ncü Murat’ın (1574-1595) hükümdarlığının 14′ncü yılında hayata gözlerini kapatmıştır.

Bu son üç padişahın saltanatında baş mimar olarak, mimarlık tarihinin en mükemmel eserlerini vermiş ve Osmanlı’nın bu en parlak dönemlerini eserleriyle adeta taçlandırmıştır.

Uzun hayatının her evresi mücadele ve çalışma ile geçen Sinan, köyünden devşirilerek ayrıldıktan sonra asker ocağında eğitim almış ve katıldığı seferlerde kendisine verilen bütün görevleri başarmış haseki subaylığına kadar yükselmiştir

Mimarlık ve mühendislik dehasının bütün dünyaca kabul ettiği bu mükemmel insan yaptığı her eserde farklı tarz ve mimari güzellik uygulamış, dünyanın dikkatini ve takdirini kazanarak everenselleşmiştir.

DOĞDUĞU YER

Duvarcı ustası Abdülmennan oğlu Sinan, 29 Mayıs 1490 veya bazı kayıtlara göre 15 Nisan 1489 tarihinde dünyaya adımını atmıştır. Sinan’ın, kayıtlarda ve kitabelerde geçen isimleri, Sinaneddin Yusuf, Yusuf Sinan ve Yusuf Sinanettin’dir. Doğum yeri veya oturduğu yer, Kayserinin eski adı Ağrianos olan Gesi Bucağına bağlı Ağırnas köyüdür. Babasının adı, bazı belgelerde Abdullah ve Abdülkerim olarak da geçer. Vakfiyelerde babasının bu şekilde değişik isimleri çıkarken annesinin ismine rastlanmamıştır. Yapılan çalışmalar sonunda eğer “devşirme oğlanlar” defterleri bulunursa o zaman Sinan’ın tartışmasız tam gerçek yaşı, annesi ve babasının ismi açığa çıkacaktır. Arkadaşı ve yakın dostu, nakkaş ve şair Sa’i Çelebi’ye yapıtlarını anlattığı, Tezkiretü’l-Ebniye’nin (Sinan’ın yapılarını anlatan risale) manzum bölümünde, kabiliyetinin Tanrı vergisi olduğunu, fakat çok çalıştığını söyler Sinan, kendisini yetiştiren üstadını Tanrının cennet makamına çıkarmasını diler.

Ağırnas köyü hakkında çok eskilere dayanan fazlaca bilgi yoktur. II’nci Osman dönemine ait 1500 yılında hazırlanan bir tahrir defterinde, Kayseri’nin dokuz nahiyesinden birisi olan Koramaz’a bağlı 53 hanesi Hıristiyan, 3 hanesi Müslüman, 2 tane değirmeni, 4 tane bezirhanesi olan ve 18 bin akçe vergi ödeyen bir köy olarak geçer Ağırnas.

İstanbul Başbakanlık Arşivinde 23 no.lu Mühimme Defteri’nin (önemli defter) 238′inci Sahifesinde 513 numarasında derkenar halinde kayıtlı bulunan 13 satırlık hükmü, İ. Hakkı Konyalı eserinde anlatmış ve yazmıştır. Bu hükmün yedinci ve dokuzuncu satırları şöyledir;

7- istida eylemeğin müşarünileyhin [adı geçen sakin] olduğu zikrolunan karyesi (köyü) ve akrabalarından

8- olan mezkûr zimmîler Kıbrıs’a sürgün olmaktan af olunmak emredüp buyurdum ki;

Related Articles

Bediüzzaman’dan Aile Dersleri Kitap Özeti

Yazarların tatil kitapları!

admin

Nemide Kitap Özeti

admin