Günümüzde Dünyanın düz olduğuna inanan pek az kişi kalmıştır; buna karşılık çoğu insan Dünyayı hâlâ düz bir evren tasarımıyla düşünmeye devam etmektedir. Uzay düz değildir. Bunu tasarlamamız güç olsa da, uzayın gerçekte eğri olduğu konusunda sağlam kanıtlara sahibiz. 1955 yılından bu yana Stanford Üniversitesi’nde matematik profesörü olan, 1990′lardan beri de Kaliforniya Berkeley’deki Matematik Bilimleri Araştırma Enstitüsü’nün müdür yardımcılığını yürüten Robert Osserman, bu kitapta fazla bir matematik bilgisi gerektirmeden, okura, evreni ölçüp biçmenin matematiksel yöntemlerini gösteriyor.
önsöz
24 Nisan 1992′de dünyanın dört yanında gazeteler “yüzyılın en büyük keşiflerinden biri” olarak selamlanan, hatta kimilerinin, evrenbilimin “eksik halkası “ya da “[aranan] Kutsal Kâsesi” diye adlandırmaktan çekinmedikleri bir olayı kamuoyuna duyurdular’. Adı geçen keşif esas olarak evrenin, evriminin en dramatik anında uzayın başladığı anda— çekilmiş bir tür enstantane1 resmi biçiminde karşımıza çıktı. Resmin alındığı andan önce sadece sürekli yaratılış/yokoluş halindeki temel parçacıklardan oluşmuş, ayrışmamış bir yığın vardı. Derken elektronlarla protonlar birleşip madde atomlarım oluşturdular. İlk kez atomlar arasında, ışığın ve öteki ışınım biçimlerinin serbestçe yayılmasına olanak veren boşluk (uzay) meydana çıktı. Söz konusu “enstantane”, işte o andan beri uzayda yolculuk ederek bugün bize ulasan ışınların oluşturduğu Örüntünün resmini vermektedir. Bu ışınlan —yani kozmik mikrodalga artalan ışınımı denen olayı incelemiş olan bilim adamlarını heyecanlandıran da zaten resimde bir örüntünün mevcut olmasıydı. Görünürde birörnek ve hemen hemen kırışıksız olan bu ortalan ışınım denizinde en küçük bir değişme dalgacığını bile onlarca yıl boş yere aradıktan sonra, nihayet, evrenin yaratılışına ilişkin büyük patlama kuramının önceden haber verdiği henüz ayrışıp farklılaşmamış öncel “çorba” ile, evrenin yüksek derecede farklılaşıp bugün bildiğimiz biçim altında yıldızlara ve galaksilere ayrıştığı sonraki evrim aşaması arasında bağlantı (“halkası”) oluşturabilecek bir olguyu yakalamayı başarmışlardı. Fakat bu resmin tam olarak neyi gösterdiğini açık seçik anlatmağa kalkışan gazetecilerin önüne en az bir aşılmaz engel dikiliyordu: Ne onlar ne de okurları, aynı anda hem Dünya’dan dışarı bütün yönlere doğru hem de bütün yönlerden içeri büyük patlamaya doğru seyredilen bir manzarayı gösteren böyle akla aykırı bir resmi şaşırmadan anlamaya hazırlıklıydı.
1992 yılının bu büyük keşfi, hem apaçık görülen hem de daha ince ve derin benzerliklerle, tam beş yüz yıl önceki Amerika’nın “keşfini” hatırlatmaktadır. Daha gerilere, MS 1000 yıllarına doğru bakacak olursak, Avrupalıların Dünyayı genellikle düz olarak düşündüklerini görürüz. Küresel bir dünyanın içerdiği bütün durum ve sonuçlan kavrayıp anlamak ve bu dünyanın öbür tarafında ayaklarından baş aşağı asılı duran insanların neden düşmediklerine veya sürekli baş ağrıları çekmediklerine akıl erdirebilmek için, sonraki yüzyıllar boyunca büyük düşgücü çabalan gerekmiştir. Kolomb’un yolculukları olursa olsun uzayın gerçekten eğri olduğuna dair kanıtlar çok güçlüdür ve 1992 tarihlî mikrodalga fotoğrafı ancak bu bağlamda tam olarak anlaşılabilir. Evrenin biçimi nasıldır ve uzayın eğriliği demekle neyi kastediyoruz? Bu kitabın amaçlarından biri hem bu sorulan hem de onlara verilen yanıtları tamamen açık seçik ve anlaşılır kılmaktır. Okurdan pek az matematik bilgisi isteniyor hatta hiç olmasa bile olur! Kitap, okuru, dünyayı ölçüp biçmenin kolayca anlaşılabilir matematiksel yöntemlerinden yola çıkarıp o denli alışık ve aşina olmadığı, günlük yaşantıların daha uzağına düşen kavramlara götürürken, modern evrenbilimin merkezindeki çekirdeği oluşturan matematiksel fikirlerin gücünü ve heyecan vericiliğini de duyumsatmağa çalışmaktadır. Bu fikirlerin tarihleri ve evrimleri de çoğu kez kendileri kadar büyüleyicidir ve burada, sırasında öyküde yer alan bazı başrol oyuncularının yaşam ve kişiliklerine de kısaca göz atılarak, kronolojik sıraya göre sayfa sayfa açılan bir öykü biçiminde sunulmaktadırlar. Burada karşılaştıkları kavramların altındaki teknik ve matematik temeller hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için, kitabın sonundaki “Notlar” bölümü hem konulara ilişkin daha ileri ayrıntılar, hem de okunabilecek başka kaynaklara göndermeler sunmaktadır.
Öndeyiş
Açık ama rüzgârlı bir havada, yelken sporu yaptığınızı düşünün. Denizin yüzeyi çırpıntılı ve göğün rengini yoğunlaştırarak yansıtan canlı ve parlak bîr mavi. Derken birdenbire hava değişiyor; rüzgâr diniyor, gökyüzü bulutlanıyor, okyanusun yüzeyi durulup dümdüz oluyor. Su da yeşile dönüp saydamlaşıyor, aşağıdaki mercan kayalıklarına ve rengârenk bir hareketlilik içindeki o yeni dünyaya bir göz atmamıza izin veriyor. Daha yakından bakmak için yüzeyin altına dalarsanız, yukarıdaki hava ortamında 20/20 olan görüş yeteneğinizin aşağıda size ancak bulanık birtakım lekeler sunabildiğini görüyorsunuz. Fakat biri size bir dalış gözlüğü verirse, su yüzeyinin altındaki dünya da üstünden ilk gördüğünüz manzara kadar açık ve net, hatta ondan daha güzel ve büyüleyici oluveriyor.
Aynı şekilde, açık ve aysız bir gecede, şehir ışıklarından uzakta, bir çölün ortasına gittiğinizi düşünün. Simsiyah bir zeminin önünde yıldızlar, gezegenler, bulutsular, takımyıldızlar ve Samanyolu baş döndüren bir düzen içinde, pırıl pırıl gözlerinizin önündedir. Bir teleskoptan yararlanırsanız, daha da ekzotik nesneler ortaya çıkar: görkemli sarmal galaksiler, geçmiş süpernova patlamalarından arta kalmış kocaman küresel ışık ve renk toplan. İlk radyoteleskoplardan geliştirilmiş gittikçe daha karmaşık ve dakik gökbilim aletleri, pulsar (atarca) ve kuazarların görüntülerini ve her yerde var olan kozmik mikrodalga artalan ışınımını size ulaştırır. Ne var ki bütün bunlar görkemli kozmos okyanusunun yüzeyinde yer alan görünüşlerdir sadece. Yüzeyin altında ve insanın görüş alanının ötesinde neyin yattığı, bütün bu olguların doğup geliştiği altyapıyı neyin sağladığı, gerekli bir donanım olmadan görülemez. Bu donanım da, düşgücümüzün kendi doğal sınırlan dışında da çalışmasına izin veren bir zihin gözlüğüdür.
8u kitabın ulaşmak istediği hedef, okura bu zihin gözlüğünü sağlayarak, onu alışık olmadığı eğri uzayzaman dünyasında serbestçe dolaşma yetisine kavuşturmaktır. İnsan bu dünyaya bir anda balıklama dalmayı bekleyemez elbette, fakat biraz sabır ve sebatla bu işe uygun aletler, Önüne yeni ve akla gelmedik manzaralar açıldıkça, ona gerçekten doyurucu ödüller getirebilecektir. Bunun ötesinde, kitap insanın düşgücüne mevcut olmasalardı dış dünyanın duyulanınız üzerindeki etkisinin çoğunlukla “gürültü” olarak kalacağı türden zihinsel sıçramaları yapabilme yetisine— yönelik bir Övgü ve bir kutlamadır da. Matematiksel imgelem ve onun yarattığı imgeler, biribirine sıkıca bağlı olarak, bize yüzeyin altındaki gizli ama büyüleyici yapıyı görmemize olanak veren görme yetisini sağlarlar.
Türkçe Basıma önsöz
Bu kitabın İngilizce olarak ilk yayımlanışından beri geçen beş yıl gökbilim ve evrenbilim alanlarında heyecan verici yıllar oldu. [Bu dönemde yer alan] en büyük olaylardan biri, yıllarca süren sonuçsuz araştırmalardan sonra nihayet başka yıldızların çevresinde dolaşan bir dizi gezegenin art arda keşfedilmesidir. Bu keşiflerin ilginç özelliklerinden biri, —şu sırada sayıları 40ı aşan— bu gezegenlerin hiçbirinin gerçekte gözlenmemiş olmasıdır Bunların varlığı, bağlı olduktan yıldıza yaptıkları kütlece kimsel etkiden çıkarsanmaktadır. Newton yasalarından yararlanarak, sadece matematiksel araçlarla, görülmeyen bir gezegenin yörüngesini belirleyebiliyoruz. özel olarak da onun kütlesini ve yıldızdan uzaklığını tahmin edebiliyor ve bunlardan da bildiğimiz biçimiyle yaşamın bu gezegende var olup olamayacağı konusunda bir fikir edinebiliyoruz.
Daha büyük kozmolojik ölçekte ise, yeni teknolojiler gökbilimcilerin, gözlenebilir evrenin en ücra köselerine gittikçe daha derin biçimde nüfuz etmelerine olanak verdi. 2000 yılının mayısında bir gözlem raporunda yeni bulunmuş bir galaksi şimdiye dek gözlenebilmiş en uzak galaksi betimleniyordu;…