Kürt Burhanını kim tetikledi, nasıl gelişti, Türkiye Cumhuriyeti buhranı neden çözemedi?
PKK kimlere neden hizmet etti?
PKK-ASALA nasıl ortak yönetildi?
Öcalan’ın kendini anlattığı ilginç ve bilinmeyen ifadeleri PKK ve Ermeni işbirliği anlaşmaları ne zaman nasıl imzalandı? Hangi kararlar hayata geçirildi?
PKK, sol örgütlerle nasıl yakınlaştı?
PKK’yı Mit kurdurdu iddiası gerçek mi?
Hizbullah nasıl ötgütlendi? İstihbari verilerle Hizbullah
Abdullah Öcalan’ın İslam’a yönelik alay ve hakaretleri
Öcalan’ın bilinmeyen, ‘namaz tiyatrodur, cennet ve cehennem eski Mısır ve Sümer fantezileri, camiler kültür ve sanat merkezleridir’ şeklindeki Kürt gerçekliğinden uzak kimliği
PKK’nın bitmesini sitemeyen ülke içi derin güçler
Abdullah Öcalan’ın Vatikan sevgisi ve bağlantısı
İstihbari verilere göre PKK lider kadrosu
Askeri istihbarat zafiyeti diz boyu
Sınır ötesi harekatı ne getirecek ne götürecek?
Apo’nun ve PKK’nın unuttuğu kadın Kesire ve MİT
Bilinen PKK ve bilinmeyen PKK, üstlenilmeyen eylemler neyi gösteriyor?
Bölgede Derin güçler’in rolü
İsrail’in Kürtlerle ve Barzani ile olan ilgi ve bağlantıları
PKK, dini nasıl kullanıyor ve PKK imamları
Terörün siyasetini yapan DTP nereye koşuyor?
ABD ve PKK bağlantılarında gelinen nokta ve daha nice muammanın kriptoları ve analizleri
ÖNSÖZ
Asırlardır omuz omuza ve yan yana savaşan, ağlayan ve sevinen Kürtler ve Türkler’in arasına nifak tohumlan nasıl sokuluyor? Atılan nifak tohumlarının yeşermesi için payanda olan unsurlar, Kürtler’in içinde olduğu gibi Türkler’in içinde de mevcut. Devlet içinde de mevcut. Dış mihraklar tarafından teşkil edilen ve beslenen PKK, PJAK ve bazen devletle flört halinde bulunmuş olan Hizbullah gibi örgütler, Kürt buhranında önemli kilometre taşlandır. Beklenen sınır ötesi operasyonlar başladı. Beklenen mı, istenen mi? Bu sorunun cevabı elbette ki fevkalade önemli ve hayatidir.
BOP çerçevesinde Ortadoğu haritası yeniden düzenlenmekte ve bu minvalde asırlar boyu ilk olarak Kürtler Irak’ta bir statüye sahip olmakta ve bir Kürt devleti kurulmaktadır. Kürtler Irak’taki Kürt federal bölgesinin gerçekleşmesi ile Türkiye’deki AB çerçevesindeki demokratik düzenlemeler ve yeni anayasa hazırlığıyla 15 20 yıl öncesine göre fevkalade ileri bir seviyeye gelmişlerdir. Kısaca Irak’ta bir Kürt devleti kurulmakta Türkiye ise demokratikleşme sancılan içinde gayret etmektedir. Demokrasi aktörlerinin “Türkiye ‘yi demokratikleştirme çabaları hiçbir zaman sonuca bu kadar yakın olmamıştır. Dış ülkeler süreci ve ülke içindeki halk desteği ümit vericidir. Böyle bir siyasi ortamda tuhaf olan, terör ve şiddetin tırmanmağıdır.
MHP milletvekili Deniz Bölükbaşı, bu vetireyi açık şekilde ifade etmektedir; “Türk ordusu mutlaka Kuzey Irak’a girmelidir. Hedefimiz PKK değil, olası Kürt devleti, dolayısıyla Barzani’dir. Meclis acilen askerin Kuzey Irak’a girmesi için tezkere çıkarmalıdır.” derken konuyu bütün yönleriyle ortaya koymaktadır.
Türkiye’de terör şiddetlenecek, bu gerekçeyle ordu Kuzey Irak’a girecek, esas hedef Kürt yönetimi, Barzani olacaktır. PKK Kandil Dağı’nı boşaltmış olduğundan bütün bir Irak ve İran’a dağılmış 3 4 bin PKK lıya ulaşmak ve bir şey yapmak mümkün olmayacaktır. Ülke içinde radikal milliyetçilik tırmandırılacak ve her türlü demokratikleşme inisiyatifi ihanet ve ayrılıkçılıkla mimlenerek askıya alınacak, Meclis devre dışı bırakılacaktır. Yani çıkış yerine çözümsüzlük, demokratikleşme yerine statüko hakim kılınacaktır.
Yaşadığımız dönemin ve yakın istikbalin belirleyici aktörleri DTP ve AKFdir, Kürt buhranının isabetli, köklü ve demokratik bir şekilde çözümü için DTP’nin Meclis’te olması bir şanstır. Ama DTP bu hakikati ve mesuliyetini kavramaktan fevkalade uzaktır.
DTP’li milletvekili Ahmet Türk, Abdullah Öcalan’ın “Farklı kültürlerin kendilerini serbestçe ifade edebilme özgürlükleri anayasal teminat altına alınsın. PKK yı 2 ayda dağdan indiririm.” ifadesini öne çıkarırken Selahattin Demirtaş; “Avrupa Birliği, Kürt sorununun çözümünde bizim için yeterli değildir. AB bireysel kültürel hakları savunuyor, ulusal haktan sahiplenmiyor.” İfadesini ileri sürmektedir. Aysel Tuğluk demokratik cumhuriyeti savunurken Leyla Zana ‘Diyarbakırlı değil Kürdistanlı’ olduğunu ve federasyon istemini beyan etmektedir. DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ise demokratik bir müsabaka olarak algılanması gereken seçimleri “savaş” ve “kale” kelimeleriyle tezyin ederek kendi tabiriyle ‘Diyarbakır kalesinde’ gerilimi tırmandırmaktadır.
DTP nin geldiği süreci sahiplenen ise PKK’dır. Bunun muhtelif kereler DTP’li milletvekillerinin beyanlarıyla da gördük. Bu itibarla DTP’nin PKK terörünü bir siyasi pazarlama malzemesi olarak kullandığını ve terör eylemlerini siyasi ranta çevirme eğiliminde ve amacında olduğunu her daim müşahade ettik.
Bağımsız ve demokratik siyaset izleyemeyen ve politikalarında altyapı ve düşünsel bir çizgi oluşturamayan DTP’nin arkasında duran PKK’nın oluşumu, gelişimi, siyasi ilişkileri, dünya kamuoyundaki statüsü ve bağlantıları, Öcalan’ın millete ve Kürtlerinmilletin dinine bakış açısı ve kendi ifadeleriyle ‘kendisi’ bilinmesi gereken önemli noktalardır.
Kürt buhranının çözülmesinde gerek devletten ve gerekse siyasi yelpazeden engel teşkil eden unsurlar, buhranın çözüm mecrası ve yıllara dayanan gelişim süreci, PKK’nın gerek resmi ve gerekse gayri resmiistihbarı ilişkileri ve özellikleri, Hizbullah gerçekliği ve oluşum Özellikleri, Kürt buhranında ABD etki ve entrikaları, İsrail’in Kürt ilgi ve bağlantıları, PKK’nın büyük AB desteği ve nice perde arkası analizler kitapta okuyucuya açıkça ifade edilmeye çalışılmıştır.
Ülke bölünmenin eşiğinde. Çözüm ya şimdi ya hiçbir zaman.
Gültekin Avcı
İzmir, 1.12,2007
gultekinavci@gmail.com
DOĞU VE GÜNEYDOĞUMUZDAKİ TERÖR GÖRÜNÜMÜ
Türkiye, Kürt sorununu çöze meni enin tahribatlarını çok ağır bir şekilde yaşadı. 1984 ile 1999 yıllan arasındaki zaman diliminde, 30 bini aşkın insan hayatım kaybederken, 300 milyar dolar da ekonomik kayıp meydana geldi. 1999 yılı ise Kürt sorununda bir dönemeç oldu. KADEK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın İmralı süreciyle birlikte daha da geliştirdiği demokratik çözüm stratejisi, Kürt sorununda yeni bir dönem başlattı. Demokratik çözüm stratejisi çerçevesinde terör örgütü PKK ya bağlı askeri birimler sınır dışına çıkarken, şiddet ve silahtan arındırılan ortam, soruna demokratik çözüm arayan güçlerin seslerinin daha gür çıkmasına, yeni arayışların da hız kazanmasına yol açtı. Bu süre içerisinde 3 Ağustos 2002 tarihinde kabul edilen AB uyum yasaları çerçevesinde idam cezası ile Kürtçe radyo tv ve Kürtçe eğitim önündeki engeller kaldırıldı, insan hak ve özgürlüklerinin Önünü açacak kısmi düzenlemeler yapıldı. Her şeyden önemlisi Türkiye, tabularını komplekse kapılmadan tartışma zemini yakaladı. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen bu dönem, bir barışma ve kardeşlenme atmosferine çevrilemedi. Daha çok izleyici konumunda kalan aydınlar, sürece müdahale etmedi. Çekilen acıların artık tarihin tozlu arşivlerine kaldırılması için psikolojik hazırlık ve duygusal olgunluk gerekiyordu, bu yapılamadı. Sorunun çözümsüzlüğünü isteyen iç ve dış güçlerin psikolojik direnci kınlamadı. Devlet, sorunu tabana yayıp Kürt sorununu gündemden düşürmek için çaba harcarken, sorunun bir an önce çözülmesini isteyen sivil toplum kuruluştan ile aydınlar, güçlü bir barış inisiyatifi başlatamadı. Kürt sorununun çözülmesinde her şeyden önce sorunun rasyonel ve bilimsel seviyede tespiti, geçmiş ve geleceği kapsayacak projeksiyonların somut olarak ortaya konulması büyük önem taşıyor.
Kürt sorunu, fertdevlet ilişkisinin çağdışı olmasından kaynaklanmaktadır. Demokrasilerde anadil ve kültürel birikimlerin geliştirilmesi fevkalade normaldir. Farklı grupların isteklerini şiddet dışında bildirmeleri de olağandır. Bunlar yerine getirilirse sorun çıkmaz. Birey devlet ilişkisi demokratikleşemediği için devlet, halkıyla kavgalı duruma düşmüştür. Bunun sonucunda da inanılmaz problemler gelişmiştir. Kürt sorunu, temelde hukuk devleti ve insan haklan çerçevesinde ele alınması gereken bir sorun diye tahlil ediyorum. Ulus devlet anlayışının çözüldüğü ve sınırların giderek belirsizi eştiği bir dünyada sanırım ulus devlet temelinde bir çözüm, arzu edilen çözüm olmamalıdır. Hele hele başka, bölge dışı bir devletin himayesinde bölge devletleri ile kavgalı bir Kürt yönetimi oluşturma gayretlerinin doğru bir yaklaşım olmadığı bir vakıadır.
PKK PARTÎYA KARKAREN KÜRDİSTAN (KÜRDİSTAN İŞÇİ PARTİSİ)
KURULUŞ VE ABDULLAH ÖCALAN’IN GENEL SEKRETER SEÇİLMESİ
Abdullah Öcalan, 1966 yılında yatılı öğrenci olarak Ankara Tapu Kadastro Meslek Lisesi’ne gitti. 1969 yılında mezun olan Öcalan 1971 yılına kadar Diyarbakır’da tapu memurluğu yaptı.
Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giren Öcalan, eğitimini yarıda bıraktı.
Üniversite yıllarında Mahir Cayan ve arkadaşlarının öldürülmeleri üzerine bir protesto eylemine katılmak, Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından çıkarılan Şafak Dergisi’ni dağıtmak suçlarından Nisan 1972′de tutuklandı ve Mamak Cezaevi’nde yedi ay tutuklu kaldı.
Öcalan, 1975 yılında ilk kez silahlı mücadelenin gerekliliğinden söz etti.
Takriben 1970′li yıllarda dünya genelinde yükselen gençlik hareketlerinin Türkiye’ye yansıması sebebiyle ülkemizde birçok illegal terör örgütü kurulmaya başlamıştır. PKK terör örgütünün temeli de bu dönem İçerisinde atılmıştır.
1974 yılında Ankara Yüksek Öğrenim Derneği (AYÖD) isimli gençlik organizasyonu içerisinde faaliyet gösteren Abdullah ÖCALAN, Kesire YILDIRIM (ÖCALAN), Haki KARAEB, Cemil …