Kitapta iki ayrı hikaye vardır. İlki bir aşk hikayesidir. Aşkı uğruna töreleri çiğneyen bir kadının hikayesi anlatılmaktır. İkinci hikayede ise savaştan dolayı köy ahalisinin çektiği sıkıntılar anlatılmaktadır. Ayrıca hikayenin kahramanının yaşadığı bir aşktan da bahsetmektedir.
KİTABIN ÖZETİ:
CEMİLE
Bu hikaye bir Kırgız köyünde, savaş zamanında yaşanan bir aşkı anlatmaktadır. Hikayeyi olayın baş kahramanı Cemile’nin kocası Sadık’ın kardeşi anlatmaktadır. Cemile köyün en güzel kızlarındandır. Güzel vücudu ile bütün gençlerin gözdesidir. Cemile erkek gibi yetiştiğinden, ağzı çok sıkı laf yapan, en zor işlerin üstesinden gelebilen, cesur biridir. Cemile bir at bakıcısının kızı olduğu için çok iyi at kullanmaktadır. Bir ilkbahar günü Sadık Cemile’yi geçememiş, bu O’na pek ağır gelmiş ve bu yüzden Cemile’yi kaçırmıştır. Yani sevişerek evlenmemişlerdir. Savaş başlayınca, ancak dört ay beraber yaşayabilmişler ve Sadık askere alınmıştır.
Uzun süredir savaşta olan kocasından ayrı kalan Cemile’yi yalnız kaldığı için köyün gençlerinin sarkıntılıklarına maruz kalmıştır. Sadık gönderdiği mektuplarda Cemile’ye çok az yer vermektedir. Cemile de kocasının bu yaptığına az da olsa bozulmaktadır. Cemile her gün kayını ile istasyona tahıl taşımaktadır. Onlara yardım için de Danyar adlı adam da katılır. Danyar, cepheden gelmiş bir savaş gazisidir. Tek ayağı topaldır, Cemile gelişen olaylar doğrultusunda Danyar’a aşık olur ve herşeyi göze alarak beraber kaçarlar.
SULTAN MURAT
Hikaye bir Kırgız köyünde, İkinci Dünya Savaşı sıralarında köylünün çektiği sıkıntıları, savaşın zararlarını anlatmaktadır. Sultan Murat’ın babası köyün birçok erkeği gibi savaştadır. Sultan Murat ailenin en büyük oğludur. Savaştan dolayı cephedeki askerlerin yiyecek ihtiyaçları için Sultan Murat ve dört arkadaşı Anatay, Erkinbek, Ergeş, Kubatkul tarlayı atlarla sürmek için okuldan alınırlar. Çünkü beş arkadaş ata binmekte ve tarla işlerinde diğerlerinden daha usta ve daha güçlüdürler. Bu beş arkadaş çok çalışıp tarlayı sürmek için gerekli hazırlıklaı tamamlarlar. Bu arada Sultan Murat da hiç aklından çıkaramadığı okul zamanı aşkı Mırzagül’e onu sevdiğine söyler ve iş başına koşar. Köyden uzaktaki tarlalarda uzun süre eve dönmeyecekleri Aksay’da toprakları beş güçlü atla sürmeye başlarlar. Beş arkadaş günlerini Aksay’da cephedeki askerlerin ihtiyacı için çalışarak geçirirler ve geceleri hepsi bir çadırda yatarlar. Ancak gece hırsızlar dört atı çalarak kaçarlar. Diğer atla da sultan Murat peşlerine düşüp hırsızlara yetişir, fakat silahları ile Sultan Murat’ın atını vurup uzaklaşırlar.
KİTABIN ANA FİKRİ:
“Aşkın gözü kördür.” deyimini doğrulayan ilk hikayede gerçek aşıkların hiçbirşeyden korkmadan bütün tehlikeleri ve engelleri göze alabileceği vurgulanmaktadır. İkinci hikayede ise savaştan hiç kimsenin kazançlı çıkamayacağı, hem kazanan hem de kaybeden devletin halkının da çok eziyet çekeceğini belirtmektedir.
KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Birinci Hikaye
Cemile atlardan çok iyi anlayan bir at bakıcısının kızıdır. Evinin tek çocuğu olduğu için erkek gibi yetişmiştir. Haksızlığa tahammülü olmayan, kimi zaman küfür dahi eden, erkek gibi kuvvetli, çok güzel ve kusursuz vücuduyla tüm gençlerin arzuladığı bir kadındır. Çok serbest ve bağımsız davranışlarıyla dikkatleri üzerine çekmektedir.
Danyar küçük yaşta öksüz kalmış ve sonra an tarafından akrabaları olan Kazakların yanına gitmiş ve uzun yıllar orada kalmıştır. Hayatın acılarını bolca tadan, öksüzlüğün ıstırabını bol bol yaşayan biridir. Çok yerler gezmiş, çobanlık, maden ocaklarında işçilik yapmış ve sonra da askere gitmiştir. Kamburdur ve savaşta sol bacağını sakatlamıştır. İçine kapalı sessiz bir hali vardır.
Köy töreleri ile yetişmiş bir kadın olan Cemile herşeye rağmen – özellikle de askerdeki kocasına- aşık olduğu Danyar’a kaçar, uzaklar giderler ve aşkın hiçbir kural tanımayacağını gösterirler.
İkinci Hikaye
Sultan Murat onbeş yaşındadır. Yürekli ve akıllı bir delikanlıdır. Mırzagül adında çok güzel gülümsemesi olan, kavak ağacı gibi ince ve uzun, yüzü kar gibi ak, gözleri karanlık gecede yanan dağ ateşinin alevleri gibi parlak olan kıza aşıktır.
Anatay ise onaltı yaşındadır, çok kuvvetlidir, babası savaşta ölmüştür. O da gizli gizli Mırzagül’ü sevmektedir.
Erkinbek ailesini en büyük çocuğudur. Çok iyi yürekli ve güvenilirdir.
Ergeş onbeş yaşında fikrini açıkça söylemeyi bilen ve tartışmayı seven birisidir.
Kubatkulbatır onbeş yaşındadır. Babası savaşta kahramanca çarpışarak ölmüştür.
Tinaliev, bu beş kişilik gurubun yöneticisidir. Onlara ne yapmaları gerektiğini söyler ve öğretir. Eski bir paraşütçü komandodur, köy halkını savaşa destek için hareketlendirir.
Büyük bir hırsla ve başarıyla tarlayı süren bu beş kişilik gurubun atlarını hırsızların çalması bütün çabalarını mahvetmiştir. Tarlayı sürecek atları olmayınca büyük bir üzüntü yaşanır.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitapta yazar olayları sondan anlatmaya başlıyor. İlk hikayede bir tablonun başında eski bir anısını hatırlayıp anlatmaya başlayan yazar, yine tablonun başında hikayeyi bitiriyor. Böyle bir şey beklenmediği için hikayenin sonu okuyucuyu hayal kırıklığına uğratıyor. Hikayelerin sonu çok monoton ve sıradan bitiyor. Özellikle ikinci hikayede son yok. Hikaye çok acyip bir şekilde bitiyor ve hiçbir anlam verilemiyor. Hikayenin sonunda son kelimesi dahi kullanılmamış.
Çok basit bir şekilde anlatılan olaylar, okuyucuya hiçbir yorum yaptıramıyor ve okuyucuyu düşündüremiyor.
Çevirmenin yaptığı hatalar akıcılığı mahvediyor.
Ne bir Reşat Nuri GÜNTEKİN’in “Çalıkuşu” romanı gibi heyecanlı ve eğlenceli ne de Paulo COELCHO’nun “Simyacı” kitabı kadar düşündürücü. Bu niteliklerde olmayınca kitap çok sıkıcı oluyor.
Yalnız kitaptaki harika tasvirler bulunuyor.