Bireysel GelişimRoman özetleri

Büyük Dörtler Kitap Özeti

Poirot’nun yatak odasının kapısında toza toprağa bulanmış bir adam durmaktadır. Zavallı adam Poirot’ya boş boş bakıp yere yığılır.
Bir anda neye uğradığını anlamayan yaşlı dedektif pek çok bilinmezin ortasında kalakalmıştır.

Bu adam kimdir? Şok mu geçirmektedir? Dahası, bir kâğıt parçasına defalarca karalanmış 4 rakamının bir anlamı var mıdır?

Poirot farkında olmadan uluslararası bir entrikanın içine dalmıştır ve 4 rakamının sırrı tüm bilinmezlerin cevabı olacaktır.
BÖLÜM 1 Beklenmedik Konuk
Sandalyelerinde rahat rahat oturup nehri geçmekten keyif alan insanlarla tanıştım. Vapurun limana demir atmasını bekleyip sonra sakin sakin eşyalarını toplayarak vapurdan indiler. Ben bunu asla yapamam. Gemiye bindiğim andan itibaren inmek için yeterli zamanımın olmadığını düşünürüm. Valizlerimi bir yere bırakıp bir şeyler yemek için aşağı indiğimdeyse alelacele yemeğimi bitirmeye çalışırım. Çünkü ben aşağıdayken geminin limana varacağını düşünürüm hep. Belki de bunlar savaşın bıraktığı izlerdir. Ateş hattına yakın bir yerin güvenliği gibi önemli bir durum söz konusu olduğunda hayatımın çok kıymetli üç beş gününü kaybetmemek için gemiden inen ilk kişi olmak zorundaydım.
O temmuz sabahı küpeşteye dayanmış, Dover’in sarp beyaz kayalıklarının gitgide daha belirgin bir hal almalarını seyrediyordum. Şezlonglarında rahat rahat oturan yolcular bende hayret uyandırıyordu. Vatanlarının ufukta belirişini görmek için başlarını bile kaldırmıyorlardı. Ama belki de onların durumu benimkinden farklıydı. Herhalde bu yolculardan çoğu hafta sonunu geçirmek için İngiltere’den Paris’e gitmişlerdi.

Londra’ya erişince bavullarımı bir otele bırakarak doğru o eski adrese gittim. Ne acı hatıralar canlandı gözümde! Eski ev sahibemi görmek için sabırsızlanıyordum. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak dairenin kapısına vurdum.
O tanıdık ses İçeriden, “Giriniz!” diye seslendi.
Hızla içeri girdim. Poirot odanın ortasında duruyordu. Elinde ufak bir bavul vardı. Beni görünce bunu büyük bir gürültüyle yere düşürdü. “Mon ami. Hasiings!” diye bağırdı. “Monami, Hastings.” Sonra yaklaşarak beni kucakladı.
Ondan sonra heyecanla konuşmaya çalışarak, anlaşılmaz şeyler söyledik. Bağırmalar, heyecanlı sorular, yarım kalan cevaplar, karımın yolladığı haberler, yolculuk nedenlerim bunların hepsi birbirine karıştı.
Biraz sakinleştikten sonra, “Herhalde eski odamda başka biri kalıyor artık,” dedim. “Yoksa burda yine seninle beraber oturmayı isterdim.”
Poirot’nun yüzündeki ifade şaşılacak bir hızla değişti. ‘Tanrım! Ne aksi bîr rastlantı bu! Etrafına bir bak, dostum.”
ilk defa o zaman odanın halini fark ettim. Bir duvarın önünde eski çağlardan kalma koskocaman bir sandık duruyordu. Bunun yakınına bir sürü bavul, boy sırasına göre dikkatle sıraya dizilmişti. Durum açıktı.
“Gidiyor musun?”
“Evet.”
“Güney Amerika’ya.” “Ne?”
“Evet. ne gülünç değil mi? Rio’ya gidiyorum. Ve her gün kendi kendime, ‘Mektuplarımda bundan Haslings’e hiç söz etmedim’,
diyordum. Ah, o beni gördüğü zaman ne kadar şaşıracak!” “Ne zaman gidiyorsun?” Poirot saatine baktı. “Bir saat sonra.”
“Hani her zaman hiçbir şeyin seni uzun bir deniz yolculuğu yapmaya ikna edemeyeceğini söylerdin.”
Poirot gözlerini kapayarak titredi. “Bana bundan söz etme. dostum. Doktorum, böyle bir yolculuğun insanı öldürmeyeceğini kesinlikle söyledi. Zaten bir defa çıkacağım bu yolculuğa. Anlıyor musun? Bir daha da dönmeyeceğim.” Beni iterek bir koltuğa oturttu. “Sana bu işin nasıl olduğunu anlatacağım. Dünyanın en zengin adamının kim olduğunu biliyor musun? Rockefeler’dan daha zengin olan o adamın adını duydun mu? Abe Ryland bu,” “Amerikalı Sabun Kralı’nı mı kastediyorsun?” “Evet. Ryland’ın sekreterlerinden biri bana geldi. Rio’daki bir kumpanyada bazı acayip şeyler oluyormuş. Ryland’ın sekreteri durumu yerinde incelememi istediklerini söyledi. Ben buna razı olmadım. Bana bütün gerçekleri açıkladığı takdirde kendisine bir uzman olarak fikrimi bildireceğimi söyledim. Ama bunu yapamayacağını anlattı. Ancak Rio’ya gittiğim takdirde bana olayla ilgili bilgileri açıklayabileceklerdi. Normal bir durumda artık ben bu konuya kapanmış gözüyle bakardım. Hercule Poirot’ya emretmek büyük bir küstahlıktır. Ama bana teklif ettikleri ücret öyle yüksekti ki. hayalımda ilk defa sadece para yüzünden bir olaya karşı ilgi duydum, Bana vermek istedikleri bir servetti! İşin ikinci ilgi çekici yanı ise. sen dostum. Şu son bir buçuk yıl çok yalnız hissettim kendimi. Kendi kendime. ‘Neden oraya gitmeyeyim?’ dedim. ‘Durmadan budalaca sorunları çözümlemekten bıktım usandım. Yeleri kadar Ün kazandım. Bu parayı alır ve eski arkadaşımın yakınında bir yere yerleşirim.’”
Poirot’nun sevgisinin bu kanıtı beni çok etkiledi. Arkadaşım sözlerini sürdürdü. “Bu yüzden teklifi kabul ettim. Ve bir saat sonra yola çıkmam da gerekiyor. Bu da kaderin cilvelerinden biri, öyle değil mi? Ama sana şunu da itiraf edeceğim, Hastings. Eğer teklif edilen para o kadar fazla olmasaydı belki de hemen karar veremezdim. Çünkü son zamanlarda kendimce bir araştırmaya başlamıştım. Şimdi söyle bana. ‘Büyük Dörtler’ sözleri sana ne ifade ediyor?”
“Bu Versailles Konferansı ‘nda ortaya çıkmış, dört büyük devletle ilgili bir terim sanırım. Sonra film dünyasının da ünlü dört büyüğü var. Daha Önemsiz kimseler de bu deyimi kullanıyor.”
Poirot düşünceli bir şekilde, “Anlıyorum,” dedi. “Bu sözleri belirli bazı durumlarla ilgili olarak duydum. Yukardaki tanımlamaların hiçbiri de bunlara uymuyor. Yanılmıyorsam; bu Büyük Dörtler sözleriyle milletlerarası bir grup kastediliyor. Yalnız…” Durakladı.
“Yalnız ne?” diye sordum.
“Ama bence bu çok güçlü bir grup… Daha doğrusu ben öyle düşünüyorum. Ah, neyse, eşyalarımı toplama işini bitirmeliyim. Zaman geçiyor.”
“Gitme,” diye rica ettim. “Yerini iptal ettir. Seninle aynı gemiye bineriz.”
Poirot. bana sert sert baktı. “Ah, sen durumu anlamıyorsun. Ben söz verdim. Hercule Poirot’nun sözü bu. Beni artık burda sadece bir ölüm kalım meselesi tutabilir.”
Üzüntüyle. “Böyle bir şey olacağı da yok,” diye mırıldandım. “Ama belki de on ikiye beş kala kapı açılır ve beklenmedik konuk gelir.” Bu bayatlamış sözleri tekrarlarken hafifçe gülüyordum.

Related Articles

Belgelerle 2. Abdülhamid Dönemi Kitap Özeti

Gökten Not Yağıyor! – Rosie ve Musa’nın Maceraları Kitap Özeti

Çan’dan Minare’ye Büyük İtiraf Kitap Özeti