Satır aralarındaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum
Halbuki ben sana seni gösteren bir aynaydım
Dökülseydi sırlarım
Sende göremeyecektin
Ben ki kendimi yine sırlardım
Sen kendine yine aynalar bakmasaydın
Buldun mu yüzüne en uygun olanını
Ve ağrılarını saklayabildin mi sırsız aynaların sırrına
Kulaklarıma sağır sesler peydahladım
Beni susarken bölme
Az daha doğduğumuz öyküde ayaküstü ölüverecektik
Anamızdan emdiğimiz acılar burnumuzdan gelecekti az daha
Dipsizliğin de bibi tutarmış sandık sanma oyunlarımızda
Meğer suskunluğumun dibi karaymış,ben kuyu sanmışım
Beni susarken bölme
Yine o ağrıyla uyandım. İnsanın içi ağrır mı hiç? Ağrıyor işte… Dibe yuvarlanıyorum, Ağır geliyorum kendime…kendime birikiyorum kendimi
yabancılaştırarak kendime. Tanıyamıyorum çoğu zaman beni. en sevdiğim çiçek adlarını unutuyorum bazen. Bazen de yürüdüğüm yolu. Geliyor muydum yoksa gidiyor muydum bilmiyorum!?
Aramadığın yerlerde olmayı seçiyorum nedense. Karşılaşma İhtimalimizin olmadığı… Olamayacağı… İlk ışıktan sağa dönüyorum hep. Senden değil, seninle karşılaşmaktan korkuyorum. Şekil değiştirmişiz biz. Ben gidenden, sen gelirken değişen ne varsa bilmediğim; karşılaştığımızda bir şamar gibi
karşılaşmalardan. Korkmak değil bu. Korkudan korkmak benimkisi… Ve anladım ki ayrılığa değil, ayrı kalmaya yeniliyor İnsan…
Çelişkisiz yaşadın son. O yüzden anlayamazsın beni. İçinde hiç “kal”ı olan bir “git’tin olmadı mesela… Bildiğim tek adres, adressizliğimdir benim. Sen hiç bu kadar cesaretli olmadın unutma. Ben yola çıktığımda, geriye dönerken nelere İhtiyacım olacağını hesaplamam. İşte bu yüzden bu ağrı… İçim ağrıyor bak. İnsanın İçi ağrır mı hiç? ağrıyor İşte…
hiç bir çocuğun hem ağlayıp hem de ekmek yemesi gibi bir şey bu ayrılık sonraları. Katmerleşen bir acıyı katık etmek boğazında takılıp duran her şeye… Biliyorum “yarın yeni bir gün doğacak” hikâyeleri, İnananını kanatır en çok. O yüzdendir sadaka vaatlere tenezzül etmeyişim. Ucuz umutlar lütfetme adamlığıma… Sen bir tek savaşarak yenilmesini bilirimi Ve ki İmam böylesi bir yenilgiden. Utandırma adamlığımı bu ağrılı geçmişin ağaran ….
yüzünün hangi oylumuna tutulsam
uçsuz uçurumlara düşüyorum
ağlayınca şişen göz kapaklarında
hangi tankerleri yüzdürdün
bu akşam sığınağımıza kaçan birkaç damla
yağmur gözyaşına mı karıştı
yoksa fala değilm bu sessizlik ikimize beni susarken bölme
satır aralarımdaki sızıntıdan kendimi ele veriyorum
hâlbuki ben sana seni gösteren bir aynaydım
dökülseydi sırlarım
sende göremeyecektin
ben ki kendimi yine sırlardım
sen kendine yeni aynalar bakmasaydın
buldun mu yüzüne en uygun olanını
ve ağrılarını saklayabildin mı sırsız aynaların sırrına
kulaklarıma sağır sesler peydahladım
beni susarken bölme
at daha doğduğumuz öyküde ayaküstü ölüverecektik anamızdan emdiğimiz acılar burnumuzdan gelecekti az daha dipsizliğin de dibi tutarmış sandık sanma omuzlarımızda meğer suskunluğumun dibi karaymış ben kuyu sanmışım beni susarken bölme
merhemine biraz ağrı sor biraz toros
yol ortasında adresim yutuluyor bırakma ellerimi
dur’u durdurmayın duramıyorum
durak sandığımda köprüleri
oysa her şeyi birleştiren köprüler yine ayırdı bizi
saçlarına sakladığın rüzgârı biraz savunan
açılmayacaktı bu kıyı şeridinden
zulamdaki sardunya suskuları
beni susarken bölme
….
Bir önceki yazımız olan Sil Baştan Kitap Özeti başlıklı makalemizde Ken Grimwood kitapları, Ken Grimwood romanları ve Ken Grimwood Sil Baştan kısa özeti hakkında bilgiler verilmektedir.
Read more http://www.kitapozeti.org/beni-susarken-bolme-kitap-ozeti.html