Roman özetleri

Beddiüzzaman Said Nursi Olayı Kitap Özeti

Yazarının “modern Türkiye’de din ve toplumun kaynaştığı yolları kavrama yönünde bir ön çalışma” olarak nitelediği kitapta, Müslüman düşünür Said Nursi’nin hayatı, Türkiye toplumunun din, ideoloji, bilinç sorunları ve modernizm olgusu ele alınıyor. Bediüzzaman’ın özellikle reformların yabancı kültürlerle birlikte gündelik hayatımıza girip yerleşik usüllerimizi zorlayan pratiğine karşı mücadelesi inceleniyor.

ÖNSÖZ

Bu kitap, modern Türkiye’de din île toplumun birbiriyle kaynaştığı yollan kavrama yönünde bir ön çalışmadır. Bedi ûzzaman Said Nursi’nin kendi takipçileri nezdinde sahip olduğu özel cazibe, gerek bu tür bir konunun ele alınışı gerekse dinle toplumsal ilişkilerin içice geçmesinin dinamik yansımasını meydana getiren toplumsal süreçlerin çözümlenmesini sağlama yolunda atılmış bir adımdır. Dünya iletişim devrimi, Türk siyasal ve toplumsal reformları. Türkiye’deki düşünsel gelişme ve din tarihinin Said Nursi biyografisi bakımından önem taşıyan yönleri gibi bazı alanlarda, birbirlerine paralel gelişmeleri izlemeye çalıştım. Ancak bu paralel gelişmeler arasında güçlü nedensellik bağlan kurma yönünde bir girişimim olmadı. Gene de, bütün bunların, birbirlerini tamamlayan bir tablo ortaya koyduklarına inanıyorum. Tesbit ettiğim bağlantıların, modern Türk toplumunda dinin rolü konusunda yapılacak başka çalışmalar için bir sıçrama tahtası işlevi göreceğini umuyorum.
Çalışmalarım sırasında bana önemli yardımlarda bulunan çok sayıda kişiye teşekkür borçluyum: Profesör Albert Hourani ve Oxford Üniversitesi St. Anthony Koleji Ortadoğu Merkezi, 1980 82 döneminde konuk öğretim üyesi olarak beni okullarına davet ettiler. Profesör Hourani’ye, sürekli teşvikleri ve çalışmanın ilk yazımlarını okuduğu için teşekkür ederim. Dr. Roger Owen, ilk bölümlerden bazıları üzerinde yorumlarda bulundu. Cambridge Üniversitesi’nden Profesör Ernest Gellner’e ise, aynı konuyu kendisinin ele alması durumunda ortaya atacağı soruları cevaplandırma fırsatını verdiğinden kendisine Özellikle borçluyum. Profesör Dale Eickelman, yazdığım bölümlerden alıntı yapma isteğiyle, tahlillerimin değer taşıdığına inanmamda teşvik edici oldu. Profesör Michael Meeker ve Alan Duben, çatışmanın tamamlanmış haldeki yazımını okudular. Profesör Hamid Algar, beni, çözümlemek üzere önerdiğim İslâmiyet’le ilgili malzemenin hedeften pek de uzak düşmediğine inandırdı. Bütün bu katkılardan yararlandım; gene de, çaUşmada görülebilecek kusurlar bana aittir.
Said Nursi’nin takipçileri tarafından yayımlanan Yeni Nesil gazetesinin yayın kurulunda görevli dostlara özel bir minnet borcum var. Burada, yazdığı Said Nursi biyografisi Nurcu hareketi İncelemeye yönelen herhangi biri için vazgeçilmez bilgiler içeren Necmettin Şahiner’e özellikle teşekkür ediyorum. Son olarak belirtmeliyim ki, eğer Cemil Meriç bir din âlimi kimliğiyle yaptığı katkılar konusunda dikkatimi çekmemiş olsaydı, Said Nursi’yi bir araştırma alanı olarak seçmezdim. Bana açıp, paylaşmama izin verdiği görüşleri için Meriç’e hep minnettar kalacağım.
Bu kitabın bölümlerini okuyan pek çok dostumdan tek tek söz etmedim; ancak, onları unutmuş değilim elbette. SUNY Press’den Marilyn semerad’a da, yayın sürecinin her aşamasında sergilediği titizlikten ötürü teşekkürlerimi iletiyorum.

GİRİŞ

Türkiye’de İslam araştırmaları, Cumhuriyet’in İlk yıllarında gelişim gösteremedi. Cumhuriyetçi rejimin laik devlet düşüncesine dayalı kuruluş miti, böyle bir gelişimi engelledi. Köklü nitelik taşıyan laikleştirici reformlarıyla yeni Türkiye’nin ilk yirmi yıllık tarihi, söz konusu mitin bu yönlerim daha da belirginleşirdi. Yüzyılın ilk yirmi yılında Osmanlı aydınlarının zihinlerini meşgul eden dinsel tartışmalara dair başlıca kaynaklar, 1925 50 dönemi için bakıldığında, ancak Cumhuriyet öncesinden kalma tozlu risalelerdi.
Laikleşme sürecinin 1950′den başlayarak hız kaybetmesiyle, din üzerine yayınlar da önemli ölçüde arttı. İslam klasiklerinin Latin alfabesiyle ya da Türkçe basımı dinsel alandaki en son yayınların bir bölümünü oluşturdu. Buna karşılık, din üzerine yapılan en yeni akademik çalışmalar, çok büyük oranda, kurumlaşmış İslâm ile ilgili araştırmalarda toplandı. Önde gelen şeyhülislamların fetva mecmuaları, din eğitim merkezleri (medreseler) üzerine yapılan incelemeler, “bilim kurumlarının” (ilmiyye) yani 19. yüzyıla kadar fakihlik, kadılık ve müderrislik konumlarını dolduran tahsilli Osmanlı Müslüman sınıfın tanıtılması gibi…
Bütün bunlar, din konusunda araştırma yapanlar için ilgiye değer. Ne var ki, söz konusu çalışmalar, yerel basın ve birçok polemik kitabı tarafından da yansıtıldığı üzere, günümüz Türkiyesi’nde din konulu günlük yorum ve tanışmalarda gözlenen derin tarafgirliğin ve sertliğin ipucunu vermemektedir. Bu tür tartışmalar, Türk muhafazakârlığının sadece dinsel bir eksen etrafında döndüğünü, buna karşın “ilerici” tavrın Kemalist Jakobenizmde toplandığını bize iletmemiştir. Bugün Türkiye’de din üzerine sûren tartışma, aslında canlı bir nitelik taşımaktadır. Bütün Türkler aynı tartışmanın, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet Türkiyesi’nin ideolojik temellerinden bazılarını yeniden gündeme getirdiğinin de farkındadır. Türk aydınlan bir dönem, tarikat faaliyetlerinin yeniden boy göstermesine, dinî eğitimin yayılmasına ve birtakım karizmatik hatiplerin genç zihinleri yoldan çıkarmasına karşı ateşli bir kampanya yürüttüler. Radikal İslamcılar da ki bugün muarızlarının konumunda çatlaklar bulma konusunda daha yetkin durumdadırlar bu kampanyaya kendi silahlarıyla cevap verdiler. Burada, derinlere kök salan dünya görüşü, değer ve davranış ayrılıkları görmek mümkündür. Bunlar ise çağdaş dünya İle buluşan Türkiye’nin ayrılmaz birer parçasını oluştururlar.
Türkiye’de laik konuma sahip kesimlerin en sen eleştiri yönelttikleri dini önderler arasında Bediüzzaman Said Nursi (1876 1960) de görülür. Bu kesimler nezdinde Said Nursi geriliğin öz simgesidir. Said Nursi’nin takipçileri, uzun bir dönem boyunca, yasadışı dinî propagandayla suçlanmamak için, kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Ancak yasalar, savcıların öfkelerini dönem dönem üzerlerine çekecek ölçüde muğlaktır.
Gerçi 1950′lerden bu yana, laik aydınların sergiledikleri tulumda daha anlamlı bir merak, daz bir lanetlemenin yerini almış bulunuyor. Ne var ki, İslam’ın son zamanlardaki canlanışı sonucu laik yaşam tarzının gerçek bir tehdide uğraması, tavırların bir kez daha sertleşmesine yol açmıştır. Said Nursi gibi bir dini önderin sağladığı başarının karşı tarafta yer alanlarda ilgi uyandırması ve böylelikle yarattığı etkinin nedenlerini ortaya koyma girişimlerine yol açması beklenirdi. “Gerici”, “düzenbaz” ve “istismarcı” türünde sıfatlar ise bu ihtiyacı karşılayacak fikirler değildir.
Son on yılda, Nurcuların dini bağlanmalarını açıklamada ve Cumhuriyet dönemindeki laikleşmenin ortaya koyduğu diğer konulan ele almada, saygın akademik çalışmalar belirli bir boşluk doldurmuştur. Siyaset bilimcileri, bu alanda başı çekenler olmuşlardır. Ayrıca Marksist teoriciler de, yoksul kesime özgü bir korunma ve kimlik belirtme aracı olarak İslâmın etkisini açıklamaya koyulmuşlardır. Ancak, sorunun daha pek çok yünü çözülmemiştir. Elinizdeki çalışma, Said Nursi gibi bir insanın yarattığı etkinin dayandığı temelleri ve kaynaklan ortaya çıkarma yönünde bir girişimdir ve hayatı boyunca onun kişiliğinde buluşan çeşitli etkilerin tanımlanmasından ibarettir. Çalışma, dini bir önder olarak Said Nursi’nin hayatına katkıda bulunan unsurların karşılıklı bağlantısına İlişkin sistematik bir açıklama getirmemektedir. Bediüzzaman’ın hayatına ve öğrencileri üzerindeki etkisine en çok ışık tuttuğunu kabul ettiğim kavramların seçiminde, kültür, kültür çerçevesinde de toplumsal İlişkilerden kaynaklanan lehçe, söylem ve toplumsal pratik kavramlarını kullandım. Lehçe derken, toplumsal ilişkilerin belirli bir alanında kullanılan özel dili kastediyorum. “Söylem” ise bu lehçenin, daha belirgin pratik kaygıların aracılığıyla şekillendirilişidir.
İslam dini üzerine yazanlar, İslamiyet’in yalnızca bir dini inançtan ibaret kalmadığım, toplumlardaki hayatı şekillendirdiğini, siyasi yükümlülükler İçin temel sağladığım, kısacası gündelik hayatla toplumsal ve siyasal örgütlenmenin en küçük boşluklarına bile nüfuz ettiğini belirtmişlerdir. Bu yazarların açıklamadıkları ise böyle bir toplumun kendini hangi süreç içinde yeniden ürettiğidir. Benim ileri sürdüğüm husus, bu toplumları meydana getiren üyelerce yaygın biçimde kullanılan islami bir lehçenin, aynı toplumların kendilerini yeniden üretmeleri süreciyle bağıntılı olduğudur.

“Lehçe” ve “Söylemlerin Kullanımı Üstüne Bir Not

Bu noktada, lehçe ve söylemle neyi kastettiğim konusunda bir açıklık gerekli olabilir. Lehçenin anlamını, kök paradigmalar olarak nitelendireceğim unsurlara atıfta bulunarak sergileyebilirim.
“Kök paradigma”, bireyler için kültürel “haritalar” olarak işlev gören anlam kümelerini tanımlamak üzere Victor Turner tarafından kullanılan bir deyimdir. Bunlar, kişilere, kendi kültürleri çerçevesinde bir yol bulma imkânı sağlarlar. Turner’in kendi ifadesiyle:
“Süreçlerin açık âdet ve kurallarla koşullandırılmadığı, belirlenmediği ya da yönlendirilmediği durumlar için ileri süreceğim hipotez şudur: Bu durumda belli başlı aktörler, sosyo kültürel süreçteki ana akımın ve bu sürecin eğilim ve kalıplaşmış durumlarda tekrarlanan hareket modelleri gibi İnsanları topluma katıcı araçlarının ötesinde şekillenen sübjektif paradigmalar tarafından yönlendirilir. Bu tür paradigmalar, taşıyıcılarının davranış biçimini, zamanlamasını etkilemektedir.” (Turner, 1974,67).
Bu araştırmada da görüleceği gibi Said Nursi, “âdet ve kurallar”ı kusurlu veya gücünü kaybetmiş bulan veya bunların gayri meşru sayıldıklarını gören çok sayıda insana ….

Bir önceki yazımız olan Sil Baştan Kitap Özeti başlıklı makalemizde Ken Grimwood kitapları, Ken Grimwood romanları ve Ken Grimwood Sil Baştan kısa özeti hakkında bilgiler verilmektedir.

Read more http://www.kitapozeti.org/beddiuzzaman-said-nursi-olayi-kitap-ozeti.html

Related Articles

Cami Resimleri

admin

Kıpti Sırrı Kitap Özeti

Edgar Sawtelle’nin Öyküsü Kitap Özeti