Biyografi

Aşık Veysel’in Doğum

 Sivrialan Köyü’nün yarı çıplak çocukları, güneşlenmek için bir duvar dibine çömelen Karaca Ahmet’e doğru, çığlık çığlığa koşuşmaya başladılar :

— Müjde Haraca Emmi Müjde! Müjde!

Karaca Ahmet, esmer yüzünü yerden kaldırdı. Çocuklara gözlerini kısarak baktı:

— Ne müjdesi? Hayırdır inşallah? Ne olmuş ki?

Buğday benizli çocuklar, kirden çatlamış elleriyle Karaca’nın ceket eteklerine, omuz başlarına yapışıp çekiştirdiler:

— Bir oğlun daha oldu Karaca Emmi! Bir oğlun daha oldu. Müjdemizi isteriz!

Karaca Ahmet, çocuklara inanmadı. Hepsini birer birer süzmeye başladı. Karısı Gülizar, gerçi hamileydi; ama doğuma daha zaman var sanıyordu. Etrafını çeviren yüzlerde hiçbir yapmacık ifade yoktu. Oturduğu yerden doğruldu. Heyecanla ve merakla sordu:

—Essah mı diyorsunuz? Essah mı?

Çocuklar, birbirleriyle yarışırcasına yemine başladılar :

— Vallahi da essah! Billah’a da!

Karaca Ahmet gülümsedi. Üstüne başına bir çeki düzen vermek istedi. Köyün en fakir çiftçileri arasındaydı. Bir ara, kendisine koşan çocukları sevindirmeyi düşündü ama cebinde, onların avuçlarına sıkıştıracak birkaç kuruşu olsun yoktu. Birden bu şamata kalabalığından sıyrılıp koşmaya başladı-Toprak damlı evinin eskimiş, çarpılmış, kararmış, yer yer çatlamış kapısından içeri girdiği zaman biraz çalı çırpı, biraz tezekle yakılmış derme çatma ocağın, etrafa yayılan dumanı genzini doldurdu. Karısı, ateşe yakın serilen bir yer yatağına uzanmış, yamalarla kaplı yün yorganını, göğsünün üstüne kadar çekmişti. Sağ yanına aldığı kundaklı bebeğinin yüzünü, boncuk işlemeli al bir tülbentle örtmüştü. Birkaç komşu kadın, loğusayı «al basmasın» diyerek, işlerini bırakıp gelmişler, ocağın etrafına, odanın loş köşelerine çömelmişlerdi. Karaca, eşiği birkaç adım geçtikten sonra, nefes nefese durdu. Bir süre karısına birşeyler söylemek için yutkunduysa da konuşamadı. Sonra usulca gelip bebeğin başucuna diz çöktü. İri nasırlı elleriyle al renkli tülbenti kaldırıp baktı. Çocuk rengi çoktan atmış bir eski önlüğe kundaklanmış bir cennet gülü gibi sessiz ve hareketsiz duruyordu. Kara teşbih tanelerine benzeyen gözleri iri ve güzel bakıyordu. Karaca Ahmet, neden sonra, yüzünü karısına çevirdi:

— Oğlan mı Gülizar?

— Heya ! Oğlan !

— Şaştım kaldım Gülizar! Sen davar sağmak için dağa gitmemiş miydin? Sütü ne zaman sağdın? Eve ne zaman döndün? Oğlanı ne zaman doğurdun kız? Şaştım kaldım vallahi!

Gülizar, pembe yanaklarını daha da güzelleştiren bir gülümsemeyle kocasına baktı:

— Heee! dedi. Koyunları sağmak için dağa gidiyordum. Evden çıkınca hiçbir şeyim yoktu. Yolu yarıladığımda, yani, Ayı Pınar’ı Otlağına vardığımda sancılarım arttı. Baktım yürümenin imkânı yok. O zaman bir dulda yere oturup bir çalı dibinde oğlanı doğurdum.

— Tek başına mı Gülizar,?

— Tek başıma! Oğlanın göbeğini taşla kesip önlüğüme sardım. Bir süre sonra, o yoldan davara giden komşu kadınlar, beni görüp geldiler. Çocuğu yeniden şuna-buna sarıp sarmaladılar. İşte oradan kalkıp yürüye yürüye eve geldik. Al sana yeni ve taze bir çocuk!

Komşu kadınlar, Karaca’ya tekrar tekrar: Gözün aydın! dediler. Çocuğun analı-babalı büyümesini dilediler.

Karaca Ahmet, iri nasırlı ellerini göğsüne bastırarak ve bütün dişlerini göstererek gülümsüyordu :

— Sağ olun komşular! diyordu. Var olun! Bir oğlum daha olursa adını Veysel koyacağım diye gönüllenmiştim. Oğlanın adı Veysel olsun! Allah ömrünü uzun, bahtını açık etsin!

Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü’nde, 1894 yılının Eylül veya Ekim ayında Âşık Veysel böyle doğdu.

 

 

Sonrası Aşık Veysel’in Doğum Eğitim Sitesi ilk ortaya çıktı.

Aşık Veysel’in Doğum

Related Articles

Ahmet Haşim Edebi Kişiliği

admin

Ahi Ahmet Çelebi Kimdir, Hayatı, Eserleri

admin

Uluğ Turanlıoğlu Hayatı ve Eserleri

admin