Bookstagram || Kristal Kitap (@kristalkitap)'in paylaştığı bir gönderi ()
Türk yazarlardan çekinirim, üstelik bir de fantastik yazıyorsa uzak durmaya gayret ederim. Görüşüm: tatmin edici olamıyorlar. Ama Özge Ilık'a teşekkür ediyorum, gerçekten. Haksızlık ettiğimi bana kanıtladığı için. Ve kitabını okumakta bu kadar geç kaldığım için de özür diliyorum. Çok tatlı bir kitaptı! Neden bu kadar ertelemişim anlam veremiyorum. Büyük bir potansiyeli var. Fantastik okumayı seviyorsanız üstüne bir de Türk yazarlara şans vermek istiyorsanız Özge Ilık'ı es geçmeyin derim. Ezgi'ye de beni gaza getirdiği için teşekkürlerimi sunuyorum. O olmasa belki hâlâ cesaretimi toplayamamış olurdum.
Kitabın en büyük başarısı, karakterler Türk olmasına rağmen ne kurgunun ne hikayenin fantastik öğelere karşı eğreti durmaması. Benim Türk yazarları başarılı bulmama sebebim genelde budur. Okurken şöyle bir göz devirirsiniz. Karakterlerin doğaüstü güçleri yakışmaz çoğu zaman, yapmacık durur. Özge'nin hikayesinde ise böyle bir iticilikle karşılaşmadım. Aksine doğal duruyordu.
16 yaşında yazılmaya başlanmış bir kitabın kurgusunun ise titizlikle hazırlanmış olması, başka bir artı yön değil de nedir şimdi? Sorarım kitabı okumayan kesime! Gel de bana şans ver diye bağırıyor kitap resmen. Temeli sağlam bir kurgu var karşımızda. İyi düşünülmüş, şifrelerle hikaye güçlendirilmiş ki öyle basit sırf yazılmış olmak için yazılan şifreler değil bunlar! Yani ben şifrelerin hiçbirini çözemedim. 😀 Gelin siz düşünün ne kadar ciddi bir emek olduğunu. Bir de Kuzey için yazılmış bir şarkı sözü vardı ki çok şirindi. Yerim.
Koca kitapta, 576 sayfa, eksik bulduğum yönlerden ziyade takdir edersiniz ki fazla bulduğum noktalar vardı. 😀 Kitabın kurgu editörü ben olsam bu sayfaları çıkartırdım dediğim yerleri keşke editörü de görebilseymiş. O zaman göz korkutacak 576 sayfa rahatça bi 400 ye düşer, okuru da bir panik sarmazmış bunca sayfa nasıl bitecek diye. 😀
Mesela; daha en başlarda bir sayfa vardı ki Nisan kendisini Jay'e tanıtıyordu. Çok da gerekli bir sahne değildi. Oranın komple çıkartılması gerekiyordu bana göre. Hem sayfadan kazanırdık hem de karakteri bir anda tanımak yerine hikaye boyunca merakımızı korur ve adım adım tanırdık. Aklımızın bir köşesinde bizi meşgul tutacak "Acaba Nisan merkeze nasıl düştü, ona ve ailesine ne oldu?" sorularla daha dinamik tutardı okuma sürecini.
Sonra, bilgiler okuyuculara başlarda diyaloglar halinde aktarılmış. Bilgiler doğal yolla verilmiyordu yani. Bu kısmı detaylıca anlatmayacağım ben şimdi, üşendim. Ezgi gayet örneklerle vs. güzelce aktarmış. 😀
Bir de her şifre sonrası karakterlerin biri zekasını konuşturarak mitolojik efsaneler, tarihi mekanlar hakkında detaylıca nefes almadan bilgi yüklemesi yapması, okuyucuyu o andan koparıyordu. Ben olsam bu detaylarda kesintiler yapardım dediğim bir diğer nokta da buydu.
Ek olarak Nisan'ı daha güçlü bir karakter olarak görmek isterdim ben. Şöyle diyeyim: Başlarda bayılıp bayılıp hastaneye kaldırılması karaktere biraz "kurtarılmaya muhtaç" bir tip çizdiğinden bu tür sahnelerin de azaltılmasını isterdim. En azından bir yerde kaçak bir hırsızla karşı karşıya gelip kolu kesildikten sonra bayılmasa iyi olurmuş demiştim.
Ama tabii tüm bunlar fazlalık. Birer eksiklik değil. O yüzden daha bi rahat göz yumuluyor, es geçiliyor. Kurguya da herhangi bir etkisi olmadığından bir tatminsizlik yaşatmıyor.
Ben kitabı genel olarak sevdiğim için ve daha fazla Jay okumak istediğimden devam kitabını bekliyorum.
Umarım en kısa zamanda raflarda ikinci kitabı görebiliriz.
Ruhunu vücudundan çıkarıp başkalarının zihinlerine girebilen, onların anılarını değiştirebilen lise öğrencisi Nisan, yetenekli bir hırsızdır. Kendisi gibi hırsız olan en yakın arkadaşı Derin ve sırlarını bilmeyen "normal" dostları Hilal, Kuzey ve Arda dışında hiç kimsesi yoktur.
Hırsız ırkını tehdit eden bir virüs, onu ve arkadaşlarını filozof taşını dünyanın farklı yerlerinde aramaya itince, Nisan geçmişi, kendisi ve arkadaşlıkları ile ilgili bildiklerini sorgulamak zorunda kalır. Ve de en önemlisi, arkadaşlarına duyduğu sevginin sınırlarını..