Bireysel Gelişim

Cavidname Kitap Özeti

Aşık mısın? Mekandan mekansızlığa yürü
Kendine haram kıl şu korktuğun ölümü
Ey mezar içinde ölü gibi yatan sen
Dirilmek mümkün Sur borusu ötmeden!
Gırtlağında hoş ve güzel nağmelerin varken
Nice sürer kurbağa gibi çamurda inlemen?
Bin üzerine zamanın ve mekanın
Çöz bağını şu dolaşmış zünnarın
İki göz ve kulağını daha da keskinleştir
Gördüğün her şeyi aklına yerleştir
Karıncaların sesini işiten kişi
İşitir zamaneden zamanenin gizini
Perde yakıp göze esir olmayan
O etkili bakışı iyice öğren benden

MEVLÂNA ve İKBÂL

Şâir Ahmet Metin Şahin’in senelerce sabırla çalışarak manzum olarak dilimize çevirdiği tasavvuf edebiyatımızın şaheserlerinden sayılan “CAVİDÂME’yi okumaya başlamadan önce ikbâl hazretlerinin nasıl olmuşta Hazreti Mevlâna’nın te’siri altında kaldığını kısaca gözden geçirmemizde fayda vardır.

Şarkın yetiştirdiği en büyük dahilerden olan İkbâl. Hz Mevlâna’nın çok tesiri altında kalmıştır. O, Avrupanın en büyük ilim merkezlerinde senelerce okumuş, İngiltere’de Cambridge Üniversitesini bitirdikten sonra, Almanya’da Münih’de felsefe doktoru payesine ulaşmıştır. İkbâl (1873  1938) hem büyük bir şâir, hem büyük bir feylezof, hem büyük bir âlim, hem de büyük bir inşadır. Pakistan’ın kurulduğunu görmeden Hakka kavuşan bu büyük vatanperver. Pakistan’ın kurulmasında büyük bir rol oymadığı için Pakistan’a (İkbâlistan) dense gerekirdi düşüncesinde olanlar vardır. Kendi memleketinde İslâm ilimlerinde hayli bilgi sahibi olduktan sonra Avrupa’da bulunduğu sıralarda Batının yetiştirdiği en büyük ilim adamlarını tanımış, en meşhur feylezoflarının. doktrinlerinin derinliklerine inmistir. O bir allâmedir. Yani âtilerin âlimidir. Gerek Batı ve gerek Doğuda yetişen dünyaca tanınmış en büyük feylezoflarının. bilginlerinin sârilerinin, ediplerinin eserlerini okuduktan sonra Hz. Mevlana’nın fikirlerini ve âşk görüşlerini benimseyerek onu kendine mürşid etmiştir.

Bu bakımdan şark ve Garbi kültürü ile tanıyan, şark ve Garbi çevreyi tanıyan İkbâl gibi büyük bir aliâmenin kendisinden yedi asır önce yaşamış Mevlana’nın te’siri altında kalması, O’nu kendisine mürşid_ ve rehber etmesi büyük bir hadisedir. Bu sebeple İkbal’i mümkün olduğu kadar tanımaya çalışalım. İkbâl, Mevlâna da herkesin göremediği hususları görmüş, kendi sezisine, anlayışına göre adetâ Mevlâna’yı yeniden keşf etmiştir, Mevlâna’nın âşkının sonsuzluğu içinde bir yerde durup kalması, gayeye, emele ulaştım demesi, manen vardığı bir makamda hiç durmaması, dâima ileri hep ileri gitmesi. İkbal’i çok etkilemiştir. Mevlâna Hak yollarında yürüyenlere, hakikate varmak isteyenlere şunu tavsiye ediyordu:

“Bu Hak kapusu, ucu bucağı olmayan bir kapudur. Sonu yoktur. Bu yolda, herhangi bir yere varırsan, sakın, yeter diye. durma.. İleri… Bir rubaisinde şöyle buyurmuştur:

“Hergün benim için, yeni bir yola çıkmamı, yeni mesafeler almamı gerektirir.” İkbâl, bu düşüncelerde, kendi düşüncesini bulmuştur. Çünki İkbâl’a göre de. hayat, sadece yaşamak; var olmak değil, gelişmektir, kemâle ulaşmaktır Hatta kemâlden de ötelere gitmektir. Hayat hiç durmayan bir akış. bir inkişef bir tahavülden ibarettir. İnsan, dünyaya çalışmak, birşeyler yapmak için gelir, insanın kıymeti ancak çalışma ile ölçülür.

Kur*anı Kerim’de “İnsan için çatışmaktan başka birşey yoktur!” diye buyrulmaktadır. İnsan, çalışmak, didinmek, hayatını kazanmak mecburiyetindedir.

İnsan, ibadet etmek, kulluk yapmak için yaratılmıştır. Amma bu kulluk, bir köşeye çekilmek, miskince oturmakla olmaz. Çalışarak, hem kendine, hem yakınların, hem do milletine faydalı işler yaparak elde edilir.

İslâmiyette sonradan giren “Fatalizm” kaderciliği Mevlâna’da, İkbâl’da reddetmişlerdir.

İnsanın çalışması, didinmesi bazen insanı başarıya ulaştırmayabilir. İnsanın başarıyı elde edememesinden ötürü ye’se kapılıp, kendini bırakmaması, aylak olmaması gerekir. Yine çalışması yine didinmesi gerekmekledir. Bu sebeple Hz. Mevlâna:

“Birşey elde edeyim diye, çalışmamak bile uyumaktan daha İyidir.” diye buyurmuştur.

İkbâl ise;

(Peyam i meşrik sayfa : 62) “Eğer senin elinden nadiren iş gelse de çalışmak mahsulü olduğu için. o iş, günah bile olsa, sevâb hükmüne geçer.” diye yazmıştır. Mevlâna bütün eserlerinde kaderciliği red etmiş, ihtiyarî hareketi, çalışmayı, uğraşmayı ve mücadeleyi tavsiye etmiştir. Mevlâna’nın şiirlerinde daima hareket ve hayat havası eser. O uyuşturucu değil uyandırıcıdır.

Eğer ağaçta hareket kabiliyeti olsa idi de, ayağı ile. başı ile bir yerden bir yere gidebilirdi, ne testere azabı çeker ne de balta yaralan alırdı.” Diye başlayan şiirinde Hz. Mevlâna hep hareketi mücadeleyi tavsiye etmektedir.

Bu şiirin sekizinci beytinde Mevlâna : “Boş durma, kendinden kendine seferet!” diye buyurmaktadır. Mevlâna’nın bu tavsiyesi, yani, kendinden kendine sefer etmek, kendinde, kendini arama keyfiyeti İkbal’e göre hayatın esas gayesi, her insanın kendi şahsiyetini idrâk etmesi, kendinde kendini bulması, kendindeki gizli kuvvetten istifâde ederek, kâinatın terakkisine, ilerlemesine hizmet etmesidir.

İnsanın kendinde bulunan ilâhi emaneti idrâk ederek, ondan kuvvet alması, onun gücü ile, büyük işler başarması. Kur’an’ın haber verdiği gibi yeryüzünde Allah’ın halifleri olması gerekmektedir. (Bakara Suresi: Ayet 30)

İkbâlin’in hayat görüşü “kendini tanıma, bilme” görüşüdür. Bu yüzden, O. insanı kendinde bulunandan haberdâr ettiği için: “Prophet of Reliyion of seof” (kendini bilme dininin peygamberi) sayılmıştır.

Abdurrahman Cami. Mevlâna için ‘Kitabı vardır fakat Peygamber değildir” dediği gibi, şâir Guvaini de ikbâl için “insanlara kendilerinde bulunandan haberdar etti, peygamberlik yaptı ama, ona peygamber denilmez” dedi. İkbal’in Hz Mevlâna’ya gönül vermesinin, onu mürşid edinmesinin sebebi, Mevlâna’nın düşüncelerini, görüşlerini tamamiyle benimsemesi, böylece Mevlâna’da kendisini bulmasıdır. Hz. Mevlâna, insanın kendinde bulunanı keşf etmesini, ve kendine âşık olmasını… buyurmaktadır. Bir rübâsinde:

(Ey hakikatden haberi olmayanlar, ben kendi kendime âşık olmak istiyorum.) diye buyurmuştur. Başka bir rubailerinde de:

(Rubaiyatil 1921)

“Sen ilâhî bir kitabın, bir nüshasının. Sen kâinatı yaratan Hakkın güzelliğinin bir aynasısın. Dünyada ne varsa senden dışarda değildir. Ne istiyorsan, sen, onu kendinden iste, kendinde ara!” İkbâl bir rubaisinde aynı düşünceyi belirtmektedir.

(Armağanı ı Hicaz : 173)

“Kendinde Hakkın varlığından bir varlık vardır. Kendine, Hakkın tecellesinden bir tecelli vardır. Bilmiyorum ki elde edilen bu inciyi eğer edebin deryası olmasaydı nerede bulunurdu!” Hz. Mevlâna yine aynı görüşü bir beyti âlilerinde şöyle ifâde buyurmaktadırlar.

(Divan ı Kebir 3.1426)

“Sen herhangi bir inciyi görürsen, o incinin İçinde, öte yüzünde başka bir inci ara. “Çünkü her zerre içinde bir define gizlidir.” diye söylenip durmaktadır.

(Peyam  i Meşrik : 96) “Sağa sola bakma, sen kendine bak. eteğim boşlur, diye de sakın üzülme, senin gönlünde bir dolunay gizlidir.”

İnsan nasıl kendini bulur? Kendinde   bulunanı hisseder? Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, bende, benden içeru” diye haber verdiği (ben)i nasıl bulacağız? Tanınmış Mevlevi şâirlerinden Esrar Dede merhum da:

(Ben ben dediğim, ben dediğim “sen”sin hepi) diyerek Hakka niyazda bulunmuştu.

Hallacı  Mansur Hazretleri : Kendinde bulunanı hissetmiş, heyecana kapılmış, kendini kaybetmiş : “Ben Hakkım!” diye bağırmış, bu yüzden darağcına asılmıştır.

Büyük mutasavvıf Serrac Hazretleri : “Gerçek varlık, yalnız Allaha ait olduğu için, ondan başka kimsenin “Ben” demeye hakkı yoktur.” diye buyurmuştur. Gerçektende, deriden, sinirden, etten, kemikten, ibaret, çürümeye mahkûm bu fâni. bu zavallı varlık nasıl olur da “ben” diyebilir? Bilindiği gibi insanda, iki “ben” vardır. Biri “Rahmani ben” Öteki “Şeytanî ben” yahut “nefsânl ben” Şeytanî ben insanı şaşırtıyor, gerçek “ben” beni bulmasına, hakikata varmasını engel oluyor. Şâirin dediği gibi:

Ben bu yolu böyle buldum, / Bana benlik hlcâb İmiş. Okudum, anladım bildim, / Bana benlik hicâb İmiş. Netsanî benlik bize hicâb olmaktadır.

Related Articles

Sinekli Bakkal Geniş Özeti

Cennete Bilet Kitap Özeti

Büyük Dörtler Kitap Özeti