Roman özetleri

Bir Genç Kızın Gizli Defteri Kitap Özeti

25 Nisan

Okuldan nefret ediyorum!

Sıska kızlara bayılan oğlanlardan nefret ediyorum!

Ve de, şu ara en çok annemden nefret ediyorum!

Dün annemle yine atıştık. Aman aman, ne öfke, ne öfke. Neymiş, beni elimde fıstıklı dondurmayla yakalamış! Zaten babam seyahate gideli acayip sinirli. Menopoz dönemine mi girdi ne?

Geçen gün Yeşim’le konuşuyorduk da, onun annesi de vara yoğa bağırıyormuş. O da bizimki gibi bir yelpaze edinmiş, ikide bir ter basınca yelpazesiyle serinlemeye çatışıyor, bir yandan da bir sürü huysuzluk ediyormuş. Neyse, biz gelelim bizim olaya.

Bir elimde şöyle dolgun bir fıstıklı dondurma külahı, öbür elimde aile boyu kola şişesiyle tam kapıdan giriyordum ki, annemle burun buruna gelmez miyim? İşte ben, kötü zamanlama diye buna derim. Annemin en sinirli olduğu zaman, işinden eve geldiği ilk bir saattir O kritik saati atlattıktan sonra, “Ee, anlat bakalım, bugün neler oldu,” der, ben de ancak o zaman ağzımı açarım.

Orada durmuş, bir elimdekilere, bir yüzüme bakıyordu, ama ne bakış. Tanrım!

“Yinemi abur cubur?”

(Oysa bir türlü anlatamadığım, abur cubur değil, moral yiyecekleriydi onlar. Bugün iki sınav vardı ve çalışırken dondurmayla kola insana güç veriyor.)

“Sen bu gidişle dünyada kilo veremezsin!”

(Teşekkürler, sağ ol anneciğim, yani çok güzel moral verdin Ben de biliyorum şişko ve sivilceli bir kız olduğumu, ama bunu bu kadar acımasızca insanın yüzüne vurmak hiç de hoş bir davranış değil.)

“Bir de tutturmuş, butikteki o kıyafeti istiyorsun.”

(Ahh evet, o mavi pantolon, pembe t-shirt, üzerine yine uçuk mavi mont. Altında da pembe spor ayakkabılar! Rüya gibi bir takım.)

Anneme son okul çayı için o kıyafeti istediğimi ima etmiştim, o da eski fırınımız artık çalışamaz hale geldiğinden yeni bir fırın almayı düşündüğünü, ilk taksitin de bu ay ödenmesi gerektiğinden bu pahalı takımı alamayacağını, dolabımın giyilmemiş giysilerle dolu olduğunu, zaten çaya etekle değil de pantolonla gidileceği fikrini bir türlü anlayamadığını; onun bildiği, bu gibi yerlere kızların doğru düzgün etek ve bluzlarla gitmeleri gerekliğini söyledikten sonra birkaç kilo verip, saçımı da onun kuaföründe fönletirsek, dolabımdaki herhangi bir kıyafetle pekâlâ da şık olabileceğimi eklemişti! Eğer annem inat eder de sırf hanım hanımcık olayım diye beni çaya eski bîr etekle göndermeye kalkarsa, hiç gitmem daha iyi. Düşünsene, herkes pantolonlu, bir tek ben etekli. Dünyada gitmem!

Bu olaydan sonra otur da sınavlara çalış. İnsanda moral bırakmıyorlar ki… Nitekim sınavlar da istediğim gibi geçmedi.

Okuldaysa o salak Atasay yine sıska Filizle şakalaşıp, aptal aptal güldü durdu. İyi ki onu beğendiğimi bir tek Ayşegül biliyor, yoksa rezil olmuştum, rezil. İp gibi bacaklarıyla, zekâ düzeyi oldukça düşük bir kız, Filiz. Atasay onda ne buluyor bir türlü anlayamıyorum. Hele her teneffüste tuvalete koşup kâküllerini taraması yok mu, insanı sinir eder. Murat da Filiz’i beğeniyormuş İyi mi? Erkekleri anlamıyorum.

Fİliz’in oğlanları etrafına toplayıp kıkırdaması, yüksek sesle konuşması, oğlanların da onun peşinden gitmesi yalnız benim değil, Ayşegül gibi güzel bir kızın bile sinirine dokunuyor. Gösterişçi kız,ne olacak. Onların yüzünden okuldan soğudum. Okul çayına da gidip gitmeyeceğimi bilmiyorum. Hele de o mavili pembeli takımı almadıktan sonra, ne diye gideyim ki?

Yitip gitmiş bir cumartesi

Annem bugünlerde iyice benimle bozdu aklını.

“Hafta sonu babaannene gitmemiz gerek,” diye beni de sürükledi. Ne kadar, dersim var, dedimse de dinletemedim. Arada sırada büyükleri ziyaret etmek gerekmiş, bunun için de böyle “homur homur homurdanmamalıymışım”. Oysa annem de babaanneme bayılmaz ya, neyse kalkıp gittik. Ne kadar sıkıcıydı Tanrım! Patladım, patladım. Zaten onlar da patlıyorlardı ki, ikisinin de yüzü beş karış asıktı.

Babaannem bizi her zaman olduğu gibi sitemlerle karşıladı.

“Ne çok oldu sizleri görmeyeli, aramasam arayacağınız yok. Hayırsızlar sizi. Şurada bir yaşlı kadın var; öldü mü, kaldı mı diye merak ermek yok mu?”

Nefret ediyorum bu tür karşılanmaktan. Annemse, bu konuşma biçiminin eski zaman kişilerince bir sevgi göstergesi olduğunu söylüyor. Oldukça garip bir sevgi göstergesi…

Babaannem yanağımı sıkıp, “Tontoş,” dedikten sonra klasik sorularına geçti. (Yanağımın sıkıştırılıp, “tontoş” denerek üç yaşında geri zekâlı bir bebek muamelesi görmekten hiç mi hiç hoşlanmıyorum.)

“Derslerin nasıl bakayım?”

“Şöyle böyle.”

Yanıtımı beğenmemiş olacak ki, ağzı aşağı doğru inerken, kaşları yukarı doğru kalktı.

“Oldu mu ya, oldu mu ya. Senin gibi akıllı, zeki bir kız.”

Ay, bunları yazarken bile içime sıkıntılar basıyor. Sonra bize hazırladığı kurabiyelerle çayı getirdi. Tabii annem hemen kaşıyla gözüyle kalkıp yardım etmemi işaret etti, oysa kendi kalkmış yardım ediyordu bile. Bir kurabiye tabağını da üç kişi taşımaz ki…

Eve dönerken de bir güzel azar işittim. Büyükler iş yaparken ben öylece yerimde oturuyormuşum.

“Ama anne, sen zaten kalkmıştın,” dememe kalmadı, büsbütün parladı. Yerimden kalkmaya neredeyse kira istiyormuşum, oysa hemen fırlayıp yardım etmeliymişim. Ayrıca beni gözlemiş, büyükler odaya girdiklerinde de yeterince çabuk davranmıyormuşum ve bu ağırdan alışını gerçekten çok, çok çirkin görünüyormuş. Saygısız bir genç kız görüntüsü sergiliyormuşum (sözler aynen anneme ait). İşte bu biçimde söylendi durdu. Arabayı da öyle hırslı kullanıyordu ki, sonunda dayanamayıp, “Anne. biraz sakin olsana,” deyiverdim.

Ya ben artık iyice sinirine dokunuyorum ya da bir derdi var bu kadının. Zaten babaannemdeyken bir ara, yani o sorgulamalardan sonra kurabiyelerimi ve kitabımı alıp bir köşeye çekildiğimde, (bu tür akraba ziyaretleri için elimin altında daima bir kitap bulundurmak gibi akıllıca bir alışkanlığım vardır) onların fısıldaşarak konuştuklarını fark ettim. Bir ara annem sesini yükselterek. “Ben elimden geleni yaptım,” dedi. Babaannem ise beni işaret ederek annemi susturdu. Aralarında bir şeyler dönüyor ama ne?

 

Related Articles

Bin Muhteşem Güneş Kitap Özeti (Khaled Hosseini)

admin

TOPRAK UYANIRSA

Her Gün Biraz Daha Yakın Kitap Özeti