“Barışı beklemek, geleceği hakkında hiçbir tasarrufta bulunmayan edilgin insanların çaresizliğini yansıtır. Neyin geleceği belli olmaz. Barışın yolunu açmak gerekir. Barış, büyük zahmet ve özveriyle inşa edilmesi gereken ve herkesin kazanacağı bir süreçtir. Barışsızlık ortamından kısa vadede yararlananlar olabilir ama uzun vadede bu ortamda herkes kaybeder. Ama asıl kaybedilen, insani değerler ve umuttur. Umudun olmadığı yer ise ebedi cehennemdir.”
Ülkemizin gündemini belirleyen pek çok sorun “çatışma çözümü” ve “çok kültürlülük” çerçevesinde çözülmeyi bekliyor. Uluslar arası alanda giderek yükselen birer değer haline gelen bu kavramlar bizim pek de aşina olmadığımız kavramlar. Oysa Türkiye’nin son yıllarda en fazla mesai harcadığı anadil ve anayasa tartışmaları, etnik sorunlar ve haklar, yani tüm bu “çözümsüz” görünen konular belki de çok kültürlülük, çatışma çözümü ve uyuşmazlık yöntemleriyle, dolayısıyla kurulacak bir “Barış Dili” ile üstesinden gelinebilecek meseleler.
Sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil bütün bu teorik tartışmalar neticesinde bu ülkenin barışı aradığı ortamda ortak bir barış dilini üretmek için yıllarının birikimini bir araya getirdi. Barışı Aramak, teorik tartışmalar içerisinde sıkışıp kalmış Türkiye için pratiğe dökülecek fikirler ortaya koyuyor.
BAŞLARKEN
“Barış” sözcüğünün anlamları incelendiğinde kavrama çok farklı manalar yüklendiği görülecektir “Savaş halinin olmaması” bunlardan birincisidir İkincisi, yasalar veya kurallarla korunan bir düzenin bulunması halidir. Birden fazla aktörün veya tarafın kendi aralarında vardıkları bir anlaşmayla çatışmamaları durumu başka bir tanımdır. Uzlaşma, yani iyi niyet (güven) ve işbirliğinin esas olduğu bir ilişki biçimidir barış. Güvenliğin sağlandığı bir etkileşim ve beraber yaşama biçimidir, yani ortak güvenlik sistemidir. Bu durum bir üst veya ortak iradeye dayanan otorite gerektirir. O halde barış kendi halinde oluşan bir olgudan çok oluşturulan bir durumdur. Özetle barış; uyum, anlaşma, ortak sorumluluk üstlenerek ilişkilerin, taraflardan biri veya birkaçı aleyhine işlemesini önlenerek çatışmaların önüne geçilmesi sonucunda doğan sükûnet halidir. Barışın tersi; anlaşmazlık, gerilim, sürtüşme, çatışma ve savaştır.
Barış, insanlık tarihinin en karmaşık kavramlarından biridir. Bunun başlıca nedeni, ideolojik, kültürel ve tarihi algılamada ortaya çıkan farklılıklardan kaynaklanan yorumlardır.
Barışı gerçekten anlamak için bu farklı yorumların nedenlerini de anlamak durumundayız. Yoksa genel geçer basmakalıplara takılıp kalırız.
Basmakalıplardan en yaygın olanı, barışın bir savaşın sonlanması ile ortaya çıkan çatışmasız ve uyumlu dünya beklentisidir. Bu oldukça idealize edilmiş algıdır. Çatışmasız durum veya beklenti ve çıkarların tam uyumu sağlanmış bir durum ne insanlık tarihinde olmuştur ne de bundan sonra olabilir.
Batı dillerindeki barış kelimesi, Latin dilinde pax sözcüğünden türemiştir. Anlamı, düşmanlıkları sona erdirecek veya caydıracak bir anlaşma veya uzlaşmadır. Barışın savaşla ilişkilendirilmesi, tarihçilerin insanlık tarihini bir dizi savaşlar ve bunların sonuçları olarak görme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Büyük tarihi aktörler ya savaş kazanmış muzaffer komutanlar ya da savaş çıkarmış siyasetçiler ve savaş dönemi siyasetçileridir.
Bu bağlamda barışa çok dar bir anlam yüklenmiş ve barış, savaşın olmadığı veya iki savaş arası dönem olarak anlaşılmıştır. Bu nedenle “barışı elde etmek için savaşı kazanmak” deyişi çok sık kullanılır. Çatışarak çatışmasızlığa ulaşmak oldukça sorunlu bir mantıktır. Barışın ulaşılacak nihai bir hedef olarak görülmesi onun hedefe ulaştıracak bir yol veya araç olarak görülmesini önlemiştir. Bu nedenle savaşa tutuşanlar, bunun hep son savaş olduğuna inanmışlardır. Ama varılan çatışmasızlık ortamı kalıcılığı sağlamadığı için o sükunet dönemi iki savaş arasındaki geçiş süresi olmaktan öteye gidememiştir.
Norveçli bilim adamı Johan Galtung, iki savaş arasındaki sükûnet haline veya doğrudan şiddetin olmadığı duruma “olumsuz veya negatif barış” adını vermiştir. Negatif barış halinde ırkçılık, azınlıkların ezilmesi, cinsiyet ayrımı, ekonomik sömürü, yoksulluk, siyasal ve kültürel baskılar gibi yapısal şiddet türleri sürebilir. Bu nedenle biz barışı, ne olduğu üzerinden değil, ne olmadığı üzerinden tanımlıyoruz: Şiddetin ve savaşın olmaması hali. Şiddet, çatışma, acı ve mücadele olmayan bir dünya imgesi hayal mahsulüdür. Kişiselden küresele kadar uzanan bütün insani etkileşim düzeylerinde çatışma vardır. Deyim yerindeyse insanın insana değdiği her ilişkide sürtüşme ve uyuşmazlık vardır Bu anlamda sürtüşme ve uyuşmazlık hayatın itici gücüdür. Olmasalar değişme ve barış arayışı olmazdı. Barış durumunu (veya barış halindeki dünyayı) belirleyen, uyuşmazlık ve sürtüşmenin olmaması değil, bunların gereksiz yere açık çatışmaya dönüşmemesinin sağlanması ve şiddet içermeyen yöntemlerle kontrol altında tutulmalarıdır.
Sürtüşme, hatta çatışma ile şiddet aynı anlama gelmez. Çatışma şiddet içerebilir de içermeyebilir de. Tahripkâr ve anlı da olabilir, değişimin dinamiğini oluşturup olumlu bir rol de oynayabilir. Bu nedenle çatışmadan kategorik olarak korkmak, ve onun karşısına gerçeklerle örtüşmeyen hayali bir barış kavramı yerleştirmek pek gerçekçi değildir.
O halde gerek tarihsel olarak gerekse siyasal olarak barışı, çatışmanın olmaması olarak konumlandırmak hatalıdır. Tıpkı savaş da sadece şiddet olgusuyla açıklanamaz; ondan daha kapsamlı bir kavramdır.
Anlayış ve Antlaşma Olarak Barış
Batı dillerinde Latince pax, pacifico and pacificus, Fransızcada pacifaue sözcükleri birer isimdir; fiil değildir. Olması edilgen (pasif) olarak beklenen bir gelecek halidir. Bu durumda “barış” edimine veya yapımına bir atıf yoktur. Oysa barış, tıpkı savaş gibi yoğun hazırlık, eğitim, donanım ve örgütlenme gerektirir. Sadece insani değil, yüklü bir maddi yatırım söz konusudur Barış, aşağıdan yukarı, parça parça inşa edilmen gereken bir yapı gibi düşünülmelidir.
Bu tanımın ima ettiği edilgen bir olgu değildir, ilk aşaması, müzakereler yoluyla ulaşılan bir anlaşmadır. Bu süreç zor kullanımını dışlar. Onun yerine arabuluculuk, uzlaşma, empati, (kendini diğerinin yerine koyma), iyi niyet, soğukkanlılık, sükunet, dostça yaklaşım ve düzen kavramları vardır. Bu anlamda barış, bireyler arasından uluslar arasına kadar varoluşun her düzeyinde gerçekleşebilecek, gerçekleşmesi gereken bir olgudur.
Barışı anlamanın en iyi yolu, onun var olmasını sağlayan koşulları keşfetmektir. Bu doğrultuda yapılan araştırmalarla şu ideolojik veya kurumsal koşullara ulaşılmıştır:
1 Bir toplumda sürekli çatışmaları körükleyen değerler, ilişkiler ve kurumlar; barış kültürünü oluşturan değer, ilişki ve kurumlardan daha baskın mıdır?
2 Bir toplumda ekonomik, sosyal ve siyasal adalet var mı
dır?
3 Bir toplumda, halkın kendini yönetmesi için gerekli gücün demokratik paylaşımı söz konusu mudur?
4 Toplum, ortak hayata ilişkin kararları kendi mi almakta
dır, yoksa çoğunluğa ilişkin kararları egemen bir azınlık mı alıp çoğunluğa uygulamaktadır?
5 Ekonomik ve ekolojik sürdürülebilirlik sağlanmış mıdır? bu uzlaşmazlıkların/çatışmaların çözümü şiddet dışı yollarla mı yönetilmektedir veya sağlanmaktadır?
7 Ortak güvenlik, şiddet veya şiddet tehdidi yoluyla mı sağlanmaktadır?
…
Bir önceki yazımız olan Sil Baştan Kitap Özeti başlıklı makalemizde Ken Grimwood kitapları, Ken Grimwood romanları ve Ken Grimwood Sil Baştan kısa özeti hakkında bilgiler verilmektedir.
Read more http://www.kitapozeti.org/barisi-aramak-dilde-hayatta-kulturde-kitap-ozeti.html