Roman özetleri

Oyun – Cep Boy Kitap Özeti

Türkçede ilk kez yayınlanan Ted Dekker, unutulmaz karakterlerin, iyi ile kötü arasındaki amansız mücadelelerini, adrenalin yüklü dili ve sürpriz sonlarıyla anlatarak, okuyucusunu şaşırtan bir yazar olarak bilinmektedir.

Gizemin ustası olarak tanımlanan Dekker, bu kitabında korkunç bir fırtınanın içinde başlayan olayların bir biri ardına gelişmesiyle bir hesaplaşmanın doruk noktasına ulaşıyor.

Red isimli katil intikam peşinde, yarım kalan bir hesaplaşmanın kapanması için kasabadadır. Olaylara karışan FBI’ın açıklamadığı bir gizem, kasabada kalmak zorunda kalan eski bir tarikat üyesi genç bir kadın, geçmişlerinde yaşadıkları olayları saklamaya çalışan iki kardeşle olaylar içinden çıkılmaz hal almaktadır.

Şimdi fırtınanın gizlediği bu topraklarda bu hortumlardan daha uğursuz bir gerçek vardır: Adı Red olan intikam peşindeki bir katil, yarım kalmış hesabını kapatmak için kasabaya gelmiştir.

Ama FBI’ın açıklamaya pek hevesli olmadığı bir gizem hem Red’in hem de Summerville’in teninin arkasında saklıdır. Küçük bir kasabayı yok etmekten çok daha fazlasına sebep olabilecek bir gizem.

Eski bir tarikat üyesi olan Wendy Davidson, annesini ziyaret etmek için çıktığı yolda, dört yabancıyla birlikte olayların tam ortasına düşmüştür. Aralarından biri sıradaki kurban olabilir…

“Oyun, sürükleyici anlatımın tahrik edici bir kurguyla birleştiği, aklın sınırlarını zorlayıcı bir başyapıt.”
—Title Trakk

1
Bardaktan boşanırcasına yağmasa bile, arabanızın içine taşlardan oluşmuş bir çığ gibi düşmeye başladığında, kenara çekmenizin vakti gelmiş demektir.
Sileceklerin ön camdaki nehirlerde kayıtsızca sağa sola gitmesinden başka bir şey göremiyorsanız, ansızın yolda olup olmadığınızdan emin olmamaya başlamışsanız ve radyonuzda parazitten başka ses yoksa kenara çekmenizin vakti gelmiş demektir. Gökyüzü karardığından beri tek bir araba bile görmemişseniz ve rüzgâr eski Honda Accord marka arabanızın yüzüne çarparken, parmaklarınız direksiyonu daha sıkı kavramaya başlamışsa, kesinlikle kenara çekmenizin vakti gelmiş demektir.
Wendy tek gidışgelişli otoyolda sarı yol çizgilerini seçmeye çalışırken direksiyona yaslandı. Yaslanabileceği gerçek bir omuz yoktu. Kenara çektiği anda, diğer arabanın görüş alanından bile çıkmış olacaktı.
Nevada Çölü’ne doğru yönelirken siyah bulutların ufka doğru hareket eniklerini görmüştü. Ufkun açıklanamaz bir şekilde kızarmasından önce radyoda yapılan uyarılan dinlemişti. Meteoroloji işini hakkıyla ya pıyor olmalıydı.
Wendy uyarılan dikkate almadan gecenin içine doğru devam eni. San Diego’dan Balı Ulah’a doğru iki günlük ırzım bir yolculuğu vardı. Annesi ona gelmesini söylediğinde elinde telefon, on saniye kadar donakalmışlı. Annesinin ısrar eniği gün, geçen hafta Perşembeydi. Şu an Salı gecesiydi. Wendy sadece annesini mı yoksa Tarikat kardeşlerini de mi göreceğini merak ediyordu. Bu düşüncenin kendisi bile onu gece boyunca ayakla tutmaya yeterdi.
Bronson adındaki kişinin liderlik ettiği Tarikat, göçebeleri ya da müritleriyle birlikte. Tanrı’nın onlara gösterdikleri yolda ilerliyordu. Doğa! olarak Tanrı onları UtahNcvada sınırına yönlendirmişti.
Wendy bu Tarikat’ın içinde doğmuştu. Bundan sekiz yıl önce kaçtığında, on sekizinci yaş gününde Torrey Bronson’ın üçüncü karısı olmak üzereydi. İki defa Tarikat’m konumunu ve annesinin durumunu öğrenmek için özel dedektif tutmuştu. İkisinde de sonuç olumsuz değildi. Ama aslında dedektifler annesiyle İliç konuşmatruşlardı. Dış dünyadan biriyle konuşmak kesinlikle yasaktı. Sadece göz göze gelmek bite tecritte en az bir gün geçirmek için yeterliydi. Fiziksel temas ise cennetten men edilip, çok şiddetli cezalara çarptırılmak anlamına geliyordu.
Tarikat’m İçinde dokunmak, sarılmak, öpüşmek gibi her türlü fiziksel temas serbestti. Ama yabacılarla temas kesinlikle yasaklı. Kardeşliğin seçtiği yol buydu.
Wendy Oklahoma’da bîr çukura düştüğünde yedi yaşındaydı ve ayağını kırmıştı. Bir çiftçi onun ağlayışını duymuş ve onu oradan çıkararak diğerlerinin yanına götürmüştü. Baba Bronson kırılan kemiği yerine  oturtmadan önce. yabancı birinin ona dokunmasına i/in verdiği için onu çok şiddetli bir şekilde dövmüştü. Kırbaç.canını kınlan ayağından daha çok acıtmıştı. Bundun sonra artık lıiçbir yabancı, kaçışına kadar Wendy’ye dokunamayacaktı.
Daha sonraları Tony adında, on üç yaşında, Tarikattan bir çocuğu öptüğü için Baba Bronson’ın iki baş ve işaret parmaklanın kırması, onun Wendy” i kendisi için istediğini açıkça ortaya koymuştu.
Tarikattan kaçabilmesine rağmen, ona yapılan şeylerin anılarından kaçamamıstı. Yapabildiği (ek şey. acılarını yumuşak bakışlarının ve sıradan gülümsemelerinin ardına saklamak olmuştu. Ama hâlâ erkeklerle fiziksel temas kurarken cesareti kınlıyordu.
Wendy’nin bu çalkantılı hayatında, onu bundan daha fazla etkileyebilecek bir şey olamazdı. Dokunmak onun kâbusuydu. Erkeklerle herhangi bir ilişki yaşamasına izin vermeyen, onu aşktan, romantizmden mahrum eden. içini kemiren bir canavar gibiydi dokunmak.
Simdi tabiatın öfkesine doğru arabasını sürerken kendini acayip bir şekilde hapsedilmiş gibi hissediyordu. Birdenbire karanlık bulutlara doğru gitmesinin büyük bir hata olduğunu anlamıştı.
Tam. havanın onunla oynadığını düşündüğü sırada fırtına birden hafifledi. Yolu yeniden görebiliyordu.
Gürdün mü? Şimdi o kadar da kötü değil… Fırtınalın dinmesini beklemek için en yakın Motel’e çekmenin zamanı gelmişti. Büyük ihtimalle aynı nedenden durmuş başka insanlarla dolup taşan bir Motel.
Artık trafik levhalarını bile görebiliyordu. Biraz evvel yanımdan geçtiği yeşil levhada Summer ville çıkışının beş mil sonra olduğunu okumuştu. Çıkış 354. Dok san metre uzakta ki mavi bir tabelada, bu çıkışın sen’is dışı olduğunu belirtiyordu.
Fırtına garipti. Ani seller, şiddetli rüzgârlar. Gerçeği söylemek gerekirse biraz heyecanlıydı. Fırtına boyunca gecikmemiş olmasından hoşnut görünüyordu.
Arabasının farları, hemen ileride bir aracı aydınlattı. Bu yağmurlu gecede, sanki gözünü kısmış bir hayvan gibi ona bakmaktaydı. Hareketsiz, yolun üstünde ölü gibi duran, bir kamyonet.
Hızla frene bastı.
Akkord’ un arka lastikleri ıslak yolda, yol tutuşunu kaybedip, onun sol tarafına doğru kaydılar. Beyaz parmaklarıyla direksiyonu daha sıkı kavradı. Arabanın farları yol kenarındaki meşe ağacını aydınlattı birden.
Wendy arabanın yuvarlanacağını düşündüğü anda lastikler ıslak yolu tekrar kavrayarak arabanın yuvarlanmasını engellediler.
Ne yazık ki kaygan zemin aynı zamanda durmasına da engel olduğu için, ancak kamyonete çarparak durabildi.
Wendy ön tarafa doğru savın hırken, kollarını öne uzatarak çarpmanın şiddetini azaltmıştı.
Kaportanın altından buhar tıslıyordu. Yağmur çiselemekteydi. Bir iki yara bere dışında yaralanmamıştı. Bir süre kendini toplayabilmek için sessizce oturdu.
Tuhaf bir şekilde Airbag açılmamıştı. Belki de çarpmanın açısından dolayı öyle olmuştu. Arabası kayarak, diğer arabanın ön çamurluğuna çarpmıştı. Böylece sol tamponu öteki arabanın altına girmeden evvel çarpmanın şiddetini azaltmıştı
Cep telefonunu eline alarak açtı. Çekmiyordu.
Bekledi. Yarım saat geçmesine rağmen hâlâ çek iniyordu.
Kapıyı denedi. Biraz gıcırdadıktan sonra, şimdi renginin yeşil olduğunu anladığı kamyonete çarparak kolayca açıldı. Zar zor, yağmura fark ederek dışarı çıktı. Kamyonetin sağ tekerleği yoktu ve fren aksamının üstüne oturmuştu. Bu. yolda duran tekerliği de açıklıyordu. Kamyonetin kapısına doğru baktı. Yan camlar kırılmıştı, ön cam, sürücü tarafındaki yumruk büyüklüğünde iki delik dışında sağlam görünüyordu.
Kurşun delikleri.
belıe bunların kurşun deliği olup olmadığından emin olamazdı. Ama aklına ilk gelen şey bu olmuştu ki. camdaki o kusursuz deliklerin bir yumruk tarafından açılmış olabileceğini düşünemezdi.
Biri sürücüye ateş etmiş olmalıydı.
Etrafta başka bir işaret, araba ya da ateş eden biri olup olmadığını anlamak için etrafa bakındı. Hiçbir şey göremedi, ama bu onların orada olmadıkları anlamına gelmiyordu. Bir an için kaldırım kenarında durdu. Düşünceleri, yağmur tarafından ıslatılıyor olması ve kurşun delikleri arasında gidip geliyordu.
Aklına arabasının ön koltuklan arasında duran silahı geldi. U/un süre ünce sığınma evinde, ilk karşılaştıklarında, ona Louise söylemişti silah satın almasını. Ne onun ayarladığı eğilimi almış ne de bir kere ateş etmişti. Bu durumda, artık bunun için zamanı olup olmayacağı m kesti re m i yordu.
Accord’un kapısını olabildiğince açıp başını eğerek içeri girdi. Silahı koltuklar arasındaki siyah kutusundan bulup çıkarmak, eklemlerine acı veren kaygan ve ıslak bir işli. Sonunda çıkartmayı başardı. Kutunun açılmasını sağlayan mekanizmayı serbest bıraktı. Sıla lı soğuk çelik gövdesinden beceriksizce kavrarken, bir yandan da emniyet kilidinin nasıl bir şeye benzediğini hatırlamaya çalışıyordu.
Bu arada arabanın dışında kalan kalçası, yağmur altında duş almaya devam ediyordu. O esnada silahını elinden kaydı ve döşemenin üstüne düşerek tok bir ses çıkardı. İçinden dua etti. Emniyeti kapalı olmamış olsaydı, arabanın içinde rüzgârın içeri girebileceği bir delik açılmış olacaktı.
Tanrıya güvenlik denen şey için teşekkür etti.
Emniyeti buldu ve açtı. Silahlara yabancı olmasına rağmen Wendy ne aptaldı ne de korkak.
Kamyonetin içindeki her kimdi ise yaşıyor olmalıydı. Bir ihtimal yaralı ve fırtınanın içinde bir yerlerdeydi. Yardım edebilecek tek kişi Wendy’di ve o ateş eden kişi orada olsun olmasın, yardıma muhtaç birini asla yarı yolda bırakamazdı.
Arabasının kontak anahtarım çevirdi. Motor hafifçe mırıldandı. Kaputtan buharlar çıkmasına rağmen sonunda çalıştı.
Derin bir nefes aldıktan sonra arabadan dışarı çıktı. Aceleyle kamyonetin yolcu kapısına doğru yöneldi. Kafasını aşağıda tutmaya gayret ediyordu.
İssız otoyola doğru dikkatlice baktı. Filmlerde binlerce kez gördüğü gibi, silahını İki eliyle yere doğru tutarken başını kaldırıp camdan içeri doğru baktı.
Boştu.
Daha iyi görebilmek için ayağa kalktı. Şoför camı bir şeyle sıvanmıştı. Kan. Ama ceset yoktu. Birisi vurulmuş olmalıydı. Bu olanlardan önce, arabaya başka bir araç tarafından yandan vurulmuş olmalıydı. On tekerlek bu çarpmada kopmuş olmalıydı.

Related Articles

Eşref Saat

BİZ İNSANLAR ROMAN ÖZETİ

Erkeği Yönetme Sanatı Kitap Özeti