Roman özetleri

Yaşlı Adam ve Deniz Kitap Özeti

Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man And The Sea )

Eserin Künyesi 

 

  • Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man And The Sea )
  • Yazar: Ernest Hemingway
  • Çevirmen: Orhan Azizoğlu
  • Yayınevi: Bilgi Yayınevi
  • Sayfa Sayısı: 136
  • Baskı Yılı: 2006

Yaşlı Adam ve Deniz, Ernest Hemingway’e , Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran eseridir. Eserin özgün adı  The Old Man And The Sea ‘dir. Eser dilimize Yaşlı Adam ve Deniz, İhtiyar Balıkçı, veya İhtiyar Balıkçı ve Deniz gibi adlarla tercüme edilmiştir.  Hamıngway, bu eseriyle Nobel ödülünden başka diğer ödüller de kazanmıştır. Gezgin ve maceraperest bir ruha sahip olan Hemingway bu hikâyesini Küba’ya gittiği yıllarda tasarlamış ve Küba’da yazmıştır.

Romanın başkahramanı Kübalı bir balıkçı olan Santiago’dur. Hikâye yaşlı Santiago’nun Gulf Stream’in açıklarında büyük bir yelken balığı (bazı çevirilerde yanlışlıkla kılıç balığı olarak geçer) ile karşılaşması ve onunla beşgün süren mücadelesini anlatır.

Hikâyedeki olay ve kahramanlar sembolik olmakla beraber Hemingway’in kendi ifadesine göre yaşlı balıkçı ve çocuk yaşanmış bir öyküden anlatılmış kişilerdir.

Hemingway, ihtiyar balık­çının, çocuğun, denizin, balığın ve köpek balıklarının gerçek olduklarını söylemiş “Fakat ben onları yete­rince iyi ve gerçek göstermiş olsa idim, on­lar da pek çok şey ifade etmiş olurlardı.” Demiştir. .[1] Olayın kurmaca sının realist bir anlayışla yazıldığı, olayın yaşlı adam ve çocuğun yazarın gözlemlerinden esinlenildiği, yazarın yaşamındaki izlenimlerden veya tanık olduğu hadiselerden süzülmediğini kabul edemeyecedğimiz bir şekilde de değildir

“Hikâyenin başkahramanının adı Santiago İspanyolca’da Aziz Yakup’a verilen isimdir ve çile çekişin sembolüdür.”[2]

ROMANIN TÜRÜ

Hemingway, macera türü romanları ile ün kazanmış, kendisi de maceraperest bir gezgindir.  Realist endişeler  ile yazılmış olan bu roman onun diğer romanları gibi macera romanı niteliği taşımaktadır.

Ernest Hemingway. Küba’dan Afrika’ya ve  dünyanın dört bir yanında serüven, tarih ve insan öyküleri peşinde koşmuş Nobel ödüllü  bir yazardır.  Yazarın tüm romanlarında da hayatından edindiği bu izlenimler belirir.

KONU

Aylardır balık yakalamayan ama yıllardır balıkçılık yapan, Yaşlı bir Kübalı balıkçı olan Santiago’nun Meksika Körfezi açıklarında idealindeki balığı yakalar. Santıago hayatında gördüğü en büyük kılıçbalığını günler süren uğraşları sonucunda tam da pes edecekken teslim almayı başarır.  Fakat devasa kılıçbalığını yakaladıktan sonra  bu defa da köpek balıkları ile mücadeleye girecek yakaladığı balığı sahile getirmek zorunda kalacaktır.  Santıago’nun devasa kılıç balığını yakalamak ve yakaladıktan sonra onu sahile taşımak için köpek balıkları ile giriştiği amansız savaş romanın belkemiğidir.

İhtiyar balıkçının tüm olumsuzluklara rağmen umudunu hiç yitirmeyişi ve her türlü zorluğa karşı yelken balığı ve köpek balıkları ile yaptığı mücadele romanın konusudur.

ANA FİKİR

Ülküsü olan kişi arkasından koşturdukça amaca ulaşacaktır. Yenilginin ve ölümün, göründüğü anda bile inanç ve azim sonucu zafer kazanılabilir.

ROMANDAKİ KARAKTERLER

SANTIAGO:  küçük teknesiyle yalnız başına avlanan, zayıf, yaşlı, eli yüzü ve ensesi kırış kırış buruşmuş, hayatını balıkçılığa adamış, aylardır balık tutamayan zavallı bir balıkçıdır. Uzun zamandır balık avlayamadığı için yardımcılarını bile kaybetmiştir. Yaşlı olmasına rağmen sağlam vücutlu; mağlûbiyeti reddeden iradeli birisidir.

Herkes onun uğursuzluğun pençesine düşmüş zavallı bir bahtsız olarak görmektedir. Onu çok seven yardımcısı Küçük Manolin bile ondan ve teknesinden ayrılmak zorunda kalmıştır.

Yaşlı balıkçı hayatı boyunca dev bir kılıç balığını yakalamak azmindedir. Herkes onunla balık yakalayamadığı için alay etmektedir. Ama o yılmadan usanmadan çok sevdiği deniz ve teknesinden vazgeçemez.

MANOLİN.. Yaşlı balıkçıyı çok seven, önceleri onun yanında çalışan ama eve balık getiremeyince ailesi tarafından Santıago’nun yanından alınarak, başka bir balıkçının yanına verilen sevgi dolu, cefakâr ve ve vefakâr bir çocuktur. Her halükarda ustasının yardımına koşan, kendi balıklarını bile yaşlı balıkçıya veren biridir. Her şeye rağmen Santıago’ya inanmakta ve ona saygı duymaktadır.

ROMANIN ÖZETİ 

Havana açıklarında, Golf Stream’de küçük teknesiyle yalnız başına avlanan balıkçı Santiago, zayıf, yüzü ve ensesi kırış kırış buruşmuş yaşlı bir balıkçıydı. Yanakları, güneşin esmer lekeleriyle kaplıydı. Bu lekeler çenesine kadar iniyordu. Oltasına takılan balıkları çeken elleri yarık yarık ve yol yol çizgilerle dolmuştu. Santiago, seksen dört gündür sandalıyla denizde olduğu halde bir tane dahi balık avlayamamıştı. Yanına küçük bir yardımcı almış, fakat kırk gündür balık avlayamadığı için bu çocuk balık avlamayı becerebilen balıkçıların yanında çalışmaya başlamıştı. Çünkü çocuğun ailesi çocuklarının eve balıkla gelmesini bekliyor, ayrıca Santıago’nun uğursuzluğa kapıldığını düşünüyorlardı.

Bu yüzden, yıllardan beri kendisine yardımcılık yapan küçük Manolin, başka bir balıkçının yanında çalışmaya başlamıştı.  Küçük Manolin yaşlı adamı çok seviyordu. İhtiyar balıkçının ufacık teknesiyle her gün eli boş dönüşü çocuğu çok üzüyordu.

Yaşlı balıkçı ile Manolin iyi bir dost olmuşlar iyi anlaşıyorlardı. İhtiyar balıkçının kulübesinde, beyzboldan, büyük beyzbolcu Di. Maggio’dan, eskiden yakaladıkları büyük balıklardan bahsediyorlar iyi anlaşıyorlardı. Yalnız yaşayan ihtiyar rüyasında, gençliğinde gittiği Afrika’yı ve sahillerde oynayan aslanları görüyordu.

Manolin, avdan dönen yaşlı adamın teknesinin dönüşünü her gördükçe hemen sahile koşar, olta yumaklarını, sereni, zıpkını, yelkeni taşımak için eski ustasının yardımına yetişirdi. Çocuk ihtiyar balıkçıya hayranlık duyuyor, her şeyi ondan öğrenmiş olduğundan ona sevgi duyuyor, ama o yanından ayrılmak zorunda kaldığı için de oldukça üzülüyordu. Çocuk, bütün boş vakitlerini onunla geçiriyor, İhtiyar balıkçı da her sabah onu uyandırıyor ve sahile birlikte iniyorlardı.

İhtiyar teknesini yükleyip, denize açılıyor, çocuk sahilde yine ihtiyarı bekliyor Ama ihtiyar o gün de hiç balık tutamadan geri dönmüş oluyordu.  Diğer balıkçılar,  Santıago ile artık dalga geçmeye başlamışlardı.  O ise, havanın açılmasını bekliyordu. Niyeti alabildiğine açılmak ve avlanamadığı günlerin acısını çıkarmaktı. Böylece, ne kadar İyi bir balıkçı olduğunu dost, düşman yeniden görecekti.

Bir gün çocuk o gün tuttuğu iki büyük balığı ihtiyara verdi ve balıkları yem olarak kullanmasını istedi. O gece rüyasında, yüksek dağlarda, altın sarısı kumsallarda gezindi, mavi denizlerde dolandı. Sabah olmadan uyandı ve gidip Manolin’i uyandırdı. Kahvelerini içtikten sonra, Manolin ‘in yardımı ile kayığını denize indirdi ve denize doğru açıldı. İhtiyar balıkçı bu sefer çok uzaklara gitmeye karar vermişti. Koyun çevresinde haftalarca uğraştım, yine bir şey tutamadım diye düşünüyordu.

Güneş doğmak üzereydi.  Uçları yemli oltalarını suya atarak, akıntıya doğru sürüklenmeye başlamış ve güneşin doğuşunu zevkle seyrediyordu. Kürekleri çekerken, uçan balıkların dışarı fırlayışlarını seyrederek hayalini duyduğu büyük kılıç balığını yakalamayı umuyordu. Bu gün seksen beşinci gündü ve seksen dört gündür hiç balık tutamamıştı.

Güneş denizin üzerinde gözükünce, kendisiyle kıyı arasında dağılmış sandalları görebildi. Karanlık sulara bakıyor, denizin derinliklerinde dimdik inen oltaları izliyordu. Ama çok vakit geçmeden oltasının ipleri altında geriliverdi; kürekleri bırakarak oltaya el atarak hızla çekmeye başladı. İçeri aldığı balık güzel bir palamuttu. İhtiyar, balığın iyi yemlik olacağını düşünerek balığı teknenin ucuna doğru fırlattı.

Kürekleri çeke çeke sahilden çok uzaklaşmış, sahilin yeşil çizgisi gözlerinden kaybolmuştu. Hava iyice ısınmış, kürek çeken ihtiyarın sırtı ile ensesinden kuyruk sokumuna kadar her yanı terle dolmuştu.

Bir anda olta ipinin altında olan ve küpeşteye dayadığı tahta çubuklardan birisi aniden düştü. Büyükçe bir balığın zoka yuttuğu belliydi. İp öyle bir gerildi ki balığın ne kadar büyük olduğunu tahmin bile edemedi. Fakat şunu anladı ki her zaman hayal ettiği büyük balık bu balıktı.

“Tamam” dedi ve bütün dikkatini artık oltaya vermişti.  Oltasına vuran balık, büyük kıhçbalığıydı. Yaklaşık yüz kulaç derinliğindeki oltanın ucundaki yemlerini yakalamış, oltasının iplerini kuvvetlice çekiyordu.  Oltasının iplerini yavaş  yavaş gevşetmişti  Böylece, balık yemi rahatlıkla yiyebilecek ve oltaya düşecekti. . “Haydi, biraz daha ye” diye yine konuştu. İhtiyar balıkçı diğer oltaların ipinden ekleme yaparak oltanın boyunu bir hayli uzattı, artık kendinden emindi. İhtiyar büyük bir uğraştan sonra oltanın hâkimiyetini tamamiyle sağladı. Ama balık öylesine güçlüydü ki tekneyi sürüklemeye başlamıştı, oltanın ipi de gittikçe boşalıyordu.

“Haydi bakalım” diyerek oltayı iki eliyle kavradı ve Ancak, onu bir parmak bile yukarı alamamıştı. İyi ki oltası çok sağlamdı. Ama tekne ağır ağır sürükleniyordu. Roller değişmişti. Yaşlı adam balığı çekeceğine, balık, yaşlı adamı ve sandalını çekiyordu.

Bir süre sonra hava karardı, balık hiçte yorulacak gibi gözükmüyordu. Artık olta omuzlarına çok ağır geliyordu ve ihtiyar oltayı sağ omzundan sol omzuna sürekli değiştirmeye başladı. Ne olursa olsun balığa yenilmeyeceğini sürekli söyleyip kendi kendine konuşuyordu.

“Keşke Manolin’de yanımda olsaydı, hem bana yardım eder, hem de ne kadar büyük bir balık yakaladığımı görürdü. Hem, İnsan yaşlanınca, yalnız kalmamalı…”  diye düşünüyordu.  İhtiyar çok acıkmıştı ve yakaladığı palamutu temizledikten sonra yemeye başladı, çok az suyu kalmıştı buna rağmen sonuna kadar devam etmeye karalıydı.

Tan yeri ağarmak üzereydi ki, balık yemlerden birini kaptı. Çubuğun biri kırıldı. Hemen, ustalıkla bıçağını çıkarıp, oltaları kesti ve birbirine bağladı. Bütün bunları, tek eliyle yapıyordu. Yedekte altı tane oltası daha vardı.

Güneş biraz yükselince, balığın henüz yorulmamış olduğunu anladı. Bu direnişinden dolayı, balığa saygı duyuyordu. Bir ara gözü, kayığına konan kuşa takıldı. Ona bakarken, balık birden bire oltayı çekti. Yaşlı balıkçı denize düşmese de, yere kapaklanmaktan kurtulamadı. Bu arada, sol eli olta tarafından kesilmiş, tamamıyla hissiz bir hal almıştı.

Bir an için suya baktı ve teknenin yavaşladığını hissetti, balığın yine pes etmeye başladığını düşündü. Birden, sağ eliyle tuttuğu oltanın gerginliğinde bir değişiklik sezdi. Oltanın yavaşça yükseldiğini gördü. Olta düzenli olarak yükseldi. Sonra, sandalın baş yönünde bir şişlik göründü ve balık iyice yavaşlayarak suyun üzerine çıktı. Güneşte pırıl pırıl parlıyordu. Sonra tekrar suya daldı. Tekneden en az yarım metre daha uzundu. İhtiyar, balığı gördüğünde çok heyecanlandı, bu hayatında tuttuğu en büyük balıktı.

Öğleden sonra, sandal hala ağır ağır ilerliyordu. Balık bir kere daha yüzeye kadar çıktı ama zıplayamadı. Böylece, vakit yine akşam olmuştu.

“Eminim, o da direnecek, diye düşündü yaşlı adam ve günün ağarmasını beklemeye koyuldu. Bu saatlerde hava iyice soğuk olurdu. Isınmak için kalaslara biraz daha sokuldu. Ben de en az onun kadar dayanabilirim, diye düşündü. Güneşin ilk ışınları ortalığı aydınlatınca omzunu aşarak suya dalan oltayı görebildi. Sandal düzenli olarak ilerliyordu. Güneş, yaşlı adamın sağ omzu doğrultu­sunda yükselmeye başlamıştı.

“Demek ki kuzeye yönelmiş,” dedi yaşlı adam. Yoksa akıntı bizi doğuya sürüklemiş olacaktı, diye düşündü. Akıntıya kapılsaydı sevinirdim. Yorulduğunu gösterirdi.

Güneş biraz daha yükselince yaşlı adam balı­ğın yorulmadığını iyice anladı. Bir tek olumlu belirti vardı. O da balığın daha önce yaptığı gibi çok de­rinlerde yüzmemesiydi. Yaşlı adam bunu oltanın eğiminden kolayca anlamıştı. Yüzeye yaklaşması sıçrayacağını göstermezdi, ama sıçrayabilirdi de.”

 

Artık çok açıkmıştı. Yakalamış olduğu yunus balığını dilimledi ve yedi. Şimdi de biraz uyuyacaktı. Oltayı tekrar aldı ve eline doladı ve uyumak için biraz uzandı.

Denize açılalı üçüncü gün olmuştu. Ve balık, teknenin etrafında dönüp duruyordu. Yaklaşık iki saat, balığın bu dönüşleri devam etti. Ancak, her dönüşü daha kısa oluyordu. Anlaşılan oydu ki, balık da son kozunu oynuyordu. Yaşlı denizcinin de balıktan farkı yoktu. “Sonuna gelmişken, yenilmemeliyim” diye sürekli kendisine cesaret ve güç veriyordu. “Onu öldürmek zorundayım, iriliğine ve güzelliğine rağmen bunu yapmalıyım” dedi. İhtiyar zorlukla su üstüne çıkardığı balığa mızrağını fırlatarak öldürmeyi istiyordu. Kılıç balığı pes etmiyor saatlerdir zıplıyordu. Saatlerce gitti, geldi. Pes etmek üzereydi ki, balığın yaklaştığı anda zıpkınını saplamıştı. Zıpkını yiyen dev balık birden bire canlandı ve hızla uzaklaştı. Yaşlı adamın gözleri karardı, başı döndü. Yine de oltanın ipini yavaşça gevşetmeyi becerebildi. Bir müddet sonra balığın suyun üstünde kımıldamadan durduğunu fark etmişti. Balık artık yenilmişti

Balığı taşımak için, kafasını toparladı. En azından yedi yüz kilo gelen kılıç balığının baş tarafına gidip, solungaçlarından ipi geçirdi. Balığı sandalın baş, orta ve kıç tarafına bağladı. Sonra yelkenleri açıp yol almaya başlamıştı.

Denizde birkaç saat yol aldıktan sonra suların hareketlendiğini gördü.  Korktuğu başına gelmiş vahşi köpek balıkları kokusunu almışlardı. Köpek balığından biri bir müddet sonra yaklaşıp balıktan parça kopardı.  Yaşlı balıkçı, zıpkını olanca hıncıyla gözü üstüne saplayıp bu balığı öldürmüştü. Ancak, kan kokusunun artması hiç iyi olmayacaktı.

Nitekim çok geçmeden de  iki köpek balığının yaklaştığını görmüştü.  Yaşlı adam bütün gücüyle ikisini de hakladı. Ancak, kılıç balığının dörtte biri artık yoktu.    Kayık gidiyordu hiç ışık gözükmüyordu. Gece olunca, sayısını bilmediği köpek balığı saldırdı. Artık karşı koymanın da hiç faydası kalmamıştı.  Zıpkınları da kırılmış, zıpkını da kalmamıştı. Yine de, sopası ile vurabildikçe vurmuştu. Balıktan bir ısırık alan, yutup tekrar geliyordu. Kılıçbalığından ona fazla bir şey kalmamıştı.

Bütün ustalığını kullanarak, saatler sonra küçük limana girdi. Tekneyi elinden geldiğince yanaştırıp, bağladı. Evine varır varmaz hemen uykuya dalmıştı. Çünkü yaşlı Santıago fazlasıyla çok yorgundu.

Sabah olduğunda teknenin etrafına balıkçılar toplanmıştı.  Herkes balığa bakıyor hayret ile izliyordu. Balıktan kalanlar bile heybeti anlatıyordu. Çocuk hızla ihtiyarın evine doğru yöneldi.

İçeriye girdiğinde Santıago uyuyordu. Çocuk onun parçalanmış ellerini  görür görmez ağlama başlamıştı. Kahveden kahve alarak yaşlı adama getirdi.  Uyanıncaya kadar da başından hiç ayrılmadı. Uyanınca, kahvesini Santıagoy’a uzattı.

Santıago bir kederle Manolin’e seslenmişti, “Yendiler beni Manolin, yendiler beni” dedi. Çocuk  “seni büyük balık değil ötekiler yendi” dedi. Yaşlı adam yorgun argın yeniden uykuya daldı.  Ama çocuk başındaydı.  Artık ne olursa olsun, hep onunla çıkacaktı. Çünkü  usta  balıkçıdan öğrenecek çok şey vardı.

Kitaptan  bir bölüm;

Golf Stream’de küçük teknesiyle yalnız başına avlanan ihtiyar bir balıkçı vardı. Zayıf, kavruk yüzü kederli, ensesi kırış kırış bir adamdı.Yanakları, güneşin tropik denizlerde meydana getirdiği yansımaların esmer lekeleriyle kaplıydı. Bu lekeler yüzünde aşağı çenesine kadar iniyordu. Elleri, oltasına takılan ağır balıkları çekerken açılan yarıklarla yol yoldu. Ne var ki bu yarıkların hiçbiri taze değildi. Bir çöl kuraklığını andıran balıksız günler kadar eskiydi bunllar.

Evet tam seksen dört gündür tek bir balık tutamadan dönüyordu. İlk kırk gün yanına birde çocuk almıştı. Fakat birbiri ardına birçok gün eli boş döndükten sonra çocuğun ailesi, ihtiyar balıkçının artık talihsizlikten de beter bir salao’ya uğradığına inanarak, çocuklarını ilk hafta içinde üç güzel balık yakalayan bir başka tekneye vermişlerdi. İhtiyar balıkçının her gün ufacık teknesiyle eli boş dönüşünü görmek çocuğa pek dokunuyordu. Teknenin gelişini görünce hemen aşağı sahile, olta yumaklarını, sereni, zıpkını, yelkeni taşımak için eski ustasının yardımına koşuyordu. Çocuk ihtiyar balıkçıya büyük bir hayranlık duyuyordu, herşeyi ondan öğrenmişti. Ama onun yanından ayrılmak zorunda kaldığı içinde bir okadar üzgündü. Çocuk ihtiyarın yanından ayrılmasına rağmen bütün boş vakitlerini onunla geçiriyordu. İhtiyar balıkçıda her sabah çocuğun evine giderek onu uyandırıyor ve sahile birlikte iniyorlardı. İhtiyar, çocukla balığa çıktığı günleri çok özlüyordu. ihtiyar teknesini yükleyip, gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra yavaş yavaş denize açılarak uzaklaştı. Hava kararmaya başladığında çocuk sahilde yine ihtiyarı bekliyordu. Ama ihtiyar o günde hiç balık tutamadan geri dönüyordu, çocuk bunu öğrenince yine çok üzüldü ve o gün tuttuğu iki büyük balığı ihtiyara verdi ve balıkları yem olarak kullanmasını istedi.

İhtiyar ertesi sabah, güneş doğmadan, bir gün o hayalini kurduğu kılıç balığını yakalayacağına olan inancıyla tekrar denize açıldı ve okyanusun bereketli olduğunu umduğu bir köşesinin yolunu tuttu. İhtiyar balıkçı bu sefer çok uzaklara gitmeye karar vermişti. Koyun çevresinde haftalarca uğraştım, yine bişey tutamadım diye düşünüyordu.

Ortalık iyice ağarmadan uçları yemli oltalarını suya atrak, akıntıya doğru sıyırtmaya başladı ve çok geçmeden güneşin doğuşunu büyük bir zevkle seyretti. Aradan birkaç saat geçmişti, tam bu sırada biraz ilersinde siyah kanatlarını açmış bir kuşun süzülmekte olduğunu gördü ve birşeyler bulduğunu, oldukça büyük bir sürü olduğunu düşündü.Aradan çok geçmeden kıç tarafındaki oltanın ipleri ihtiyarın ayaklarının altında geriliverdi; ihtiyar adam kürekleri bırakarak oltaya el attı, küçük bir balığın ağırlığını nı hissedince hızla içeriye doğru çekmeye başladı. İçeri aldığı balık güzel bir palamuttu. İhtiyar, balığın iyi yemlik olacağını düşünerek balığı teknenin ucuna doğru fırlattı. Artık sahilin yeşil çizgisi gözden kaybolmuş, güneş iyice ısınmıştı, kürek çekerken ihtiyarın sırtında, ensesinden kuyruk sokumuna doğru ter damlaları iniyordu. işte o anda, olta ipinin altında küpeşteye dayadığı tahta çubuklardan birinin düştüğünü gördü ve bir süre sonra bir balığın zokayı yuttuğunu anladı, ip öylesine geriliyordu ki balığın nekadar büyük olduğunu tahmin bile edemiyordu ama şunu çok iyi biliyorduki bu balık herzaman hayalini kurduğu kılıç balığıydı. İhtiyar büyük bir uğraştan sonra oltanın hakimiyetini tamamiyle sağladı. Ama balık öylesine güçlüydü ki tekneyi sürüklemeye başlamıştı, oltanın ipide gittikçe boşalıyordu. İhtiyar balıkçı diğer oltaların ipinden ekleme yaparak oltanın boyunu bir hayli uzattı, artık kendinden emindi.

Bir süre sonra hava karardı, balık hiçte yorulacak gibi gözükmüyordu. Artık olta omuzlarına çok ağır geliyordu ve ihtiyar oltayı sağ omzundan sol omzuna sürekli değiştirmeye başladı. Ne olursa olsun balığa yenilmeyeceğini sürekli söyleyip kendi kendine konuşuyordu. Bir an için çocuğun yanında olduğunu düşündü. Eğer o yanımda olsaydı bu kadar yorulmazdım diyerek onu çok özlediğini söyledi. İhtiyar, balığın ani bir hareketiyle kendine geldi, içinden acaba pes etmeye mi başladı diye geçirmeye başladı. Ama balık yoluna hala devam ediyordu. İhtiyar çok açıkmıtı ve yakaladığı palamutu temizledikten sonra yemeye başladı, çok az suyu kalmıştı buna rağmen sonuna kadar devam etmeye karalıydı. Bir an için suya baktı ve teknenin yavaşladığını hissetti, balığın yine pes etmeye başladığını düşündü ama bu sefer yanılmamıştı. Balık iyice yavaşlayarak su üstüne çıktı. İhtiyar, balığı gördüğünde çok heyecanlandı, bu hayatında tuttuğu en büyük balıktı. Gümüşü andıran rengi güneşte parıl parıl parlıyor, uzun ağzının sivriliği insanın içini ürpertiyordu. İhtiyar büyük bir zorlukla su üstüne çıkardığı balığa mızrağını fırlatarak tamamen ölmesini sağladı ve balığı teknenin yanına ağzından ve kuyruğun dan sıkıca bağladı. Artık evinin yoluna koyulabilirdi, çünkü savaştan ihtiyar galip çıkmıştı. Denizde birkaç saat yol aldıktan sonra suların hareketlendiğini gördü. Evet korktuğu başına gelmişti, bunlar köpek balığıydı. Hemen teknesinde ayağa kalktı ve mızrağını eline alarak köpek balıklarına saldırmaya başladı. Uzun bir uğraştan sonra birini öldürdü ve öbürünüde ağır bir şekilde yaraladı ama onlarda kılıç balığına zarar vermişti. İkinci köpek balığını öldürmek isterken mızrağıda kırılmıştı ve ilerde köpek balıklarının tekrar saldıracağındanda emindi. İhtiyar yorgun bir hareketle tekneye oturdu ve teknenin küreğini içeri aldı, belindeki bıçağını çıkararak küreğe bağlamaya başladı, evet artık yeni bir mızrağı vardı. Artık tek düşündüğü biran önce evine varmak ve çocuğu görebilmekti. Nihayet günler sonra evine yaklaştığını hissetmeye başladı.Tam o sırada sudaki hareketlilik tekrar görülmeye başladı, yine köpek balıkları gelmişti ve kılıç balığına saldırmaya başlamışlardı. Balıktan bir ısırık alan, yuttuktan sonra tekrar geliyordu. İhtiyar balıkçı yaptığı mızrakla bu köpek balıklarınıda yenmeyi başardı ama kılıçbalığındanda fazla birşey kalmamıştı. İhtiyar herşeye rağmen bütün gün yoluna devam etti ve nihayet evinin bulunduğu sahilin ışıklarını görebildi, teknesini kıyıya yanaştırıp bağladıktan sonra hemen evine gitti.

Sabah olduğunda çocuk ihtiyarın teknesini gördü, teknenin etrafı bir hayli kalabalıktı, herkes ihtiyarın tuttuğu balığa bakıyordu etkilenmek için balıktan arta kalanlar bile yetiyordu. Çocuk teknenin yanına inmeden hızla ihtiyarın evine doğru koşmaya başladı. Eve vardığında o hala uyuyordu. Çocuk ihtiyarı seyretmeye başladı ve bir süre sonra ihtiyar gözünü açıp çocuğa sıcak bir gülümseme attıktan sonra tekrar uykuya daldı.

Related Articles

Köle Hanı Kitabı Özeti

admin

Eski Dünya Seyahatnamesi Kitap Özeti

Cengiz Aytmatov – Cemile (Kitap Özeti)

admin