TEYZESİ YARAMAZ TOM’U ARIYOR
Pencerenin önünde oturan, gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş yaşlı bir kadın, öfkeyle yerinden kalktı. “Tom! Tom!
Polly Teyze, hiçbir yanıt alamadı. Daha da öfkelendi: “Tom diyorum!”
“Bu yaramaz acaba nereye gitti?” diye kendi kendine söylendi. “Ah, bir elime geçirirsem ne yapacağımı çok iyi biliyorum!”
[accordions title=”Tom Sawyer İlk 10 Sayfa :” active=1 event=”click”]
[accordion title=”1. Sayfa”]Yaşlı kadın kapıya yöneldi. Eşikte durarak bahçeye baktı. “Ama hayır, dışarıda olamaz.” diye düşündü. Tekrar içeriye yöneldi. Mümkün olduğunca sessiz hareket ediyordu. Bir tıkırtı duydu. Kulak kesildi. Tıkırtı dolaptan geliyordu. Ani ve çevik bir hareketle dolabın kapağını açıp Tom’u yakaladı.
[/accordion]
[accordion title=”2. Sayfa”]”Dolapta ne yapıyorsun? Hem o ellerinin hâli ne? Sana kaç kez reçel kavanozlarına dokunmamanı söylememiş miydim ben? Nerede benim sopam? Hah buradaymış. Uzat bakalım ellerini.”
Teyzesinin öfkeyle kaptığı sopa havaya kalktığında Tom, hayretler içinde bakışlarını yaşlı kadının arkasına çevirdi:
“Aman, arkana bak teyzeciğim. Dikkat!”
Yaşlı kadın, düşünmeden arkasına döndü. Çocuk, ok gibi fırladı, bahçe çitlerinin üzerinden atlayıp gözden kayboldu. Artık yaşlı kadının onu yakalaması imkânsızdı. Öylece şaşkın şaşkın bakındı. Sonra istemeyerek gülmeye başladı.
“Kaçıncı oyunu bu bana. Her defasında bir yolunu buluyor, gene de akıllanmadım. Ama ne yapayım onu hem seviyorum, hem de kız kardeşimin anısını onda yaşatıyorum…” diye söylendi.
Fakat bu sefer Polly Teyze kararlıydı. Tom’u kesinlikle cezalandıracaktı. Tom’un en nefret ettiği şey çalışmaktı.
O gün Polly Teyze, Tom’a küçük bir iş’ vermişti. Polly Teyze, Tom’la konuşurken özellikle bu küçük’ sözünü bastırarak söylemiş, sonra da onun eline bir fırça ile kocaman bir kova dolusu kireç vererek:
“Haydi bakalım Tom, göster ustalığını.” demişti.
Tom, elinde bir badana fırçası ve koca bir kova kireç ile tahta perdenin önünde göründü… Tahta perdeyi dikkatle süzdü. İşin büyüklüğünü görünce neşesi kayboldu. Bu işin tek başına üstesinden gelmek kolay bir iş değildi.
[/accordion]
[accordion title=”3. Sayfa”]isteksizce fırçayı eline aldı ve tahta perdeye birkaç kere sürdü. Bir tahta perdeye baktı, bir de fırçayı sürdüğü yere. Umutsuzluğu çaresizliğe dönüştü. içini saran karamsarlıkla bir ağaç kütüğünün üzerine oturdu. Kara kara düşünmeye başladı.
O sırada zenci çocuk Jim göründü. Elinde boş teneke ile suya gidiyordu. Tom, onu görünce sevindi.
“Jim” dedi. “Sen, biraz boya yapsan da, ben su getirsem olmaz mı?”
“Olmaz Tom, sonra Polly Teyze bana kızar.”
Tom, Jim’i kandırmak amacıyla dil döküyor, fakat Jim de, hanımından korktuğunu söylüyordu. Bunun üzerine Tom, başka bir yöntem denemeye karar verdi. Pantolon cebinden beyaz bir bilye çıkararak:
“Bunu görüyor musun Jim?” dedi. “Eğer dediğimi yerine getirecek olursan, bu beyaz bilyeyi sana veririm. Bilmelisin ki, bu bilye tüm bilyeleri vurur.”
Bilyeyi gören Jim, korka korka da olsa Tom’un teklifini kabul et -ti. Fakat bu değiş tokuş pek kısa sürdü. Jim, tenekesini kaptı ve koşarak kaçtı. Vazgeçmişti. Jim’e çok kızan Tom, öfke ile boyasını sürdürdü. Tom’un tüm korkusu gezmeye gidecek arkadaşlarının kendisini bu hâli ile görmeleriydi. Nitekim, uzaktan Ben göründü. Vapur taklidi yaparak geliyordu. Tom, bir yandan ne diyeceğini düşünüyor, bir yandan da boyaya devam ediyordu. Ben’in yaklaştığını görünce ciddi bir tavır takındı. Bir iki fırça sürdükten sonra bir adım geri çekilip inceliyordu.
Yaklaşan Ben, taklidi sürdürerek:
[/accordion]
[accordion title=”4. Sayfa”]”Hey Tom!” diye seslendi. “Ne o, çalışıyor musun?”
Tom, ona aldırış etmiyor, ciddi ciddi çalışıyormuş görünüyordu. Cevap vermeden, son boyadığı bölümü bir sanatçı tavrıyla incelemekteydi. Ben, elindeki elmayı ısıra ısıra Tom’un yanı başına gelmişti:
“Günaydın Tom.” dedi. “Demek işin var…”
“Ooo! Sen misin Ben? Hiç farketmedim.”
“Hani balığa veya yüzmeye gidecektik? Ama görüyorum ki işin var, gelemezsin…”
Tom, şaşırmış gibi davrandı:
“Ne! Sen buna iş mi diyorsun? Bir düşün bakalım; hangi çocuğun eline böyle bir fırsat geçebilir?”
“Yani sen, bunu isteyerek mi yapıyorsun?”
“Elbette. Hem isteyerek, hem de severek.”
Ben şaşırır gibi olmuştu. Elmasını ısırmaktan vazgeçti. Giderek ilgisi artıyordu. Sonunda:
“Ne olur Tom” dedi. “Ver biraz da ben yapayım.”
Tom, düşünür gibi yaptı. Razı olacak gibiydi. Sonra vazgeçti:
“Hayır olmaz.” dedi. “Bu işi benden daha iyi, başka çocuk yapamaz. Sana nasıl güvenebilirim ki.”
“Abarttın. Bırak da bir deneyeyim. Sadece bir parçacık.”
“Seni kırmak istemem. Polly Teyzem görürse kızar. Jim de istedi vermedim. Görüyorsun bak, nasıl dikkatli çalışıyorum. Çok güç bir iş. Ya bozulursa! O zaman ne yaparım?”
Ben, büsbütün isteklenmişti. Yalvarıyordu:
[/accordion]
[accordion title=”5. Sayfa”]”Ver ne olur! Ben de çok dikkat ederim. Al sana elmamı vereyim.”
Tom, sanki istemiyormuş gibi bir davranışla fırçayı uzattı. Ben, güneşin altında ter dökerek çalışırken, Tom da, kendini gölgede duran fıçının üzerine attı. Elmayı ısırırken, bir yandan da başka saflar bulmayı planlıyordu.
Düşünceleri boşa çıkmadı. Çocuklar, birer ikişer gelmeye başladı. Ben yorulunca aynı işi, uçurtmasına karşılık Bil Fişer’e sattı. Onun da işi bitince, Coni Miller işe alındı. Böylelikle tahta perdenin boyanma işi kısa bir sürede tamamlanmış oluyordu.
Bu esnada Tom, farkında olmadan insan yaradılışı konusunda bir buluşta bulunmuştu: insana bir işi sevdirmek istersen, o işi, ona erişilmez gibi göstermek gerekiyordu.
Tom, elinde kova ve fırçasıyla içeri girdiğinde çok mutlu ve neşeliydi:
‘Teyzeciğim’ dedi. “Artık oyun oynamak için gidebilir miyim?”
“Bitirdin mi?” dedi teyzesi hayretle.
Çünkü yaşlı kadın ona inanmıyordu. Hemen evden çıkıp tahta perdeyi kontrol etti.
“Hayret doğrusu! istediğin zaman herşeyi en güzel şekilde yapıyorsun Tom. Şimdi oyuna gidebilirsin. Dur gitmeden sana güzel bir elma vereyim.”
Polly Teyze, Tom’u karşısına alıp öğüt vermeye başladı. Ama Tom’un hiç de öğüt dinleyecek hâli yoktu. Teyzesi sözünü tamamlarken, o, bir kurabiye aşırarak kaçtı. Çitlerden aşmıştı bile. Sokakta
[/accordion]
[accordion title=”6. Sayfa”]kurabiyeyi zevkle yerken gözüne sarı saçlı, mavi gözlü bir kız takıldı. O anda bir süre önce aşkını açıkladığı Amy Lavrens’i unuttu. Şimdi kendisi için yeni bir aşk bulmuştu.
Tom, kızın ilgisini çekmek amacıyla cambazlıklar yapmaya başladı. Ne var ki kız, onunla ilgilenmemişti. Evine girmek üzereydi. Hemen cambazlıktan vazgeçti. Onun tüm dikkkatini kendi
üzerine toplamalıydı. Evin tahta perdesine yaslanıp derin derin iç çekti. Böylelikle ona duyduğu hayranlığı açıklamıştı kendince.
Kız, eve girecekken birden duraksadı. Sonra da elindeki çiçeği Tom’a doğru fırlattı. Tom, heyecan ve sevinçten kıpkırmızı olmuştu. Hemen kızın kendisine attığı çiçeği yerden alıp kalbinin üzerine koydu. Hava iyice kararıncaya dek oradan ayrılmadı. Kıza deli gibi tutulmuştu. Fakat daha adını bile öğrenememişti.
Tom, akşam yemeğinde hayli durgundu. Teyzesi onda bir tuhaflık olduğunu anlamıştı. Fakat, hiç üzerine gitmedi.
Ertesi gün son derece keyifsiz olarak gözlerini açtı. Şu pazartesi sabahlarını hiç sevmiyordu. Çünkü pazartesi, tatilin sona ermesi demekti. Elinde olsa takvimden pazartesi günlerini çıkarır atardı. Öğrenciydi, ama okula gitmek istemiyordu. Hemen aklına gelen masalı uygulamaya koydu. Bir anda sahnelemeye başladığı senaryo hiç de iyi değildi. Önce feci bir inlemeyle işe başladı:
“Ahh! Dişim dayanılmaz derecede ağrıyor. Tanrım, okula gidemeyeceğim sanırım.”
Kısa bir süre sonra teyzesi geldi. Onun numara yaptığını şıp diye anlamıştı “Aa! Vah! Vah! Hemen bir dişçiye gidip çektirelim Tom,” dedi.
[/accordion]
[accordion title=”7. Sayfa”]O anda Tom’un diş ağrısı da geçiverdi…
Okul yolunda Huckleberry Finn’e rastladı. Tom, onun yanına yaklaştı:
“Merhaba! O elindeki nedir?”
“Bir kedi ölüsü. Sanırım ne işe yarayacağını merak ediyorsun. Belki de işine yaramayacağını düşünüyorsun.”
“Oyle Huck,” dedi Tom. “Bir işe yarayacağını sanmam.”
“Sen öyle san. Gece yarısı bu kediyi alır mezarlığa gelirsen siğillerinden kurtulursun anladın mı?”
“Nasıl?”
“Gece yarısı mezarlığa şeytan gelir. Bunlar görünmezler. Yalnızca sesleri duyulur. Olmüş bir adamı alıp götürür. Şeytan, adamı götürürken sen de, arkasından kediyi atacak ve “Şeytan, adamı, adam, kediyi, kedi de siğillerimi alıp götürsün!” diye bağırırken siğillerinden kurtulursun!”
Tom:
“Buna aklım yattı,” dedi. “Ama hiç denedin mi?”
“Bu gece deneyeceğim. Korkmazsan gelirsin.”
“Korkmak mı? Güleyim bari.”
Tom, okula geç kaldığını anladı. Hızlı adımlarla okula geldi. Şapkasını astı. Tam sırasına oturacağı anda öğretmenin sesi duyuldu:
“Tom Sawyer! Yine geç kaldın! Niçin?”
Tom:
“Huckleberry Finn’le konuştum,” dedi.
[/accordion]
[accordion title=”8. Sayfa”]Öğretmen şaşırmıştı. Tom’un özrünü kabahatinden büyük bulduğu için onu azarladı. Sonra da kızların bölümüne oturttu. Fakat Tom, kızların bölümünde de rahat durmadı. Yanına oturduğu kızı hemen ayarttı. Kısa bir süre sonra öğretmeni bir kenara bırakıp şakalaşmaya başladılar. Tom, kâğıda bir şeyler yazmıştı. Ama bu kâğıtta yazılı olanları kıza göstermek istemiyordu… Kız ise, Tom’un yazdığını görebilmek amacıyla uğraşıyordu. Önce yazdığını göstermek istemeyen Tom, sonuçta kâğıdı ağır ağır gösterdi. “Seni seviyorum” yazılıydı bu kâğıtta. Kızın gözleri parlamıştı. Memnun bir sesle:
“Ah, seni utanmaz,” dedi usulca.
Tom, o anda kulağının acıdığını hissetti. Öğretmen onları görmüştü. Onu kulağından tutup eski yerine götürdü.
Dersten sonra adı Beki olan kızı tenha bir sokağa götürdü Tom.
“Sen hiç nişanlandın mı Beki?” diye sordu.
“Hayır, nasıl oluyor bu?”
“Bir oğlana seni seviyorum, dersen nişanlanmış olursun, tamam mı? Bak, ben sana söyleyebiliyorum: Seni seviyorum! Şimdi sen de bana aynı şeyi söylersen, nişanlanmış oluruz.”
“Ama utanırım,” dedi kız. “Kulağına söyleyeyim mi? Yalnız bunu kimseye söylemeyeceğine söz vermelisin.”
“Elbette, hiç söyler miyim?”
“O hâlde, ben de seni seviyorum.”
Kız, çok utandığından kaçmaya başladı. Tom da onu izledi. Kızı bir köşede kıstırdı. Yüzü kıpkırmızıydı:
[/accordion]
[accordion title=”9. Sayfa”]”Bundan sonra senden başkasına bakmayacağım.” dedi. “Okula birlikte gidip geleceğiz ve balolarda hep seninle dans edeceğim.”
“Ya! Yani Amy Levrens’le de dans etmeyeceksin ama.”
Tom şaşırdı. Hemen cebinden bir bakır halka çıkarttı ve kıza uzattı. Bu adi bir perde halkasıydı.
“Al, bunu daha önce kimseye vermedim.”
Beki aldığı halkayı öfkeyle fırlattı:
“Daha önce de nişanlanmıştın değil mi yalancı!”
Tom’un gururu kırılmıştı. Hemen kızın yanından uzaklaştı. Bir süre Tom’un dönmesini bekleyen kız, daha sonra onu aramaya çıktı ama bulamadı.
[/accordion]
[/accordions]