“…Mürebbiye rolünde Madam Kalitea, cidden rolünü pek iyi anlamıştı. Senaryoda gösterilecek her şeyi mükemmelen ifa etti. Çehresi, gözleri, evzaı dessas kokot ruhlu mürebbiyeyi tamamen ifa ediyordu”. işte 1919 yılının Mayıs ayında, “Müze-i Askeri” salonunda basın mensuplarına ve davetlilere özel olarak gösterimi yapılan Mürebbiye için, 1 Haziran 1335 (1919) sayılı Temaşa dergisinde I. Galip Arcan böyle yazıyordu. Ve “kokot ruhlu mürebbiye” olarak tanımladığı Madam Kalitea ise, Türk sinemasının yabancı uyruklu ” ilk kadın “larından biriydi. Dönemin ünlü tiyatro sanatçısı 62 yaşındaki Ahmet Fehim’in Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan sinemaya uyarladığı Mürebbiye’de Rum asıllı Madam Kalitea, erkekleri baştan çıkaran Fransız yosması Anjel’i canlandırır. Madam Kalitea, 1919 yıllarının modasına göre toplu yüzlü, iri göğüslü, etine dolgun, akça pakça bir kadın tipidir. Ve dönemin “münekkit”i I. Galip Arcan, Madam Kalitea’dan övgüyle söz ettiğine göre, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1898 yıllarında yayınlanan romanındaki yosma An-jcl tipine, demek ki uygun düşüyordu.
Türk sineması tarihinde, “kadın kahraman” üzerine kurulan “ilk film”dir Mürebbiye. Filmin kahramanı Anjel, yaşlı sevgilisi Maksim’le Paris’ten İstanbul’a gelir ve onu, kaldıkları otelde karşılaştığı bir delikanlıyla aldatır. Bu arada dostu Maksim, onları odada kucaklaşıp öpüşürlerken yakalayınca da Anjel’i otelden kovar. Olaydan sonra ise genç kadın, bir Türk ailesinin yanına sığınarak mürebbiyeliğe başlar. Ve Anjel bu arada Dehri Efendi’nin yalısındaki tüm erkekleri baştan çıkarır. Filmin finalinde ise genç aşık Şemi, geçirdiği bir buhran sonucu Anjel’in odasına zorla girer ve aynalı dolabı açtığında içinden babası Dehri Efendi çıkar. Traji komik bir “son”dur bu.
Bir buçuk saatlik filmin, yalnızca belge olarak kalan “çekim listesi”nden anlaşıldığı gibi Mürebbiye’nin genel akışı bir komedi havası içinde sürdürülür. Ayrıca Ahmet Fehim’in, filmdeki cinsel durumları, yani Anjcl’in ayna önündc soyunup yatağa girmesi ve Şemi Bey’in yatağın önünde diz çökerek onu öpmesi gibi sahneleri, dönem koşullarına uygun biçimde “saf ve edepli” olarak görüntülediği yazılır. Buna karşılık filmdeki “Erkek delisi yosma”nın bir Fransız olmasının en çok da İstanbul’daki işgal kuvvetleri kumandanlarından Fransız generali Francdet d’Esperey’i kızdırdığı bilinir.
Bir tarihsel belgeye göre de Türk sinemasında “İlk öpüşen kadın” oyuncu, yabancı uyrukludur, yani Madam Kali-tea’dır. Kaldı ki 1923 yıllarından önce “Osmanlı ahlak anlayışına göre, Müslüman kadınların değil filmlerde öpüşmeleri, sahneye çıkmaları bile yasaklanmıştır. Bu nedenle de “Atatürk Türkiyesi”nden önceki yerli filmlerde oynayan kadın oyuncuların tümü, Arşak Benliyan Kumpanyası’ndaki Ermenilerden ya da Beyaz Ruslardan oluşuyordu. İşte gene Mürebbiye’de Eda Kalfa’yı canlandıran, Bayzar Fasulyeciyan adlı bir Ermeni kadınıdır.
Madam Kalitea’dan önce, bir Türk filminde oynayan yabancı kadın oyuncu da Eliza Binemeciyan’dır. Ancak, 1917 yılında Sedat Simavi’nin yönetmenliğini yaptığı Pençe’de Binemeciyan’ın iki kadın oyuncudan hangi tipi canlandırdığı, filmin kopyaları kayıp olduğundan bilinmiyor. Aynı yıl, yurtdışında çekilen “ilk Türk filmi” olan Celal Esat Arseven’in Koruyan Ölü’sünde (Die Tote Wacht) iki kız kardeşten birini oynayan Lydia Ley adlı yabancı bir kadın görürüz.
BİNAZ ROLÜNDE MATMAZEL BLANCHE
Ahmet Fehim, Mürebbiye’nin ardından bu kez Binnaz’ı beyazperdeye uyarlar. Lale Devri’nin fettan kadınlarından Binnaz’ın üzerine kurulan öykü, Yusuf Ziya Ortaç’ın manzum oyunundan aktarılmıştır. Saraylar, zindanlar gibi tarihi dekorlarda çekilen Binnaz, ayrıca Türk sinemasında “ilk tarihsel film” denemesi sayılır. Ve Efe Ahmet’le Hamza Bey’i peşinden koşturan Binnaz rolünü de yabancı uyruklu Matmazel Blanche oynar. Ama film gösterildiğinde ne Binnaz, ne de rolü oynayan Matmazel beğenilir. 1919 yılında Temaşa dergisinde K.R. imzasıyla yazılan eleştiride film kıyasıya tenkide uğrarken, Matmazel Blanche güzel olmasına karşılık pek “çekici” bulunmaz.
İşte 1917 yıllarından 1923′lere, yani Cıımhuriyet’in ilanına kadar olan süre içinde, Türk filmlerinde irili ufaklı rollerde bir dolu yabancı kadın görürüz. Bunlar, genelde azınlık oyuncularıyla, Çarlık rejiminin sona ermesiyle İstanbul’a yerleşen Beyaz Rus’lardır. Örneğin Muhsin Ertuğrul’un 1922 yılında yönettiği İstanbul’da Bir Facia-ı Aşkta başrol oynayan Anna Mariyeviç, bu Beyaz Rus’lardan biridir. Mütareke yıllarında İstanbul’un Şişli semtinde yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkan filmde kötü yola düşmüş Mediha’yı büyük bir başarıyla oynadığı söylenir. Gene sözünü ettiğimiz filmde Mariyeviç’in yanı sıra, öteki rolleri üstlenen kadınların tümü, azınlık oyuncularıdır. Şöyle ki: Lian Console İffet’i, Roza Felekyan Büyük Hanım’ı, Aznif Mırakyan Ziynet’i ve Siranuş Aleksanyan Anne’yi oynarlar.
Kaynak: Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi, Agah ÖZGÜÇ
Türk Sinemasında Yabancı Kadınlar