“Neruda, bütün dillerde 20. yüzyılın en büyük şairi.”
-Gabriel García Márquez-
Neruda’nın 1933, 1935, 1937 yıllarında üç kitap olarak basılan ve Canto General’in yanında başyapıtı sayılan Yeryüzünde Konaklama, Türkçede ilk kez eksiksiz yayımlanıyor. Daha önce Alova’nın çevirisiyle yayınlarımız arasında çıkan ve geniş ilgi gören Kuruntular Kitabı ve Kuşlar Sanatı’ndan sonra, bu ünlü yapıtında da Neruda, gerçeküstücülüğün ve Güney Asya kültürünün etkisiyle, yeryüzünün değişken doğasını, insan gövdesine ve maddeye duyduğu sonsuz tutkuyu, İspanya İçsavaşı’nın ve II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımları; melankoliyi, acıyı, erotizmi, yitik aşkı, belleğin gelgitlerini, yalnızlığı zengin bir metafor örgüsüyle yansıtıyor.
“Dünya Bir Gölgeliktir” türküsünün ağızdan ağıza dolaştığı yurdumuzda, Neruda’nın “konaklama”larına Türkiyeli şiir okurunun özel bir duyarlıkla yaklaşacağı kanısındayız.
İçindekiler
Önsöz (Alova)………………………………………………………….. 17
Saf Olmayan Şiir Üzerine Bazı Düşünceler (P. Neruda)….. 21
BİRİNCİ KONAKLAMA (1925-31)
I
Ölü Dörtnal………………………………………………………… 25
Bağlaşma (Sonat)…………………………………………………. 27
Düş Atı………………………………………………………………. 28
Bitkin Tan …………………………………………………………… 30
Birlik………………………………………………………………….. 32
Tat …………………………………………………………………….. 33
Joachim’in Yokluğu………………………………………………. 35
Kışın Yazılmış Madrigal…………………………………………. 36
Hayalet………………………………………………………………. 37
Ağır Ağıt…………………………………………………………….. 38
Gececil Birikim……………………………………………………. 39
Biz, Birlikte…………………………………………………………. 42
Tiranlık ………………………………………………………………. 44
Serenad………………………………………………………………. 45
Gündelik Yasçı…………………………………………………….. 46
Mayıs Musonu …………………………………………………….. 48
Şiir Sanatı …………………………………………………………… 50
Kasvetli Sistem ……………………………………………………. 51
Adonis Meleği……………………………………………………… 52
Sonat ve Yıkımlar…………………………………………………. 53
II
Askerin Gecesi…………………………………………………….. 55
Çelişkili İfadeler…………………………………………………… 58
Issız Kişi……………………………………………………………… 60
Genç Hükümdar………………………………………………….. 62
Gececil Kurmalar ………………………………………………… 63
Doğuda Gömüt Töreni …………………………………………. 64
III
Yalnız Efendi ………………………………………………………. 65
Bacaklarımın Ayini……………………………………………….. 67
Yük Gemisinin Hayaleti………………………………………… 70
Dul Erkeğin Tangosu…………………………………………….. 73
IV
Şarkılar ………………………………………………………………. 75
Soğuk Çalışma …………………………………………………….. 77
Gölgeler Demek ………………………………………………….. 79
İKİNCİ KONAKLAMA (1931-35)
I
Baskın Bir Gün ……………………………………………………. 83
Ölüm, Yalnızca ……………………………………………………. 86
Barkarol ……………………………………………………………… 88
Okyanusun Güneyi………………………………………………. 91
II
Walking Around…………………………………………………… 94
Eylemsizlik …………………………………………………………. 96
Yıkık Sokak…………………………………………………………. 98
Ailelerde Melankoli ……………………………………………. 100
Annelik…………………………………………………………….. 102
Evimde Hastalıklar …………………………………………….. 104
III
Ağıtlı Gazel ………………………………………………………. 107
Evlenme Maddesi ………………………………………………. 109
Cinsel Su ………………………………………………………….. 111
IV: ÜÇ MADDE ŞARKISI…………………………………… 113
Ağaç’a Giriş………………………………………………………. 113
Kerevizin Apojesi……………………………………………….. 115
Şarabın Yasası…………………………………………………….. 117
V
Federico García Lorca’ya Gazel ……………………………. 121
Alberto Rojas Jiménez Geliyor Uçarak ………………….. 126
Topraktan Çıkarılmış ………………………………………….. 130
VI
Denize Düşen Saat …………………………………………….. 133
Dönüyor Güz ……………………………………………………. 135
Yoktur Unutmak (Sonat)…………………………………….. 137
Josie Bliss………………………………………………………….. 139
ÜÇÜNCÜ KONAKLAMA (1935-45)
I
Boğulmuş Kadını Gökyüzünün…………………………….. 143
Bağlaşma (Sonat)……………………………………………….. 144
Vals………………………………………………………………….. 146
Brüksel……………………………………………………………… 148
Terk Edilmiş ……………………………………………………… 149
Ormanlarda Doğmak………………………………………….. 152
II: ÖFKELER VE ÜZÜNÇLER…………………………….. 154
III: YENİ BAYRAKLAR ALTINDA TOPLANMA …… 162
IV: İSPANYA YÜREKLERİMİZDE ………………………. 165
Dilek………………………………………………………………… 165
Bombardıman Laneti ………………………………………….. 165
Varsıl Yüzünden Yoksul İspanya ……………………………. 166
Gelenek ……………………………………………………………. 167
Madrid (1936)…………………………………………………… 168
Birkaç Şey Açıklıyorum……………………………………….. 169
Öldürülmüş Milislerin Anaları İçin Şarkı ……………….. 171
Niceydi İspanya …………………………………………………. 174
Uluslararası Tugayın Madrid’e Varışı ……………………… 177
Jarama Irmağı Savaşı …………………………………………… 179
Almería…………………………………………………………….. 180
Kırgın Topraklar…………………………………………………. 181
Sanjurjo Cehennemde ………………………………………… 182
Mola Cehennemde …………………………………………….. 183
General Franco Cehennemde……………………………….. 183
Kimi Yıkıntılar Üzerine Şarkı……………………………….. 186
Halk Silahlarının Utkusu……………………………………… 187
Cephedeki Sendikalar…………………………………………. 188
Yengi………………………………………………………………… 189
Bir Çarpışmadan Sonra Görünüm…………………………. 189
Tanksavarlar ……………………………………………………… 190
Madrid (1937)…………………………………………………… 191
Halk Ordusuna Güneş Gazeli………………………………. 194
V
Stalingrad’a Şarkı ……………………………………………….. 197
Stalingrad’a Yeni Aşk Şarkısı ………………………………… 201
Tina Modotti Öldü …………………………………………….. 206
7 Kasım: Utkular Gününe Gazel…………………………… 208
Bolívar İçin Bir Şarkı…………………………………………… 211
Almanya’nın Irmaklarına Şarkı …………………………….. 214
Luis Companys’in Ölümü ve Dirilişi Üzerine Şarkı …. 217
Katı Ağıt…………………………………………………………… 219
Prusya Kapılarına Varan Kızıl Ordu’ya Şarkı…………… 223
NOTLAR………………………………………………………………. 229
Önsöz
1920’li yıllarda Fransa’da yeşeren gerçeküstücülük akımı, kendi toprağından çok, uzak yurtlara saçtığı tohumlarla görkemli şiir gövdelerinin boy atmasına yol açtı. Meksika’dan Octavio Paz, Peru’dan Cesar Vallejo, İspanya’dan F.G. Lorca, Şili’ den Pablo Neruda gerçeküstücülüğün etkisi altında başyapıtlar yarattılar. Neruda üzerine önemli bir inceleme yazmış olan Luis Monguio, şairin yaşamını ve şiirini yönlendiren üç kutsal eğilimden söz eder: Ruben Dario’ya göre modernizm, Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, Karl Marx’a göre komünizm. Dördüncü kutsal kitap olarak, Walt Whitman’ın Çimen Yaprakları’nı katıyorum. Modernizm ya da modernismo, şairin Yeryüzünde Konaklama’dan önceki döneminde belirleyici olmuşsa, gerçeküstücülük bu kitabın birinci ve ikinci bölümlerinin ana kaynağı sayılabilir. Üçüncü bölümdeyse, İspanya İçsavaşı ve 2. Dünya Savaşı’nın kızgın anaforunda, daha yalın, dolaysız bir şiire yönelen Neruda, Marx’ın Manifestosu’nu kutsal kitapları arasına katar. Neruda’nın gerçeküstücü çağrıya şiirsel tepkisi, içerikten çok, yöntemle ilgilidir. Onun, serbest çağrışımlar ve bir tür otomatizm yoluyla yokladığı alan, düşüncenin can evine varmak, bilinçdışını deşmek, gerçeküstü bir metafiziğe varmaktan uzaktır. Bir tür, içgüdüsel-sezgisel maddeciliği izleyen Neruda; maddeyi, nesneyi, insan varlığını, yeryüzü olaylarını zengin metaforlarla, adeta bir conquistador gibi fethetmek isterken, gerçeküstücü tekniklerden yararlanır. Uzun şiir serüveninde vardığı yer, nesneler-maddeler evreni, ateş, rutubet, hava, kereviz, şarap, okyanus, insan gövdesinin üyeleri, terziler, savaşlar, kan, ölü dostlar, yaslar, kemikler, denizanalarından v.s. oluşan fiziksel ve insansal dünyadır. Zaman zaman,
şarap ayaklı inekler
ya da
boşinanlı halılarıyla gökkuşağının
gibi, okura çok şaşırtıcı gelebilecek imgeler, gerçeküstücü tutumla birebir örtüşürken, Neruda’nın gezgin konaklayışında yüzdüğü simge-imge-metafor okyanusunun dalgalarıyla tam bir uyum içindedir.
Neruda’nın baş döndürücü konaklamalarında yeryüzünü ve insan varlığını yoklama yöntemi özgündür. Amado Alonso’nun sözleriyle, “Gerçekliği betimleyen ve onun şiirsel anlamını dizeler arasında sezdiren geleneksel yöntem yerine, Neruda gibi şairler şiirsel anlamı betimleyip bu anlamın gönderdiği gerçekliği sezdirirler.”
Bir başka söyleyişle, şair nesneden, maddeden ya da insani olandan esinlenerek yaratacağı yerde, bir tür karşı-esin yayını yaparak dış dünyayı şiirleştirir. Ve bu yaydığı esinden yansıyan ikinci esinle şiirini yoğunlaştırır. Böylece, özellikle, uzun şiirlerinde görüldüğü gibi, bu esin gelgiti, çok zengin bir metafor yağmurunu yaratır.
Şair, yabancı bir gezegene ayak basmış bir yeryüzü-ötesi varlığın ya da bu dünyada (ya da Asya musonlarının sarı melankolisinde) kendini bilerek ayrılmış bir insan tekinin içgüdü- sel merakı ve şaşkınlığıyla coğrafyayı, maddenin özünü, “hareketsiz duran nesneler”i, toplumsal kargaşayı şiirle düşünürken, kendini ve yeryüzünü yeniden keşfeder.
Patatesler, domatesler, kerevizler, meyvalar, üzüm ve onun yapıtları: şarap ve sirke ve uçsuz bucaksız bitki örtüsü. Bereketli bir yeryüzü bahçesi gibidir Neruda’nın şiiri. Sonraki yapıtlarında, domatese, patatese gazel (ode) yazacak kadar ileri götürecektir bu tutumunu. Ama bu flora’nın eşsiz maddeleri, dekoratif bir görüntü yaratmak için sergilenmez, tersine, bunlar yaşamı simgeleyen, temel öğeleridir Neruda şiirinin. Çok az şiir şu dörtlük kadar iyi anlatabilir onun şiirini:
Görkemlidir yengisi halkın.
Büyük, yengin geçmişinde onun
gözsüz patates ve göksel üzüm
parıldar toprakta.
Neruda siyasal savaşım içindeyken bile coğrafyadan, toprağın yapıtlarından kan alır. “Saf şiir”in görmezden geldiği maddeler, nesnelerdir onun bağlaşıkları.
Yeryüzünde Konaklama’nın, özellikle, birinci ve ikinci bö- lümlerini okurken, şu sözleri yinelemeden geçemeyeceğim: “Bu şiirler anlaşılmaktan çok, yaşamak için.”
***
Buradan çıkarak Neruda’nın kişisel manifestosunu dikkatle okuyan okurun kitapla daha anlamlı bir bağ kuracağını sanıyorum.
ALOVA Ağustos 2014
Saf Olmayan Şiir Üzerine Bazı Düşünceler
Günün ve gecenin belli saatlerinde hareketsiz duran, yararlı nesnelere dikkatle bakmaya değer: tıka basa dolu mahsul ve maden yükleriyle, uzun, tozlu mesafeler boyunca dönüp duran tekerlekler, mangal kömürüyle dolu çuvallar, fıçılar, sepetler, marangozun takım kutusundaki bıçak sapları, kulplar. Bu nesnelerin insanlarla, yeryüzüyle kurduğu ilişki, ezinç içindeki bütün lirik şairler için değerli bir ders gibidir. Yıpranmış yüzeyler, insan elinin yarattığı aşınma, bu nesnelerden –kimi zaman trajik ama her zaman patetik– yayılan hava, gerçekliğe görmezden gelinemeyecek bir çekicilik sağlar Onlarda insanın karmaşık katışıklığı algılanabilir: kümeleşme eğilimi, maddelerin kullanılması ve eskimesi, el ve ayak izleri, her yüzeye işleyen insan varlığının değişmezliği. Tıpkı asit gibi, insan elinin zoruyla aşınmış, tere ve dumana batmış, sidik ve zambak kokan, yasa içi ya da yasa dışı, de- ğişik mesleklerce kirletilmiş: böyle bir şiir bizim aradığımız. Bir giysi ya da bir gövde kadar saf olmayan bir şiir, yediklerimizle, utançla lekelenmiş bir şiir, kırışıklıklarla, gözlemlerle, düşlerle, uyanıklıkla, kehanetlerle, aşk ve nefret ilanlarıyla, hayvanlarla, apansız belalar, idiller, manifestolar, yadsımalar, kuşkular, olumlamalar, yergilerle dolu bir şiir.
Madrigalin kutsal kanonları, dokunmanın, koklamanın, tat almanın, görmenin, işitmenin buyrukları, adalet istemi, cinsel arzu, okyanusun sesi, serkeş bir aşkı aşan, ölçüsüz derinliklere bir dalış, hiçbir şeyi bilerek dışlamadan. Güvercin pen- çesinin damgasını, dişlerin ve buzun yara izlerini taşıyan bir şiir-ürünü, terle ve savaşla inceden yoğaltılmış bir şiir. Sürekli çalınmış bir müzik aleti kadar pürüzsüz bir aşınmış-yüzey elde edinceye dek, katı yumuşaklığını sürtünen odunun, ya da kibirli demirin. Çiçekler, buğday ve de su, özel bir tutarlığı, dokunulmanın benzer görkemini paylaşırlar. Ama, görmezden gelmeyelim melankoliyi, bir başka çağın duygusalcılığını, yarattığı harikaların bilgiçlik çılgınlığı yüzünden bir kenara savrulduğu, o kusursuz, saf olmayan meyvayı: ay ışığı, alacakaranlıkta yüzen kuğu, “sevgilim”, bunlar hiç kuşkusuz, şiirin doğal ve temel maddesidir. Kötü tattan kaçanlar, düş kırıklığına doğru yol alırlar.
P. NERUDA
BİRİNCİ KONAKLAMA
(1925-31)
I
ÖLÜ DÖRTNAL
Küller gibi, kendilerini insanla dolduran denizler gibi,
batık yavaşlıkta, biçimsizlikte,
duyması gibi insanın yolların doruğundan
kesiştiğini haçlı çanların,
duymak şimdi o sesi madenden kopan,
belli belirsiz, can sıkıcı, dönüşüp toza,
tıpkı değirmeninde çok uzak biçimlerin,
hatırlanan ya da görünmeyen,
ve kokusu yerde yuvarlanan eriklerin,
zamanda çürümüş, sonsuzca yeşil.
Öylesine hızlı, öylesine canlı,
ama kıpırtısız olan her şey, kendi içinde çılgın bir
makara gibi,
şu motorlu tekerlekler, kısaca.
Varolup kuru ilmekler gibi dikiş yerlerinde ağacın,
sessizce, çepeçevre,
bütün dallar karıştırmış sanki kuyruklarını.
Ama nereden, nereye, hangi kıyıda?
Değişmeyen, belirsiz bir kuşatma, öyle sessiz,
leylaklar gibi manastırı çepeçevre saran,
gelişi gibi ya da ölümün diline öküzün
tökezleyen, sakınıp düşmekten, ötmeye çalışan
boynuzlarıyla.
Bu yüzden, kıpırtısızlıkta, durup, kavramak;
o zaman, sonsuz bir kanat çırpışı gibi, yukarıda,
ölü arılar, sayılar gibi,
ah, soluk yüreğimin kucaklayamadığı şey,
kalabalıklarda, güçlükle dökülen gözyaşlarında,
ve çabaları insanın, ezinç;
apansız ortaya çıkan kara işler
buz gibi, uçsuz düzensizlik,
okyanusal, şarkı söyleyip giren bana,
bir kılıçla sanki, arasında savunmasızların.
Öyleyse, neden yapılmış, şu güvercin curnatası
geceyle zaman arasında, ıslak bir koyak gibi?
Uzayıp giden şu ses şimdi
yolları taşlarla dizerek düşen,
ya da, daha çok, apansız büyürken
bir saat yalnızca, genişleyip hiç durmadan.
Dinle bir kez, büyük kalabaş ağaçlarını
yüzüğü içinde yazın,
yayıp duran dokunaklı bitkilerini,
ondan yapılmış işte, isteyip durandan,
doluluktan, ağır damlalı bir karanlık.
BAĞLAŞMA (SONAT)
Yere düşmüş tozlu bakışlardan
sessiz yapraklardan kendilerini gömen.
Işıksız madenlerden, boşluğu,
apansız ölen günün yokluğunu taşıyan.
Ucunda ellerin, göz kamaştıran kelebekler,
uçsuz ışıklarıyla yukarı uçuşu kelebeklerin.
Işığın kuyruğunu korudun sen, kırık varlıkların,
kiliselere savurduğu terk edilen güneşin batarken.
Bakışlarla lekelenmiş, amacıyla arıların,
apansız alevden kaçan madden senin
gelip önceden, izler günü, altın ailesini onun.
Gizlice geçer pusuya yatmış günler,
ama düşerler senin ışıktan sesine.
Ah, aşkın hanımı, dinlenişine senin
kurdum ben düşümü, sessiz duruşumu.
Ürkek sayılı gövdenle senin, apansız uzanmış
yeryüzünü tanımlayan niceliklere,
arkasında günlerin dalaşının, boşlukla ağarmış,
yavaş ölümlerle soğuk, solgun uyarıcılarla,
yanan kucağını duyarım senin, gezgin öpüşlerini
körpe kırlangıçlar yaratan uykumda.
Gün olur, çıkar yazgısı gözyaşlarının
yaş gibi alnıma, orada
çarpar, paramparça ölür dalgalar:
ıslaktır devinimleri, çökkün, en son.