Kitap kapsamında özetle ; askeri olarak ön planı çıkmış kişiliklerin analizi yapılmıştır. Bu analiz yapılırken ilk olarak devlet adamı olmaları gözönüne alınmamıştır. Sadece, askeri ortamda ortaya koydukları değerler ve literatüre kazandırdıkları göz önüne alınmıştır. Devlet adamı olarak etkinlikleri daha sonra dikkate alınmıştır. Muharebe sahasında gerçekleştirilen yeni taktik ve teknikler, liderlik özellikleri ve ordularına sahip olabilme, eğitim anlayışları, bir bütün olarak ele alınmıştır. Bu liderlerin birden yüze kadar sıraya koyarken her birini o çağdaki olumlu ya da olumsuz ve dünya tarihi üzerindeki kalıcı etkisine göre değerlendirilmiştir.
Bu olumlu ya da olumsuz etkiler insanların yaşam biçimi açısından değerlendirildiği gibi o olayı izleyen askeri ve sivil gelişmeler açısından ölçülmüştür. Yalnızca şöhret hatta kanıtlanan savaş becerileri bir askeri lidere “EN BÜYÜK 100″ ün arasına sokmaya yetmemiştir. Listedeki sıralama daha çok kalıcı etkilerin sonucu olmaktadır.
M.S. beşinci yüzyıldan başlayıp 1990′daki çöl fırtınasına kadar yayınlanan En Büyük 100 Listesinde, büyük savaş komutanları, kurtarıcılar ve fatihler listede bulunmaktadır.
Düşmanlarına katliam, kendi halklarına terör uygulayan acımasız barbarlarda “En Büyük 100″e girebilmektedir. Siyasal liderler ise, tüm tarihsel saygınlıklarına rağmen bu listeye ancak ülkelerinin silahlı kuvvetlerine kendileri komuta etmişlerse girebilmişlerdir. Listede, öyküleri kanıttan yoksun olan mitolojik karakterler ve efsane kahramanları bulunmamaktadır. En Büyük 100 Askerin bir kısmı yüzyıllarca önce yaşamış, etkilerinin çağlar boyunca kalıcı olduğu kanıtlanmıştır. Daha yeni dönemlerde yaşamış olanların bu listedeki yeri ise, zamanın geçişiyle dünya olaylarıyla ve daha yeni liderleri çıkışıyla değişebilir. Napolyon şöyle yazmıştır, “Galya Halkını fetheden Roma Lejyonları değil, Sezar olmuştur. Roma’yı titreten de Kartaca’lı askerler değil, Anibal’dir. Hindistan’a varan, Makedonya birlikleri değil, İskender’dir. Weser’e ulaşan Fransız orduları değil, Turenne’dir. Prusya’yı yedi yıl boyunca Avrupanın en büyük güçlerine karşı savunan da Prusya askerleri değil, Büyük Frederick olmuştur.
Kitapta adı geçen En Büyük 100 Asker şunlardır : George Washington, Napolyon 1 , Büyük İskender, Cengiz Han, Jül Sezar, Güstav Adolf, Francısco Pizarro, Ceharlemakme (Büyük Tarl), Hermando Cortes, Büyük Sirus, Büyük Frederick, Simon Bolivar, Fatih William (Giyon d’Oranj), Adolf Hitler Atilla, George Catlett Marshall, Büyük Petrol, Dwght Davit Eisenhower, Olüver Cronwell, Douglas MacArthur, Karl Von Clausewitz, Arthur Wellesley (Birinci Welligton Dükü), Sun Cu, Hermann-Mahuruce Kont deSaxe ‘ Timurlenk, Antonine Henri Jomini, Eugne de Savoy, Fernandez Gonzâlo de Cordova, Sebastien Le Prestr de Vauban , Anibal, John Churchill (Malborough dükü) Win Fielt Scott, Ulysses Simpson Grant, Scipio Africaus, Horatio Nelson, John Frederick Charles Fuller, Henri d La Tour d’Auvergne de Turenne, Alfred Thayer Mahan, Helmut Karlı Bernhard von Moltke , Vo Nguyen Giap, John Joseph Pershing, Maurice de Nassu, Jan d’Ark , Alan Francis Brooke (Alanbrooke) Jean Baptiste Vaguette de Gribeauval, Omar Nelson Bradley, Ralp Abercromby, Mao Zedong, H. Norman Schwarzkopf, Aleksandr Vasileviç, Louis Alexandre Berthier, Jose de San Maı-tin, Giuseppe Garibaldi, İvan Stepanoviç Konev, Süleyman 1 (Kanuni Sultan Süleyman), Colin Campbell, Samuel (Sam) Houston, Richard 1 (Aslan Yürekli), Taka, Robert Edwatd Lee, Chaster William Nimitz, Gebhard Leberecht Von Blücher, Bernard Law Montgomery, Carl Gustav Emil von Mannerheim, H.H. Arnold, Mustafa Kemal (Atatürk), Lohn Arbuthnot Fisher, Heihachiro Togo, Mote Dayan, Georgi Konstantinoviç Zhukov, Fernand Foch Edvad 1 , Selim 1 (Yavuz Sultan Selim), Giulio Douhet Heinz Guderian Lin Piao, Isoroku Yamamoto, Harold Rupert Alexander, Ervin Rmmel, Lennart Torstenson, Saddam Hüseyin, Fidel Castro, Horatio Herbert Kitcherner , Tito, Karl Doenitz, Kim 2 Sung, David Glasgow Farragut, Garnet Joseph Wolseley, Çiang Kai-tek, Frederick Sleigh Robets, Selahaddin (Eyyubi), George Dewey, Louis 2 de Bourbon, Prens Conde, Kurt Student George s. Patton, Michel Ney, Charles 12, Thomas Cochrane, Johan Tserclaes von Tilly, Edmund Henry H. Allenby,
Şimdi bu listedeki 100 Askerden birkaçını tanıyalım :
MUSTAFA KEMAL (ATATÜRK) TÜRK KOMUTANI (1881 – 1938)
Atatürk (Fether Türk) olarak onurlandırılan Mustafa Kemal, Türkiye’yi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve Birinci Dünya Savaşı galibi Müttefiklerden kurtarmak için iç ve dış düşmanlarla savaşmıştır. Askeri ve siyasal kariyeri boyunca Mustafa Kemal, kiţisel cesaret, kararlılık ve incelik sergileyerek Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirmiş, ülkenin bağımsızlığını sürdürebilecek bir hükümet ve bir savunma sistemi kurmuştur. Mustafa Kemal olmasaydı, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanması da, varlığını bugünkü durumda sürdürmesi de çok kuşkulu olurdu.
12 MART 1981′de Selanik’te (Yunanistan), küçük bir Türk gümrük memurunun oğlu olarak,Mustafa Rıza adıyla dünyaya gelen geleceğin Atatürk’ü kendi koşullarındaki bir genç için Osmanlı Toplumunda ilerleme acısından en avantajlı mesleği askerlik kariyeri olduğunu görmüştür. 12 yaşında askeri okula başlamış, 1904′te İstanbul’daki kurmay okulu olan Harbiye’ye kabul edilmiţtir. İlkokuldaki öğretmeniyle aynı isimde olması karışıklık yaratınca, öğretmeni ona Kemal adını da takmıştır. Önceleri Mustafa Kemal olarak, daha sonrada Kemal Atatürk olarak tanınmayı tercih etmiţtir.
Mustafa Kemal Harbiye’de okurken yeni gelitmekte olan Jön Türk hareketine büyük ilgi ve heves duymuţtu. Bu hareket esas olarak Türkiye’nin otokratik Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmasını savunan bir hareketti. Bu faaliyetleri nedeniyle Mustafa Kemal Harbiye’den mezun olup 1905′ de Yüzbaşılığa yükseldiğinde, hemen Suriye’deki ücra bir yere atanmış, dolayısıyla askeri kariyeri oldukça sıradan bir ilerleme temposuna girmiţti. 1911-1912’de İtalyanlar Libya’yı işgal ettiğinde Binbaşı olarak savaşmış, 1912-1913 tarihli Balkan Savaşları sırasında da Çanakkale savunmasına yardımcı olmuştur.
Bu dönemde çok büyük cesaret ve etkinlik sergiledi, ama esas göze çarpması Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğunun Almanya’yla ittifak yapmasından sonra ortaya çıktı. Almanların Osmanlı ordusunu etkilemesine karşı olan, hatta bunu, Savaş Bakanı (Harbiye Nazırı) Enver Paşa’yı ebedi düşman sayacak kadar ileri götüren Mustafa Kemal, yine de kendini, Almanya’nın Savaş amaçlarını yerine getirme konusunda parlak bir komutan olarak kanıtladı.
1915′te Albay olarak, Gelibolu Yarımadası’ndaki Rodosto’ da Dokuzuncu Birliğin Komutanı olan Mustafa Kemal, Avustralya ve Yeni Zellanda birliklerinden kurulu bir İngiliz kuvvetinin 25 NİSAN 1915′te amfibi çıkarma yapmaya yeltenmesi sırasında büyük bir asker olduğunu kanıtladı. Savunmasını Conk Bayırı ve Settülbahir `de yoğunlaţtırdı ve müttefiklerin dar bir Kumsaldan içerlere ilerlememesi için karşı saldırılara kendisi liderlik etti.
Bu başarılardan sonra dahi hatta İkinci Dünya savaşı başlarında bile gerek Müttefikler, gerekse diğer komutanlar, amfibi çıkarmalarının uygulanabilirliği konusunda kuşku duymaya devam ettiler. Burada düşman yenilmekle kalmamış çok önemli bir saldırı konseptini de geçici olarak yenilgiye uğratmıştır.
Gelibolu savunması Mustafa Kemal’e terfi edip generalliğe yükselme olanağı sağlarken, 16 ncı Kolordu Komutanlığını da getirmiţtir.
Mustafa Kemal’in Almanlardan emir alma tedirginliği yüzünden, Savaş Bakanı 1917′de Mustafa Kemal’i hastalık iznine ayırdı. Bir yıl sonra Alman-Osmanlı ittifakı müttefikler karşısında yenilginin eşiğine gelince, Mustafa Kemal’e Filistin’deki Yedinci Ordu’nun komutasını verme çağrısında bulundu. Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefiklerin zaferi ile birlikte, Osmanlı İmparatorluğu da çöktü. Mustafa Kemal bu fırsatı kullanarak Türk bağımsızlığı rüyasını yeniden alevlendirdi. Türk halkının yalnızca bölgedeki İslam dinine dayalı bir devleti desteklemeyeceğini görüyordu. Sonuçta Mustafa Kemal, Türkleri kendi milletinin tabanında, ortak mirasların çevresinde birleştirmeye koyuldu.
19 MAYIS 1919′da Sultanın kendisini görevden almasına hiç aldırış etmeden Mustafa Kemal, asker ya da sivil tüm Türklere bağımsızlık savaşı emrini verdi. 1920 NİSAN’ında Mustafa Kemal Ankara’da bir geçici hükümet kurup askeri harekatı yönetti. 01 KASIM 1922′de saltanatı kaldırdı.
Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyetini 29 EKİM 1923′te ilan etti. İlk Cumhurbaşkanı oldu. Derhal İslâm etkilerini sınırlayan reformlara yöneldi. Batı yasaları, kıyafetleri ve yönetim fonksiyonları getirdi. Kendisi otokrat olmakla birlikte, sivil ve askeri kesimler arasında işbirliğini teţvik etti, yönetimini tüm vatandaşların yasa karşısında eşit olması ilkesine dayandırdı. 1934′te Türkiye Büyük Millet Meclisi ona Atatürk adını verdi. 10 Kasım 1938′de, elli yedi yaşındayken, Türklerin Atası uzun yıllar sürmüş hizmetlerinin yıpratma etkisine yenik düţtü.
Atatürk, halkının kendisine gösterdiği saygıyı korumuş, günümüzde bölgesel bir güç olmayı sürdüren modern, etkili bir milliyetçi demokrasisini kurmuţtur. Uzun kariyeri boyunca zeki bir komutan olduğunu, askerlerine ve halkına sadakat, sevgi ve saygı ilham ettiğini kanıtlamıştır. Savaştaki kararlılığı ve enerjisi, halkına milliyetçiduygular yayma yeteneğiyle birleşince, ölümünden sonrada elli yıl boyunca bölgesel güç olmayı sürdürebilen güçlü bir ülke yaratmıştır.
SELİM 1 (YAVUZ SULTAN SELİM) TÜRK SULTANI (1470-1520)
Sekiz yıllık kısa sultanlık döneminde Selim 1 Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak büyüklüğünü hayli artırmış komşu İran’ın da gücünü yok etmiţtir. Suriye’yi, Mısır’ı ve Anadolu’nun da tümünü fethetmesi ona İslâm dünyasının liderliğini kazandırmıştır. Düşmanlarına da kendi ülkesinin isyancılarına da aman vermeyen Selim’ e, cesur ve üstün yönetimi nedeniyle “Yavuz” adı verilmittir. Sultan Beyazid II’ nin oğlu olarak, 1470 yılı dolaylarında dünyaya gelen Selim, eğitiminin bir parçası olarak babasına, bir Türk Balkan eyaletinde yöneticilik hizmeti verdi. Adil ve barışçı bir yönetim uygulayan, komşularına karşı saldırganlığı az olan Beyazid, diğer oğlu Ahmet’ten yana tavır alınca, Selim babasının tahtı kendisi yerine diğer oğluna bırakacağından korkup küçük bir orduyla Beyazid’in üstüne yürüdü, babası o küçük orduyu kolayca yenip Selim’i Kırım’a kaçmak zorunda bıraktı. Oğlunun ezeli düşman İran’la ittifak kurabileceğini düşünen Beyazid kararını yeniden düşündü 1512′de tahttan çekilerek yerini Selim’e bıraktı.
SÜLEYMAN 1 (KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN) TÜRK SULTANI (1494-1566)
Ülkesinde Türk tebeasının “Kanuni”, Batılıların ise “Muhteţem Süleyman” olarak tanıdığı Birinci Süleyman, on altıncı yüzyılın en etkili askeri komutanlarından biri olma onurunu kazanmıştır. Kırk yılı aşkın bir süre boyunca üç büyük sefer yapmış olan bu sultan, Osmanlı İmparatorluğu’ nun sınırını genişletmiţ, devletini 1500′lerin ortalarında dünyanın en güçlüsü kılmıştır. Birbirini izleyen uzun bir sultanlar soyunun onuncusu olan Süleyman, 06 KASIM 1494′te, Trabzon’da dünyaya gelmiţtir. Gençliğinde önce büyükbabasının, daha sonra babasının ordusuna katılarak Osmanlı İmparatorluğu’nu savunmuş, yeni yeni topraklar kazanmakta birtakım mütevazı başarılar sağlamıştır. Babası Selim 1′in ölümü üzerine 1520 yılında Osmanlı tahtına çıkan Süleyman derhal imparatorluğunun sınırlarını genişletme ve etkinliğini artırma planları yapmaya başlamıştır. Yeni sultan aynı zamanda şanslıdır, çünkü yanında İbrahim Paşa adında çok yetenekli veziri vardır, bu kişi yurtiçi idari mesleklerle ilgilenmekte, sultanı saray sorumluluklarından kurtarıp seferleri için serbest bırakabilmektedir. Süleyman babasından dünyanın en büyük, en iyi eğitimli ordusunu miras olarak devralmıştır. Bu orduda piyade, süvari, topçu ve istihkam birliklerinin çok üstün unsurları hazır bulunmaktadır. Süleyman’ın tüm seferleri sınırlarını genişletmektir.
SALAHEDDİN (EYYUBİ) MÜSLÜMAN SULTANI (1138-1193)
Müslüman lideri Salaheddin, Mısır’da Eyyubi hanedanını kurmuş, Müslüman dünyasını güç kullanarak birleştirmiş, II. Haçlı Seferinin işgal ordusunu yenmiş, III. Haçlı Seferinde de çarpışmış ama Haçlılarla yenişememiştir. Salaheddin, başarılarından ötürü Müslüman dünyasında ün kazanırken, mertliği ve kültürü nedeniyle Batılıların da saygısını kazanmış biridir. Askeri liderliği Avrupalıların Kutsal Toprakları işgal planına en dayanılmaz direniţi getirmiş, onu 12. Yüzyıl Müslüman dünyasının en etkili Müslüman lideri durumuna yükseltmiştir.
CENGİZ HAN (MOĞOL FATİHİ) (1167-1227)
Cengiz Han, Moğol ulusunu kurmuş, bilinen dünyanın çoğunu fethetmiţ, gelmiţ geçmiţ en büyük askeri liderlerden biri olarak hak ettiği şöhrete ulaşmıştır. Genellikle “Barbar” olarak nitelendirilmesine, ordu yerine yanında başı bozuk bir kalabalıkla saldırmasına rağmen, zaferlerini barbar davranışlardan çok, parlak organizasyon ve taktiklerle kazanmış bir komutandır. Orta Moğolistan’da, nüfuzlu bir ailenin çocuğu olarak 1167 yılında (hatta bazılarına göre çok daha önce, 1155 yıllında) Orhun Nehri kıyısında dünyaya gelmiştir. Ona, babasının hayranlık duyduğu bir Tatar düşmanın adı verilmiş Timuçin olarak çağırılmaya başlanmıştır. Timuçin 9 yaşına geldiğinde rakip kabileler babasını öldürmüş aileyi sürgüne yollamışlardır. Aile kara kışın sonuna kadar zorlukla sağ kalabilmeyi başarmış, ama o sırada bir başka kabile gelip obalarını basmış Timuçin’i esir almış kaçmaması için de boynuna kocaman bir yaka takmışlardır. Güvenlik önlemleri yine de yeterli olmamış, Timuçin kendini kurtarıp kabilesine dönmüş, daha yaşı 20′yi bulmadan korkunç bir savaşçı olarak ünleniştir. Yine o genç yaşlarda bir çok klan ve kabileler arasında diplomasi yoluyla işbirliği olutturmaya başlamış, güçlü bir komşunun kızıyla evlenmiştir. Timuçin bütün Moğol Kabilelerinin sistematik biçimde bir tek federasyon altında toplamıştır. Cengiz Han adını benimsemiştir.
TİMURLENK TATAR FATİHİ (1336- 1405)
Timurlenk ortaçağın en etkili Orta Asya askeri lideri olarak, Cengiz HAN’ ın Moğol İmparatorluğu’nu yeniden diriltmiţtir. Upuzun askeri kariyeri boyunca sınırlarını genişletmekle ele geçirdiği geniş toprakları, batı Akdeniz’den güneyde batı Hindistan ve kuzeyde Rusya’ya kadar uzanan alanı korumak için hemen hemen sürekli savaş halinde olmuştur. 1336 yılında, Keş’ te yaţayan küçük bir Tatar asker ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Keţ bugün Özbekistan’ın Şakvisabz kentidir. Timurlenk adı, “Aksak Timur” ya da “Topal Timur” anlamına gelmektedir. Çünkü bu liderin sağ tarafında kısmi felç vardır. Mütevazı koşullarda doğmuş olmasına ve fiziksel sakatlığına rağmen, çok zeki bir kişi olan Timurlenk Orta Asya’nın bugün Türkistan ve Orta Sibirya olan kesimlerinde yaşayan Çağatay Moğolları arasında, gerek siyasette ve gerekse askeri rütbe olarak çok yükselmiştir.
BÜYÜK İSKENDER (MAKEDONYA FATİHİ) (MÖ. 356-MÖ.323)
Büyük İskender 11 yıllık savaş hayatında, hep sayıca üstün kuvvetlerle mücadele ettiği halde bir tek savaţ bile kaybetmemiţtir. Bilinen dünyayı fethetmeye kalkan ilk askeri komutan olarak, piyadeleri, süvarileri, mühendisleri daha önce hiç görülmemiţ bir ţekilde lojistik ve istihbarat desteği ile birleştirmiţtir. Doğu ile batıyı birleştirme çabaları içinde, ileri düzeydeki Yunan siyasal, askeri ve ekonomik uygulamalarını tüm fethettiği topraklara yayarak dünyayı değiştirmiţtir.
ADOLF HİTLER (ALMAN DİKTATÖRÜ) (1889-1945)
Alman III. Reich’ının mutlak diktatörü, askeri kuvvetlerin kendi kendini atamış komutanı olan Adolf Hitler, Avrupa, Asya ve Afrika’da, bir tek ülkeye ait silahlı kuvvetlerin daha önce hiç elde edemediği kadar geniş toprakları ele geçirmiştir. Bu süreç içinde II. Dünya Savaşını başlatmış, 35 milyon kişinin ölmesine yol açmıţtır. Gelmiş geçmiş en etkili askeri liderlerden biri olarak yerini alırken bir yandan da içlerinde en şeytansı ve en barbar olanıdır.
RİCHARD I (ASLAN YÜREKLİ) İNGİLİZ KRALI (1157-1199)
Savaţta sergilediği o büyük kişisel cesareti nedeni ile Coeor de Lion (Aslan Yürekli) adıyla anılan Richard I 3 ncü Haçlı Seferinin başına geçmiş, Orta Çağ Avrupa’nın en büyük askeri liderlerinden bir olmuţtur. Ţöhreti her ne kadar kahramanlık eylemleri kadar da Romantik efsanelerden kaynaklansa da, Richard’ın savaş alanlarındaki başarıları kendi başına dikkate değer düzeydedir.
SADDAM HÜSEYİN (IRAK DİKTATÖRÜ) (1937- )
Hiçbir askeri tecrübesi olmayan Saddam Hüseyin 1979 yılında Irak Cumhurbaşkanı olduğu sırada kendini Feldmareşal olarak ilan etmiţtir. O zamandan bu yana ülkesini mutlak bir kontrolle yöneten Hüseyin, ordusunu önce komşusu İran’la savaşa sürmüş (1980-1988), ardından 1990′da da petrol zengini Kuveyt’i işgal ve ilhak etmiştir. Gerçi İran savaşının sonunda yenişememe durumu doğmuş, Kuveyt’te de BM öncülüğündeki bir dünya koalisyonu onu ağır bir yenilgiye uğratmışsa da kendisi iktidarda kalmıştır. Orta Doğunun en büyük askeri gücünün kontrolünü elinde tutması, onu komşu ülke ülkelere ve bölge barışına bir tehdit durumuna getirmiştir.
Sonuç olarak Kitaba bakıldığında; İncelenen bir çok askeri şahsiyet arasında yapılan genel değerlendirmede, sadece askeri alanda kazanılan başarıların yeterli olmadığı, kazanılan zaferin ardından bölgeye getirilen anlayış, demokrasi ve insan hakları gibi unsurlarının daha çok önem kazandığı dikkati çekmektedir. Esas başarıyı sağlayan unusurların bunlar olduğu konusuna önem verilmektedir. Bölgelerinde askeri bir güç unsuru olmalarına rağmen sağlam bir devlet düzeni getirememiş olan askeri kimliklerin başarılarının geçici olduğu ve bir anlamı olmadığı belirtilmiştir. Bu örneklere bakıldığında Atatürk örnek bir askeri şahsiyet olarak ön plana çıkmakta ve diğerlerinin arasında ayrı bir yere sahip olduğu görülmektedir.