ROMAN HAKKINDA BİLGİ
Yaşar Kemal’in kaleme almış olduğu Ağrı Dağı Efsanesi adlı romanı ilk defa 1970 yılında yayınlanmıştır. İçinde barındırdığı mitolojik ögeler ve halk edebiyatı motifleri ile aynı zamanda bir destan özelliği gösteren roman yayınlandığı günden itibaren her dönemde sürekli okunan eserler arasında yerini almıştır. Romanda dönemin örf ve adetleri siyasi yapısı bölgenin coğrafi özellikleri ve insanların iç dünyasına ayna tutmuş ve bunlara karşı eleştiri niteliğinde göndermeler de yapmıştır. 1975 yılında Memduh Ün tarafından sinema filmi olarak da çekilen Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal’in en çok okunan eserleri arasında yer almaktadır.
ROMANIN KONUSU
Ağrı Dağı’nın eteklerinde yaşayan Ahmet ile Beyazıt ilçesinin ağası Mahmut Han’ın kızı Gülbahar arasında yaşanan mücadele dolu aşk hikâyesi romanın konusunu oluşturmaktadır.
ROMANIN ANA FİKRİ
İnsan sevdası ve gelenekleri uğrunda bazen canını hiçe sayarak büyük bir hayat mücadelesi verebilir. İnançları ve gelenekleri hiçe sayarak mücadelemize karşı çıkan insanlarla biz de mücadele etmeli ve haklı olduğumuz davada onları alt etmeliyiz. İnsan sevdiği kişinin uğrunda bütün fedakârlıkları katlanmalı ve ona kavuşmasını bilmelidir.
ROMANIN ÖZETİ
Ağrı’nın Sorik köyünde yaşayan Ahmet, bir gün kapısının önünde bekleyen bir at görür. Atın dizginleri sırma işlemeli, eyeri gümüş, eyerinin altındaki keçe ise güneş suretinde ve Hayat Ağacı işlenmiş bir şekildedir. Atı ilk gören Sofi, Ahmet’e kasabadan ünlü bir aşiret ya da zengin bir misafirin geldiğini düşünür. Ahmet ise olanlardan habersiz bir şekilde kaval çalmaktadır. Kavalın sesi kesilir ve Sofi, Ahmet’in misafirlerinin olmadığını öğrenir. At bir başına kapının önünde beklemektedir. Bu durumda Sofi, Ahmet’e Hak’tan bir armağan geldiğini söyler.
Önce atı aşağıdaki yola bırakıp atın geri dönmesini beklerler. At geri dönerse ve bunu üç defa yaparsa at Ahmet’in olmalıydı. At her seferinde aşağı yoldan kapının önüne kadar gelir. Geleneklere göre bir kişinin kapısının önüne gelen at artık onun olmuştur. Ahmet bu ata sahip çıkar; hayatı pahasına da olsa vermeyi düşünmez. At Ahmet’in evinde altı ay boyunca bekler ve atın sahibine dair hiçbir haber alınamaz.
Bir gün Beyazıt paşası Mahmut Han’ın adamları Ahmet’in evine gelir ve atı almaya geldiklerini söylerler. Ahmet bu atın kendisine yadigâr kaldığını, onu hiçbir şekilde onlara iade etmeyeceğini söyler. Bu cevabı duyan paşa gelenekten haberi olmasına rağmen bir dağ köyünde oturan Ahmet’in bu tavrı karşısında öfkeden deliye döner. Bu durumu çözmek için dostu olan Kürt beylerini saraya çağırır ve atı Ahmet’ten almalarını ister. Kürt beyleri Ahmet’in haklı olduğunu bilirler ama paşaya karşı ses çıkaramazlar.
Ahmet’e atı geri vermesi için bir elçi gönderirler ancak Ahmet bu elçiye aldırış etmez. Kürt beylerinden umduğunu bulamayan Mahmut Han, yanına Kürt beylerini ve askerlerini alarak tekrar Ahmet’in köyüne gider. Köyde yaşayan bir tek canlı bile yoktur. Bütün evleri ateşe vermiştir. Köyde sadece Sofi vardır. Sofi’nin ellerini bağlayıp boynuna lale geçirerek zindana atarlar.
Bu arada paşa askerlerle birlikte beyleri de yanına alarak Ağrı Dağı’nın eteklerindeki köyleri dolaşırlar ancak o köylerde bomboştur. Kızgınlıktan deliye dönen ve sararıp solan Mahmut Paşa, umutsuz bir şekilde dağ köylerini arar; fakat hiçbir şey bulamaz. Durumun vahim olduğunu anlayan beyler, kendi aralarında anlaşıp paşaya Beyazıt’a geri dönmesini 3-4 ay içerisinde Ahmet’i ve köylüleri bulup ona teslim edeceklerini söylerler. Paşa çaresiz bu teklifi kabul eder ve saraya dönüp beklemeye başlar.
Bu arada Sofi, zindanda yatmaktadır ve paşanın kızlarından olan Gülbahar, her gün gizli bir şekilde kendi elleriyle yaptığı yemekleri Sofiye götürmektedir. Sofi de Gülbahar’a kavalı ile Ağrı Dağı’nın Öfkesi ezgisini çalmaktadır. Daha sonraki günlerde paşa Ahmet’in, atın ve köylülerin Şemdinli’de olduğu haberini alır. Milan beyinin oğlu Musa Şemdinli’ye giderek Ahmet’le görüşür. Paşa’nın kendisi ile sadece tanışmak istediğini, köylülerin de artık köye geri dönmesi gerektiğini söyler. Sofi’nin de zindanda olduğunu öğrenen Ahmet, Musa Bey’in samimiyetine inanarak onunla birlikte saraya gider. Paşa bu teklifi ile hem Ahmet’i hem de Musa Bey’i kandırmış, ikisini de Sofi’nin yanında zindana attırmıştır. Kızı Gülbahar’a da artık Sofi’den uzak durmasını emretmiştir. Lakin Gülbahar Ahmet’in de Ağrı Dağı Öfkesi’ni çaldığını duyunca Ahmet’e karşı ince duygular beslemeye başlar.
Zindancı Başı Memo ise Gülbahar’a sevdalıdır. Gülbahar Memo’ya tüm kıymetli eşyalarının bulunduğu keseyi uzatarak onu Ahmet’le görüştürmesini ister. Bu teklifi duyan Memo yıkılır ancak keseyi almadan zindanın anahtarlarını Gülbahar’a uzatır. Gülbahar ile Ahmet zindanın kulesinde sabaha kadar el ele sohbet ederler. Bu buluşmalar birkaç gün boyunca devam eder. Paşa ise Ahmet’e ve köylülere atı getirmezlerse hepsinin başının vurulacağını söylemiştir. Ne yapacağını ve bir çıkmazın içinde bulunduğunu fark eden Gülbahar, bu durumdan kurtulmak için kardeşi Yusuf’a gider. Yusuf Gülbahar’ı dinleyince çok korkar ve bu sevdadan vazgeçmesini ister. Gülbahar’ın teklifini Yusuf kabul etmeyince Gülbahar son çare olarak Demirci Hüso’ya gider. Demirci Hüso onu kervan şeyhine göndererek kervan şeyhi mührünü Hüso’ya verir ve atı getirmesini söyler. Hüso daha dağlara giderek atı geri getirir. Bu mutlu haberi alan Gülbahar ve Ahmet artık kavuşacaklarını düşünmektedirler lakin sevinçleri kursaklarında kalır. Paşa gelen atın kendisine ait olmadığını söyleyerek onları idam ettirme kararını uygulayacağını açıklar.
Gülbahar yine Memo’ya başvurur. Memo’nun yanına giderek Ahmet’i, Musa’yı ve Sofi’yi serbest bırakması karşılığında onun her istediğini yapacağını söyler. Ne Musa Gülbahar’a sevdalı olduğu için saçından birkaç tel vermesi karşılığında onların hepsini serbest bırakır. Sabah olup cellatlar tutsakları asmaya geldiğinde, Memo tutsakları serbest bıraktığını söyler ve kendini kale burçlarında aşağı atarak öldürür.
Bütün bu olaylardan Gülbahar’ın kardeşi Yusuf da çok korkmuştur. Babasına her şeyi tek tek anlatır. Paşa’da aldığı bu haberler üzerine kızı Gülbahar’ı zindana attırır. Bu haber tüm Ağrı Dağı ahalisince duyulur. Ağrı, Erzurum, Van, Erzincan ve Kars’taki tüm halk, sessiz bir şekilde saraya doğru yürüyerek Gülbahar’ı zindandan çıkarırlar. Ahmet ile Gülbahar ahali tarafından Hoşap Kalesi Beyi’ne götürülür. Hoşap Beyi kendisine edilen bu emanetleri hiçbir şekilde paşaya vermeyecek ve gelenekleri uyacaktır. Akşam olunca Ahmet ile Gül Bahar’ı aynı yatağa yatırır ancak aralarında bir kılıç koyar.
Gülbahar ile Ahmet günlerce Hoşap Kalesi birinin evinde kalır. Çaresiz kalan paşa en sonunda Ahmet’i bir sınavdan geçirmeye karar verir. Şimdiye kadar kimsenin çıkamadığı Ağrı Dağı’nın tepesine çıkmasını ve orada bir ateş yakmasını söyler. Gülbahar’a kavuşmak için bu teklifi kabul eden Ahmet akşama kadar Ağrı Dağı’nın tepesine çıkar ve ateşi yakar bütün ahali bu olayı izler ve ateşin yandığını görür. Gülbahar ile Ahmet sonunda kavuşmuştur. Birlikte Küp Gölü’nün üzerindeki meraya kadar at üzerinde giderler ancak yolda giderken de mağaraya ulaştıklarında hiçbir söz etmezler. Gülbahar artık daha fazla dayanamaz ve ne olduğunu öğrenmek ister. Ahmet ise Memo’nun onları neyin karşılığında serbest bıraktığını Gülbahar’a sorar. Gülbahar Memo’ya ne isterse vereceğini söylediğini ancak Memo’nun hiçbir şey istemediğini söyler. Buna inanmayan Ahmet kendisini Küp Gölü sularına bırakarak kayıplara karışır.
ROMANIN OLAY ÖRGÜSÜ
Sorik köyünde yaşayan Ahmet’in, kapısında bir gün bir at belirmesi ve geleneklere göre bu ata Ahmet’in sahip çıkması ve kimseye vermemesi
Bu atın Beyazıt Paşası Mahmut Han’a ait olduğunun anlaşılması
Mahmut Han’ın Kürt beylerini toplayarak Ahmet’ten atı istetmesi ancak Ahmet’in atı onlara vermemesi
Mahmut Han’ın Ağrı Dağı eteklerindeki köyleri dolaşması ve evleri ateşe vermesi
Köylülerin Şemdinli’ye kaçması
Mahmut Hanım köylüleri ve Ahmet’i kandırarak sadece görüşmek istediğini ve bu yüzden Ağrı’ya dönmeleri gerektiğini söylemesi
Köyde tek kalan kişi olan Sofi’nin Mahmut Paşa tarafından zindana atılması
Ağrı’ya dönen Ahmet’in de zindana atılması
Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar’ın Ahmet’e âşık olması
Gülbahar’ın kendisini seven zindancı Memo’yu kandırarak Ahmet’le günlerce buluşması
Ahmet’e kavuşmak için Gülbahar’ın kardeşi Yusuf’a gitmesi ancak Yusuf’un babasından korktuğu için bu işe karışmaması
Gülbahar’ın daha sonra Hüso’ya başvurması ve Hüso’nun atı getirmesi
Paşa’nın atın kendisine ait olmadığını söylemesi
Gülbahar’ın zindancı Memo vasıtasıyla Ahmet’i serbest bıraktırması
Ahmet’in zindandan kaçıp Hoşap Kalesi beyine sığınması
Gülbahar’ın ise babası tarafından zindana atılması
Bu olay üzerine çevre şehirlerin de ahalisinin toplanıp saraya yürümesi ve Gülbahar’ı zindandan çıkarması
Paşanın çaresiz kalıp Ahmet’e Gülbahar’a kavuşması için bir şart koşması
Bu şartı kabul eden Ahmet’in Ağrı Dağı’nın tepesine çıkıp orada ateş yakması ve paşanın şartını yerine getirmesi
Gülbahar ile Ahmet’in kavuşması ancak Ahmet’in niçin zindandan çıkarıldığını anlayamaması
Gülbahar’ın neyin karşılığında onu zindandan çıkarttığını sorması ve kafasında şimşekler çakarak kendisini Küp Gölü sularına bırakarak hayatına son vermesi romanının ana vakasını oluşturan olaylar örgüsüdür.
ROMAN KAHRAMANLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Ahmet: Ağrı Dağı eteklerinde Sorik köyünde yaşayan bir gençtir. Kapısının önünde bir at bulmasıyla geleneklere uyarak bu atı vermeyen Ahmet, atın sahibi olan paşa aile çok mücadele etmiş ve paşanın kızını sevmiştir. Hem geleneklerini korumak hem de sevdiği kıza kavuşmak için çok mücadele etmiş, paşanın öne sürdüğü, istediğini şartları yerine getirmiş ve en sonunda mücadelesinde başarılı olmuştur ancak Gülbahar’ın onu hapisten çıkarmak için ne yaptığını düşünerek kendi hayatına son vermiştir. Düzgün karakterli ve romanda mücadele edip kazanan karakteri canlandırmıştır.
Gülbahar: Beyazıt Paşası Mahmut Han’ın kızı olan Gülbahar romanın ana karakterlerinden olup Ahmet’e âşık olmuş bir kızdır. Ahmet’e kavuşmak için her türlü mücadeleyi vermiş babasını bile karşısına almış ve birçok kişi ile işbirliği yapmıştır. Sevdiği kişiye kavuşmuş ancak kavuştuğu gün kaybetmiştir. Gözü pek kimseden korkmayan sevdası ve inancı için her türlü riski ve tehlikeyi göze alan bir genç kızdır.
Mahmut Han: Beyazıt ilçesinin paşası olan Mahmut Han atının gitmesinden dolayı Ahmet’ten atını istemiş ancak alamamıştır. Bunun için geleneklere karşı çıkıp çok mücadele etmiş ancak Ahmet’in ve kızı Gülbahar’ın direnci karşısında daha fazla duramamıştır. Bu yüzden kızını Ahmet’e vermeyi kabul etmiştir. Romanda
Güçlü olan lakin küçük insanların hakkını yiyen ve onları hor gören bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hoşap Kalesi’nin Beyi: İnsanlara değer veren ve inanç ve gelenekler uğrunda kimseden korkmayan bir adamdır. Ahmet’in ona sığınmasına karşın onu hiç kimseye vermemiş. Gülbahar ile Ahmet’i günlerce evinde korumuştur.
Sofi: Kendi halinde yalnız yaşayan, kaval çalan bir çobandır. En yakın arkadaşı Ahmet yüzünden zindana atılmış, iyi kalpli doğru ve dürüst bir insandır.
Yusuf Gülbahar’ın Kardeşi Yusuf: Babasından çok korkmaktadır. Kız kardeşi için gerekli fedakârlığı yapmayan, babasının haksız yere olan kavgasından tarafta yer almıştır.
Hüso: Gülbahar’ın Ahmet’e kavuşması için ona yardım etmiş ve Ahmet’e ait olduğunu düşündükleri atı paşaya getirmiştir. Zindancı
Memo: Gülbahar’a yürekten sevdalı olan Memo onun için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır. Lakin sevdasını içinden yaşamaktadır. Gülbahar’a bir türlü açılmamıştır. Bu yüzden bir gün kale surlarından kendini atarak canına kıymıştır.
YAZAR HAKKINDA BİLGİ
Yaşar Kemal (1923 – 2015) Romancı, senarist, öykü yazarı.
Çukurova da doğan yazar çocukluk döneminde Diyarbakır, Urfa daha sonra da İslâhiye’de kalmıştır. Yaşar Kemal öğrencilik dönemlerinde ırgat kâtipliği, memurluk, kontrolörlük ve vekil öğretmenlik gibi birçok işte çalışmış; hayatın zorluklarıyla pişmiş bir yazardır. Küçük yaşlardan beri edebiyatla ilgilenmeye başlamış, ilkokulda ilk şiirini yazmıştır.
Türk edebiyatının en velut ve tanınan yazarlarından birisi olan Yaşar Kemal, edebiyat hayatına Türk Sözü gazetesinde başlamıştır. Onu edebiyat hayatında tanıtan ilk eseri Sarı Sıcak’tır Daha sonra İnce Mehmet roman serisi ile bütün Türk ve dünya edebiyatına adını duyurmuştur. İnce Mehmed’i 8 yılda yazmıştır. Sömürülen halka, ezilen insanlara destek olmak için romanlarını yazdığını belirtir.
Romanlarında yüksek zümreden olan kişiler değil hep halk kahramanları yer almıştır. Türk ve dünya edebiyat çevreleri tarafından yüzlerce ödül almış, ancak Nobel Edebiyat ödülünü alamamıştır. 2011’de Fransa’da Lecon de Hannover ödülüne layık görülmüş, Türkiye’de de 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü almıştır.
Yaşar Kemal Hikâyeleri
- Sarı Sıcak
- Bütün Hikâyeleri
Yaşar Kemal Ağıtları
- Taş Çatlasa
- Binbir Çiçekli Bahçe
Yaşar Kemal Şiirleri
- Bugünlere Bahar İndi
Romanlar
- İnce Mehmet 1-2-3-4
- Akçasazın Ağaları 1-2
- Deniz Küstü
- Teneke
- Yılanı Öldürseler
- Yer Demir Gök Bakır
- Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana
- Yağmurcuk Kuşu
- Tek Kanatlı Bir Kuş
Destansı Romanları
- Ağrı Dağı Efsanesi
- Binboğalar Efsanesi
- Üç Anadolu Efsanesi
- Çakırcalı Efe