Meadowbank, zengin aile kızlarının eğitim gördüğü ünlü bir yatılı okuldur. Gece yarısı spor salonundan gelen esrarengiz ışık iki öğretmenin dikkatini çeker. Salona gidip baktıklarında pek de sevilmeyen beden eğitimi öğretmeninin cesedi ile karşılaşırlar; kadın kalbinden vurulmuştur.
“Kedi” saldırıya geçmiştir, bu yüzden okulda kargaşa başlar. Öğrencilerden Julia Upjohn bir tesadüf eseri kısmen de olsa cinayetlerin sebebini öğrenir, üstelik Hercule Poirot’nun yardımı olmadan. Bundan sonraki kurbanın kendisi olacağından emindir.
“Eğlenceli, harika bir roman.” —Daily Express
Önsöz
Yaz Dönemi
Meadowbank’te yeni bir dönem başlıyordu. Yaz döneminin ilk günüydü. Akşam güneşi binanın önündeki geniş, çakıllı araç yolunu aydınlatıyordu. On sekizinci yüzyıl Georgian stilindeki binanın görkemiyle tam bir uyum içinde olan Miss Eleanor Vansittart sonuna kadar açılmış kapının önünde duruyordu. Saçlarını bir tek teli bile yerinden kıpırdamayacak kadar düzgün taranmış olan kadının üzerinde usta elinden çıktığı anlaşılan, kusursuz çok zarif bir ceket ve etek vardı.
Daha Önceden bilgi sahibi olmayan, deneyimsiz bazı anne ve babalar onun ünlü Miss Bulstrode olduğunu sanıyorlardı. Elbette ki bunlar okulun ünlü müdiresinin böyle günlerde özel odasına çekildiğini, yalnızca seçkin ve ayrıcalıklı birkaç kişiyle konuşmak gibi bir alışkanlığı olduğunu bilmiyorlardı.
Miss Vansiitart’ın solunda ondan tümüyle farklı, sakin, sevimli, sevecen ve bilgili bir öğretmen olan Miss Chadwick duruyordu. Miss Chadwick, Meadowbank’le öylesine bütünleşmişti ki okul onsuz düşünülemezdi bile. Zaten hiçbir zaman da onsuz kalmamıştı. Miss Chadwick’le Miss Bulstrode okulu yıllar önce birlikte açmışlardı. Miss Chadwick kelebek gözlük takan, giyimine özen göstermeyen -hatta rüküş- ancak dost tavırlı, ne dediği kolay anlaşılmayan, kamburu çıkmış, yaşlı bir kadındı. Onun ilk bakışta çok iyi bir matematikçi olduğuna inanmak hiç kolay değildi.
Miss Vansittart’ın velileri karşılarken sarf ettiği kibar sözcükler okulda adeta yankılanıyordu.
“Nasılsınız Bayan Arnold? Eee, Lydia, Ege Denizi’ndeki gemi yolculuğu hoşunuza gitti mi? Ne hoş bir fırsat bu! Güzel fotoğraflar çektiniz mi?”
“Evet, Lady Gamet t, Miss Bulstrode, sanat dersleriyle ilgili mektubunuzu aldı. Hiç merak etmeyin, gereken ayarlamalar yapıldı.” “Nasılsınız Bayan Bird? Öyle mi? Miss Bulstrode’un bugün bu konuyu sizinle konuşma fırsatı bulabileceğini hiç sanmıyorum. Ama isterseniz öğretmenlerimizden Miss Rowan’la görüşebilirsiniz. Kendisi buralarda bir yerlerde olmalı.”
“Yatak odanı değiştirdik Pamela. Artık arka tarafta, elma ağacının bulunduğu kanattasın…”
“Evet, haklısınız Lady Violet, gerçekten de bu yıl ilkbaharda havalar çok kötü gitti. En küçük oğlunuz, değil mi? Adı neydi? Hector mu? O ne güzel uçak Hector.”
Miss Vansittart, Lady Violet’la konuşmasına Fransızca devam etti. ‘Tre’s heureuse de vous voir, madame. Ah, je regrette, ce ne serait pas possible, cette apres-midi. Mademoiselle Bulstrode esi tellement occupe’ (Sizi burada görmek ne güzel madam. Oh üzgünüm, bugün öğleden sonra ınümkün değil. Miss Bulstrode çok meşguller.)
‘Tünaydın profesör. Son kazınızda ilginç bir şeyler bulabildiniz mi?”
Birinci kattaki küçük odada Miss Bulstrode’un sekreteri Ann Shapland büyük bir beceriklilik ve hızla daktiloyla bir şeyler yazıyordu. Ann ipek gibi siyah kısa saçlarıyla gerçekten çok hoştu, istediğinde son derece çekici görünebilen bir kadındı. Ne var ki yaşam ona yetenekleri ve çalışkanlığıyla çok daha başarılı sonuçlar alabileceğini, üstelik bunun sonu hüzünlü biten ilişkilerden uzak kalmasını da sağladığını öğretmişti. O sırada da ünlü bir kız okulunun müdiresinin sekreteri olarak üzerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmeye çalışıyordu.
Zaman zaman makinesine yeni kâğıt takarken pencereden dışarı bakıyor, gelenleri ilgiyle seyrediyordu.
“Tanrım,” diye mırıldandı kendi kendine. “Ingiltere’de bu kadar üniformalı şoför kaldığını bilmiyordum.”
Sonra elinde olmadan gülümsedi. Büyük Rolls Royce uzaklaşırken onun yerini çok küçük ve eski görünümlü bir Austin almıştı. Otomobilden şaşkın ve yorgun bir babayla ona göre çok daha sakin görünen kızı indiler.
Adam duraksayıp şaşkınlık içinde etrafına bakınırken, Miss Vansittart hemen binadan dışarı çıkarak yanlarına gitti.
“Binbaşı Hargreaves? Sen de Alison olmalısın. Buyrun içeri girelim. Alison’ın odasını görmenizi isterim. Ben…”
Ann kendi kendine gülümsedi ve yeniden daktiloda bir şeyler yazmaya başladı.
Bir yandan da içinden, sevgili Miss Vansittart, gerçek anlamda övgiiye layık bir dublör o, diye düşünüyordu. Sanki Miss Bulstrode’un kusursuz bir kopyası. Tek kelimeyle mükemmel.
Osırada kocaman, iki renkli -pembe ve gök mavisi- inanılmayacak kadar lüks bir Cadillac boyunun uzunluğu nedeniyle zorlukla dönerek bahçe yolunda ilerledi ve Alistair Hargreaves’in eski Austin’inin hemen arkasında durdu.
Şoför hemen inip kapıyı açtı. Arabadan esmer tenli, gür sakallı, dökümlü, harmani giymiş bir adam indi. Onu Paris podyumlarından fırlamışçasına şık ve gösterişli bir kadınla ince, esmer bir kız izledi.
Ann, bu adı her neyse şu prenses olmalı, diye düşündü. Onu okul üniformasıyla düşünemiyorum bile. Neyse, yarın bu mucizeyi de göreceğiz elbet…
Gelenler Miss Vansittart ve Miss Chadwick tarafından kapıda karşılandılar.
Ann, sanırım huzura da kabul edilecekler, diye düşündü. Ne tuhaf. İnsanın içinden Miss Bulstrode’la ilgili şaka yapmak bile gelmiyor. 0 kendine özgü, önemli bir kişilik.
“Neyse, onunla bununla ilgilenmeyi bırakıp işime dönsem iyi olacak,” diye mırıldandı kendi kendine. “Şu anda önemli olan şu mektupları hatasız tamamlamam.”
Ann pek hata yapabilecek bir tip değildi. Sekreterlik konusunda kusursuzdu. İş bulmada en ufak bir sorunu yoktu. Daha önce bir petrol firmasında yönelim kurulu başkanının asistanlığını: yani engin bilgisi, çabuk öfkelenmesi ve elyazısının okunaksızlığıyla tanınan Sir Mervyn Todhunter’ın özel sekreterliğini yapmıştı. Eski patronları arasında iki bakan ve önemli iki devlet görevlisi de vardı. Ne var ki o zamana kadar hep erkeklerle çalışmıştı. Etrafı tamamen kadınlarla çevriliyken çalışmaktan hoşlanıp hoşlanmayacağını hiç bilemiyordu. Ama sonuçta, bu da bir deneyimdi. Üstelik her zaman yedekte Dennis vardı. Sevgili sadık Dennis. Malaya’da, Burma’da, dünyanın dört bir köşesinde çalışıp, her dönüşünde bıkıp usanmadan evlilik teklifi yapan Dennis! Onunla evlenmek her zaman için bir alternatif olarak karşısında duruyordu. Sevgili Dennis! Ama Dennis’le evlenmek de çok sıkıcı olabilirdi.
Yakın bir gelecekte erkeklerle çalışmayı özleyeceğini biliyordu. Okul kadın öğretim görevlileriyle doluydu, bir tek erkek bile yoktu, tabii seksenindeki bahçıvanın dışında.
Ama bu konuda Ann’i bir sürpriz bekliyordu. Birden şaşkınlıkla irkildi. Pencereden dışarı bakarken araba yolunu çevreleyen çalı çitlerini budayan bir adam gördü; adamın bahçıvan olduğu belliydi ama sekseninde olmadığı da kesindi. Genç, esmer ve dikkati çekecek kadar yakışıklıydı. Bu genç adamın kim olduğunu merak ediyordu. Gerçi bahçıvana yardımcı olacak birini işe almayı düşündüklerini biliyordu; lâkin bu genç adamda hiç taşralı havası yoktu. Neyse, son zamanlarda gençler biraz para kazanmak ya da yalnızca kendi ayaklarının üzerinde durabilmek için çok değişik işlerde canla başta çalışmayı göze alabiliyorlardı. Adam çalılıkları büyük bir ustalıkla buduyordu. Büyük olasılıkla gerçek bir bahçıvandı!
Ann kendi kendine, aslına bakılırsa buranın çok koş ve eğlenceli bir havası da yok değil… diye düşündü.
Yazması gereken yalnızca bir tek mektup kalmıştı. Ann mutlulukla gülümsedi. Hemen işini tamamlayıp bahçede dolaşmaya çıkabilecekti…
Yukarıda okulun iç yönetiminden sorumlu olan Miss Johnson çocuklara odalarını göstermek, yeni öğrencileri karşılamak ve eski öğrencileri selamlamakla ilgileniyordu.
Yeni dönemin başlamış olmasından mutluydu, çünkü tatillerde ne yapacağını bilemiyordu. Böyle zamanlarda sırasıyla evli olan iki kız kardeşinin yanına giderdi. Miss Johnson aslında kardeşlerini de çok seviyordu ama onu hiçbir şey Meadowbank’ten daha fazla ilgilendirmiyordu.
Evet, okulun açıldığı çok iyi olmuştu…
“Miss Johnson?”
“Evet, Pamela?”
“Şey, Miss Johnson. Valizimdeki bir şey kırılmış olmalı. İçindeki her şeye de bulaşmış. Sanırım saç kremi şişesi…”
“Vah… vah!” diyen Miss Johnson hemen kızın yardımına koştu.
IV
Yeni Fransızca Öğretmeni Matmazel Blanche çakıllı yolun gerisindeki çim alanda dolaşıyordu. Çalılıklardan oluşan çitleri budayan genç ve güçlü adamı beğeniyle süzdü.
Matmazel Blanche, assez bien, dedi içinden.
Matmazel Blanche zayıf, ince, fareyi andıran bir kadındı. Dikkat çekici biri olduğu söylenemezdi ama gözünden bir şey kaçmazdı.
Bakışları sırayla ön kapıya yaklaşan arabalara kaydı. Bunları kafasında hemen paraya çeviriverdi. Gerçekten de Meadowbank olağanüstü bir yerdi. Miss Bulslrode’un yapacağı büyük kârı düşündü.
Evet! Gerçekten tek kelimeyle olağanüstüydü.
V
Gerek İngilizce gerekse coğrafya derslerine giren Miss Rich hızla okula doğru ilerliyor, her zaman olduğu gibi nereye bastığına dikkat etmediği için de ara sıra sendeliyordu. Saçları yine topuzundan kurtulup sarkmıştı. Çirkin, itici, sabırsız bir yüzü vardı.
Kendi kendine söyleniyordu. “Buraya dönmek! Yeniden burada olmak… Sanki uzun yıllar.. ”
Tam o anda tırmığa basıp tökezledi. Az kalsın yuvarlanıyordu. Genç bahçıvan onu kolundan tuttu.
“Tamam bayan, sorun yok…”
Eileen Rich onun yüzüne bakmadan, “Teşekkür ederim,” diye mırıldandı.
VI
Genç öğretmenlerden Miss Rowan’la Miss Blake ağır ağır spor salonuna doğru ilerliyorlardı. Miss Rowan esmer, ince ve gergin bîr görünüme sahipti, Miss Blake ise tombul ve sarışın, tki arkadaş keyifle Floransa’da geçirdikleri tatil maceralarından söz ediyorlardı: Gördükleri tablolar, heykeller, çiçekler ve iki îtalyan gencinin (güvenilir, dürüst olduğunu düşünmedikleri) yakın ilgisi…
Miss Blake, “Elbette,” dedi. “İtalyanların nasıl insanlar oldukları malum…”
Gerek ekonomi gerekse psikoloji tahsili yapmış olan Miss Rowan başını salladı. “Hiç çekinmiyorlar, insan onların çok özgür ve sağlıklı olduklarını hissediyor. Duygularını bastırma gereği duymuyorlar.”
Miss Blake, “Yine de Guiseppe benim Meadowbank‘te öğretmenlik yaptığımı duyunca çok etkilendi,” diyerek gülümsedi. “Çok daha saygılı bir tavır takındı. Burada okumak isteyen bir yeğeni varmış ama Miss Bulstrode’un yer bulabileceğinden pek emin değildi”
Miss Rowan sevinçle karışık bir gururla, “Meadowbank önemli bir okul,” dedi. “Doğrusu ya yeni spor salonu da çok etkileyici. Salonun açılışa yetişeceğini hiç sanmıyordum ”